Önceki süreçleri anımsatmak gerekirse: Ateşkes, Dağdan İndirme, Eve Dönüş, Topluma Kazandırma, Açılım, Oslo, Dolmabahçe Mutabakatı, Barış ve Çözüm Süreci... Her defasında kanlı provokasyonlarla kesintiye uğrayan süreçler zinciri...
Ekim 2024’te başlayan bu defakinin adı hâlâ resmen konmuş değil. Türk tarafına, daha doğrusu Cumhur İttifakı’na göre “Terörsüz Türkiye” süreci;
Kürt tarafının, daha doğrusu PKK lideri Abdullah Öcalan’ın adlandırmasıyla, “Barış ve demokratik toplum” süreci.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Ekim 2024’te DEM Parti ile tokalaşması ve Abdullah Öcalan’ı TBMM’de konuşmaya çağırmasıyla başladığı söylense de, anlaşılıyor ki, süreç (perde arkası görüşmelerle) çok daha önce başlamış; resmi başlama vuruşunu yapma görevi Devlet Bahçeli’ye verilmiş.
***
SÜRECİN BEŞ AŞAMASI
Cumhur İttifakı’na göre “Terörsüz Türkiye” süreci beş aşamalı; ilk üç aşama geride kaldı. Yani, 1) Devlet Bahçeli ve Tayyip Erdoğan’ın Ekim 2024’teki çağrıları, 2) Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat 2025’te PKK’ye fesih çağrısı, 3) PKK’nin Mayıs ayındaki kongrede kendisini feshettiğine ilişkin açıklaması ile süreçte hayli ilerleme kaydedildi. Dördüncü aşama, “demokratikleşme ve yasal düzenleme evresi”, PKK silahları bıraktığında hayata geçecek. Bu evrede TBMM gerekli düzenlemeleri yapacak. Beşinci evrede “toplumsal kucaklaşma ve bütünleşme” sağlanacak...
Şu an süreç hangi evrededir, belirsiz. PKK, kendisini feshetmeyi, silahlı mücadeleyi bitirme kararı aldığını duyurdu; “Barış ve demokratik toplum” sürecinin ilerlemesi için “Önder APO’nun süreci yürütüp yönlendirmesi, demokratik siyaset hakkının tanınması ve sağlam bütünlüklü bir hukuki güvence” şartlarını koştu; bu koşulların sağlanması için TBMM’ye çağrıda bulundu.İmralı Heyeti üyesi ve DEM Parti Van Milletvekili Pervin Buldan “Sürecin birkaç ay içinde tamamlanması, Haziran sonuna kadar tamamıyla başarıya ulaşması bekleniyor.” diye açıkladı. Buna karşılık görünen o ki, taraflar arasındaki görüşmelerde sürecin bundan sonrası için anlaşma sağlanamamış.
***
SÜRECİN ÜÇÜNCÜ EVRESİNDE PATİNAJ
Önceki deneyimlerden anımsanacağı üzere, bu gibi süreçlerde yasal düzenleme söz konusu olduğunda ilk olarak, örgüt yöneticileri ve üyeleri için öngörülen hukuki statü akla gelir. Dolayısıyla TBMM’nin silah bırakacak PKK kadrolarını ve cezaevlerindeki PKK mahkumlarını da kapsayacak bir infaz affı çıkarması bekleniyordu. Ancak, infaz affı ertelendi, sonbahara kaldığı söyleniyor. AKP’nin erteleme gerekçesi “etki analizi eksikliği” ve riskler barındırdığı. “Etki analizi eksikliği” ifadesi, ipe un sermenin ayak sürümenin politik ifadesinden başka bir anlam taşımıyor. Aylardır (belki de perde arkasında yıllardır) görüşülen süreçte en kolay adımın bile etki analizi yapılmamış...
DEM Parti Grup Başkanvekili Sezai Temelli, infaz affının ertelenmesine tepkisini, “Meşhur bir söz vardır, ‘Dağ fare doğurdu!’ Bu sefer dağ fare bile doğuramadı.” sözleriyle dile getirdi.
PKK liderleri Duran Kalkan ve Bese Hozat da, sürecin tek taraflı adımlarla değil karşılıklı adımlarla ilerleyebileceğini, fesih kongresi kararlarının ancak Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğüyle uygulanabileceğini belirttiler; “Önder Apo'nun özgürlüğü olmadan bundan sonra hiçbir pratik adım olmaz. Önder Apo dışında hiç kimse onların elinden silahı alamaz” diye vurguladılar.
***
TBMM ÇÖZÜM ÜRETEBİLİR Mİ?
En kolay adımında bile tökezleyen süreç bundan sonra nasıl ilerler veya ilerler mi?
Varsayalım ki, sonbaharda infaz affı yasalaştı, Abdullah Öcalan İmralı’da ofis açtı. Buna karşın süreç ilerler mi? PKK’nin kendini fesih kararı nasıl uygulanır? PKK’nin fesih için şart koştuğu “demokratik siyaset hakkı ve sağlam bütünlüklü hukuki güvence” koşulu nasıl gerçekleşir?
Yine varsayalım ki her şey yolunda gitti ve sıra sürecin dördüncü evresine geldi; (Cumhur İttifakı’nın ifadesiyle) “demokratikleşme ve yasal düzenleme evresi” yani. Bu evrede anayasa değişikliği gündeme gelecek. Kaldı ki, AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan daha bugünden anayasa değişikliği için kolları sıvadı.
