Tutuklanan HDP’li
vekillerin ortak savunması
- Bizler seçilmiş
halk temsilcileriyiz.
- Siyasi
faaliyetlerim nedeniyle ancak beni seçen halkım sorgulayabilir.
- Başkanlık adı
altında ülkemize ve halkımıza dayatılan bu faşist düzenden kurtulacağımızdan şüphemiz
yoktur.
- Erdoğan’ın
şahsında bu köhnemiş rejim değişecektir.
Partim Halkların
Demokratik Partisi (HDP), 7 Haziran 2015 Genel Seçimlerinde 6 milyondan fazla
oy alarak ve yüzde 10’luk seçim barajını aşarak 80 milletvekili ile
parlamentoya girdi. Demokratik siyaset yoluyla ve sandık iradesiyle AKP’nin tek
başına iktidar olmasını ve tek başına anayasa yapmasını engelledi. Ülkede ‘tek
adam’ rejimi inşa etmek isteyen ve bunun için her türlü hukuksuzluğu yapmaktan
çekinmeyen Recep Tayyip Erdoğan, seçim sonuçlarına saygı duymamış ve koalisyon
hükümetleri kurulmasına engel olarak ülkeyi erken seçime götürmüştür. Bu esnada
3 yıla yakın bir süre devam eden çözüm sürecini de kendi işine gelmediği ve
oylarını artırmaya yaramadığı için sonlandırmış ve bütün ülkeyi adeta ateşe
atarcasına bir çatışma ortamına sürüklemiştir.
Yaşanan çatışma
ortamında yurttaşlarımız haklı olarak güvenlik kaygısı ve telaşı içerisine
girmişler, bu korku ve şok ortamında yapılan ve eşit/adil olmaktan uzak
seçimlerde AKP yeniden tek başına iktidar olmuştur.
Recep Tayyip
Erdoğan, 7 Haziran seçim sonuçlarını gördükten sonra büyük bir panik ve telaşla
parlamentoyu ve hükümeti yok sayarak, yargıyı önemli ölçüde denetim altına
alarak, medyayı tümüyle kendisine bağlayarak ülkede bir darbe gerçekleştirmiştir.
Anayasa’yı tanımadığını, fiili olarak rejimi değiştirdiğini hatta Anayasa
Mahkemesi’nin kararlarını bile tanımadığını açıkça ifade edecek kadar
fütursuzlaşmış ve devlete el koyduğunu açıkça ilan etmiştir.
Hakkında
Başbakanlığı döneminde işlendiği iddia edilen rüşvet, hırsızlık, kara para
aklama, İran’a uygulanan uluslararası ambargonun kırılmasına yönelik altın
ticaretine bağlı gelişen yasadışı faaliyetler; Suriye’de terörist gruplara
yasadışı silah gönderilmesi dâhil birçok ciddi suçlama vardır. Bu
soruşturmaları da yargı üzerinde kurduğu baskı ve kontrol sayesinde şimdilik
örtbas etmeyi başarmıştır.
Şimdilik örtbas
ettiği bu soruşturmalardan kalıcı olarak kurtulmanın biricik yolunun bütün
yetkileri kendisinde toplamak olduğunun farkındadır. Bu uğurda yapamayacağı hiç
bir çılgınlığın olmadığı da artık aşikârdır. Ülkeyi kan gölüne çevirip her gün
ülkenin dört bir köşesine gönderdiği cenazelerle milliyetçi ve şoven duyguları,
ırkçı nefret söylemini kabartmayı başarmış, ‘ülke bölünme tehdidi altındadır’
yalanıyla etrafına biriktirdiği halk yığınları ile kendi kişisel emellerine
hizmet edecek şekilde adım adım hedefine doğru ilerlemektedir.
Bu amacına, yani
başkanlık adı altında dikta rejimine ulaşabilmesi için önündeki tek engel
Halkların Demokratik Partisi’dir. Partimizin 1 Kasım seçimlerinde de barajı
aşarak 59 milletvekili ile parlamentoya girmesi, Erdoğan’ın tek başına
anayasayı değiştirme çoğunluğuna ulaşmasını bir kez daha engellemiştir. Bu
nedenle; olası bir erken veya ara seçim ile birlikte kendisine sadık
milletvekillerinden oluşan 367 çoğunluğunu sağlamış bir AKP grubunun oluşması
için çabalamaktadır.
Partimiz HDP,
Türkiye’nin çok kültürlü, çok dilli, çok inançlı toplumsal yapısına uygun bir
politikayı benimseyerek bünyesinde bütün farklı kimlik ve inançların
temsilcilerini barındırmaktadır. Bizler demokrasiye ve birlikte yaşama inanan
Türkler, Kürtler, Araplar, Ermeniler, Türkmenler, Süryaniler, Ezidiler,
Mıhellemiler ve daha birçok etnik grup olarak bir arada eşit ve adil bir yaşamın
mümkün olabileceğine inanıyor ve bunun ancak çoğulcu bir demokrasi, güçlü yerel
demokrasi ve özerklikler ile sağlanabileceği düşüncesindeyiz.
Partimiz HDP,
kadınların özgürlük ve kurtuluş mücadelesini sahiplenmektedir. Kadınların
siyasete eşit katılımını güvence altına alarak, Türkiye’nin şimdiye kadar
parlamenter siyasetteki en yüksek kadın temsil oranına kavuşmasını sağlayan
partimizdeki kadın vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması Türkiye’deki
kadınlara yönelik bir tehdit, kadınların mücadelesine de bir darbedir.
Her türlü şiddete
tümüyle karşıyız ve bütün sorunların çözümünde diyalog ve müzakerenin gücüne
inanmaktayız. Bu yönüyle HDP, tek adam, tek dil, tek mezhep faşizmini egemen
kılmaya çalışan Erdoğan için aynı zamanda ideolojik açıdan da “tehdit” olarak
algılanmaktadır.
Bu gerekçelerle
partimiz HDP, siyasi hayatına başladığı günden beri Erdoğan’ın hedefi haline
gelmiştir. Partimizle her türlü hile ve adaletsizliğe, saldırı ve bombalamalara
rağmen seçimlerde baş edemeyince şimdi de dokunulmazlıklarımızın Anayasa’ya ve
Meclis İç Tüzüğü’ne aykırı bir şekilde kaldırılmasını sağlayıp bağımsızlığı ve
tarafsızlığı açıkça tartışmalı hale gelmiş olan bir kişi olarak yargı önünde
bizleri sözde yargılamaya tabi tutmak istemektedir.
Bizlerin dokunulmazlığını kaldıran AKP Hükümeti vakit
kaybetmeden orduya dokunulmazlık zırhı giydirmiş, askerlerin özellikle son bir
yılda Kürt kentlerinde işledikleri suçları yargıdan kaçırmanın peşine
düşmüştür. Dokunulmazlık zırhına 14 Temmuz 2016’da kavuşan Ordu 15 Temmuz
2016’da Darbe Girişiminde bulunmuştur. Meclis’i bombalayacak kadar gözü dönmüş
darbecilerin elini güçlendirenler yine 7 Haziran’dan bu yana çatışma siyasetini
dayatan, demokratik siyaseti dışlayarak savaş politikalarını devreye koyan AKP
Hükümeti olmuştur. Başarısız darbe girişiminden sonra demokratik ilkeler
ışığında bir uzlaşma ile büyük bir toplumsal barışı sağlamak mümkünken, Erdoğan
ve AKP Hükümeti olağanüstü hal rejimine geçme kararı almış ve tüm ülke Bakanlar
Kurulu’nun çıkardığı KHK’larla yönetilmeye başlanmıştır. Bir darbe girişiminden
demokrasi devşirilmesi gerekirken, yeni bir darbe sürecine geçiş yapılmıştır.
Seçilmiş belediyelere kayyum atanması, binlerce öğretmenin açığa alınması,
KHK’larla yeni bir darbe rejimi örüldüğünün en somut göstergeleridir.
7 Haziran seçimlerinden önce devreye konulan savaş
politikalarıyla darbe zemini yaratan Erdoğan ve AKP, 15 Temmuz darbe girişimine
varan sürecin zeminini oluşturmuştur. 15 Temmuz sonrasında uygulanan
politikalar ve devreye konulduğu anlaşılan anti-demokratik konsept ise iç savaş
zeminini gittikçe güçlendirmektedir. Bu kaostan çıkışın tek yolu demokratik
siyasetin güçlendirilmesi ve sivil-askeri vesayet rejimlerine son vermek
olmasına rağmen bugün bu
yolun tercih edilmediğini, bizleri on yıllarca geriye götürecek uygulamalarla
acı şekilde görmekteyiz.
Bizler seçilmiş
halk temsilcileriyiz. Şahsımızı değil bizi seçen seçmen kitlelerini temsil
ederiz. Şu anda da yasamanın, Meclis’in dokunulmazlığa sahip bir üyesi,
milletvekili sıfatıyla karşınızdayım. Benim temsil ettiğim bu kimliğe ve
halkımın iradesine saygısızlık yapılmasına izin vermem mümkün değildir.
Ben, adil ve
tarafsız bir yargı huzurunda hesap vermekten asla çekinmiyorum. Veremeyeceğim
hiç bir hesabım da yoktur. Ülkemizde yargının saygınlığı ayaklar altındayken,
böylesi bir siyasi yargılamanın öznesi olmayı da asla kabul etmeyeceğim.
Şahsınıza ve kişiliğinize yönelik hiç bir tereddüttüm ve saygısızlığım yoktur.
Ancak şaibelerle dolu bir siyasi geçmişe sahip olan Erdoğan emretti diye
başlatılan bu yargı tiyatrosunda figüran olmayı kabul etmiyorum.
Soracağınız hiç bir
soruya cevap vermeyeceğim, yapacağınız hiç bir yargılama faaliyetinin adil
olacağına inancım yoktur. Benim buraya getirilmem bile hukuk dışıdır.
Siyasetçilerin siyaset arenasındaki muhatapları siyasetçilerdir, yargı
mensupları değildir. Bu anlamda sizler evrensel ve demokratik hukuk ilkelerine
ve Türkiye’nin imzalamış olduğu, aynı zamanda bir anayasa hükmü de olan
uluslararası anlaşmalara bağlı olması gereken yargı mensupları olarak siyasi
oyunların ve tezgâhların parçası olmayı reddetmelisiniz.
Bizler ülkemizde
çoğulcu demokratik bir rejim inşa edilip, barış ve huzur sağlanıncaya kadar
siyasi mücadelemize kararlılıkla devam edeceğiz. Toplumsal kutuplaşma ve
kamplaşmaya karşı eşit ve birlikte yaşamı, şiddete karşı demokratik siyasi
mücadeleyi, tekçiliğe karşı çoğulculuğu, faşizme karşı demokrasiyi,
mezhepçi/ırkçı politikalara karşı inanç ve vicdan özgürlüğünü, ayrımcılığa ve
nefret söylemine karşı eşitliği ve elbette Kürt halkının halk olmaktan kaynaklı
bütün haklarını, Alevi toplumunun eşit yurttaşlık talebini, dini azınlıkların
inanç özgürlüklerini, kadınların toplumsal/sosyal/siyasal/ekonomik yaşama eşit
katılımını, kapitalist tahribata karşı çevre ve ekolojinin korunmasını,
sermayenin kar hırsına karşı emeğin, çalışanların haklarını savunmaya, korumaya
devam edeceğiz. Parlamentoda da olsak, cezaevinde de olsak bu düşüncelerimizi
savunmaktan ve bunlar uğruna mücadele etmekten bizi alıkoyamayacaksınız.
Başkanlık adı
altında ülkemize ve halkımıza dayatılan bu faşist düzenden kurtulacağımızdan
şüphemiz yoktur. Er ya da geç demokrasi mücadelemiz kazanacaktır. Erdoğan’ın
şahsında bu köhnemiş rejim değişecektir.
Sizden hiç bir talebim ve beklentim yoktur. Siyasi faaliyetlerim
nedeniyle ancak beni seçen halkım sorgulayabilir.
Aynen
YanıtlaSil