Ayrıntıya girmeden söylemek gerekirse, sürecin anayasa değişikliği aşamasına ilerleyeceği bile kuşkulu ama o aşamaya gelinebilirse, pazarlık, Cumhurbaşkanı seçimini düzenleyen maddede değişiklik ile Kürtler için statü maddelerinde düğümlenecek.
TBMM’de Cumhur İttifakı ve DEM Parti milletvekili sayılarının toplamı, referanduma gitmek koşuluyla, anayasayı değiştirmeye yetiyor. Referandumsuz anayasa değişikliği için en az 400 milletvekilinin oyu gerekiyor ki, bugünkü konjonktürde mümkün görünmüyor. Anayasanın diğer maddelerinde, CHP’nin desteğiyle 400 barajı geçilse bile, Erdoğan’ın yeniden CB adaylığının önünü açacak, Kürtler için statü sağlayacak maddelerin referandumsuz kabulü çok ama çok zor. Cumhur İttifakı’nın bu maddeleri referanduma götürmeyeceğini bilmek için uzman siyasi analist olmak gerekmiyor.
***
ERDOĞAN MASAYI NE ZAMAN DEVİRİR?
Süreci sadeleştirmek gerekirse. En zorlu evrede bir yanda Erdoğan’ın önündeki anayasal engelin kaldırılması, diğer yanda PKK’nin kendisini feshetmesi karşılığında Abdullah Öcalan’ın koşullarının iyileştirilmesi, Türkiye’deki Kürtler için statü ve Suriye’de Rojava’daki fiili durumun kabul edilmesi...
ABD’nin zorlamasıyla olsa da Rojava’daki fiili durumun kabul edilmesinde sıkıntı görünmüyor. Süreç başlayana değin Erdoğan’ın söyleminde PYD Pi Vay Di, YPG ise Way Pi Ci idi. Süreç başladıktan bu yana bu ifadelerin yerini Suriye Demokratik Güçleri SDG aldı, Rojava için “teröristan” ifadesi dolaşımdan kalktı. Devlet Bahçeli ise açık açık, PKK’nin feshini, “PKK’dan PYD/YPG’ye muhtemel geçiş ve intikallerin denetim ve kontrolünün eşzamanlı ve eşgüdüm halinde temin edilmesi” olarak tanımladı.
Esasen 12 yıl önceki sürecin esas hedeflerinden biri silah bırakma adı altında Türkiye’deki PKK güçlerinin Irak ve Suriye’ye çekilmesi; asıl amaç ise Türkiye’de çatışmasız bir ortamda anayasa değiştirilerek başkanlık sistemine geçmek idi. Ne zaman ki Erdoğan Öcalan ile pazarlığın kendisine seçim kaybettireceğini gördü, masayı devirip Dolmabahçe Mutabakatı’nı rafa kaldırdı. Erdoğan Haziran 2015 seçimini kaybetti. Daha seçim sonuçları açıklanmadan Devlet Bahçeli yeniden seçim çağrısında bulundu. Erdoğan hükümet kurdurmayarak seçimi tekrarlattı; çok kanlı bir ortamda Kasım 2015 seçimlerini kazandı. Başkanlık sistemine de hileli bir referandum ile geçildi...Vurgulamalı ki, Tayyip Erdoğan Kürt sorunundaki duruşu ve takvimiyle kendisini uğursuz şekilde tekrarlaya geldi. Erdoğan’ın Kürt sorununu demokratik çözüme kavuşturmak gibi ulvi bir amacı yok; böyle bir amacı olsa, Kürtlerin özgürlük eşitlik haklarını ve kültürel taleplerini, şahsi iktidarını sürdürme uğruna Abdullah Öcalan ile pazarlık konusu yapma ayıbına tenezzül etmeden parlamentoda çözer. TRT'de Kürtçe kanal açmak gibi örneğin.
Erdoğan’ın amacı Kürt meselesini çözmek değil, duvara toslayan iktidarına çıkış yolu bulmak için TBMM’de DEM Parti’nin desteğini alabilmek. Pazarlığın çıkmaza girdiği anda, bir kez daha masayı devireceğini öngörmek kâhinlik gerektirmiyor.
Masayı devirdikten sonra tutturacağı söylemi tahmin etmek de zor değil: “Analar ağlamasın dedik. Kendilerine o kadar el uzattık ama uzattığımız eli tutmadılar. PKK adıyla yürütülen faaliyeti sonlandırıyoruz diyerek hile yoluna saptılar. Devletimize soykırım iftirası attılar, tapu senedimiz Lozan Antlaşması’na dil uzattılar. Bu çirkinliklere daha fazla tahammül edemezdik...”
***
Geçmiş süreçte Kürt siyasetçi Ahmet Türk, “Sosyalist dostlarımız ‘Kürtler bizi satıyor’ demesin. Biz çok acılar çektik, bizi anlayın. Bu fırsatı kaçıramayız.” diyordu; bugün infaz affı ertelemesinin hayal kırıklığı içinde. Anımsatmalı ki, ülkeyi demokrasiyle değil ekonomik politik soykırımla yöneten ırkçı ümmetçi iktidar ortaklarından Kürt sorununa demokratik çözüm beklemek, olmayacak duaya amin demekten farksızdır.Ölü gözünden yaş,
İmamevinden aş,
Eğri cetvelden doğru çizgi,
Cumhur İttifakı’ndan da demokrasi çıkmaz.
“Modası geçmiş sol slogan” diye karşılanacak olsa da,
Bu düğüm ancak Türk ve Kürt emekçilerinin birleşik devrimci mücadelesiyle çözülür!
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil