Nerede nasıl ne zaman
tanıştığımızın başkaları için önemi olmasa gerek. O nedenle anlatmaya gerek
görmüyorum. İçerdekilere yazmak için özel tanışıklık da gerekmiyor değil mi!
Arkadaşın dostun olarak
yazıyorum. Sadece sana değil, içerdeki düşünce tutuklusu hükümlüsü tüm insanlara
yazıyorum.
Faşist darbe dönemlerinde Türk
Silahlı Kuvvetleri’nden atılmış solcu sosyalist Kemalist askerlerin derneği Askeri Darbelerin Asker Muhalifleri Derneği ADAM-DER’in kurucu başkanı emekli üsteğmen olarak
yazıyorum.
***
Azizim Güray,
Bu coğrafyada ne günahlar işlendi
ki içerde hep birileri var.
Memleketin tapusunu gasp etmiş
zorbaların içerdekilerle dışardakilerle derdi hiç bitmedi, bitecek gibi de
görünmüyor.
Kavganın bugünkü etabında sizler
içerdesiniz.
Kavganın hangi yılı olursa olsun,
içerdekilere hep selam yollandı.
Şimdi sizlere selam yolluyoruz.
Hani, damdan düşenin halinden
damdan düşen anlar derler ya!
Benim mektubum selamım da o
hesap.
***
1970’li yıllarda Kara Harp Okulu’nda
öğrenciydik. Ülkemizde sosyalist aydınlanmanın resmi/gayriresmi silahlı çeteler
tarafından terörize edildiği yıllardı.
Sağ/sol kutuplaşması Harbiye’ye
de yansımıştı. Kutuplaşmanın en önemli bir vesilesi de okunan gazete idi. Cumhuriyet okuyanlar solcu, Tercüman okuyanlar sağcı olurdu.
Lakin Cumhuriyet okumak o yıllarda yaşam pahasına tehlikeliydi.
Harbiye’de ise okuldan atılmak demekti. Buna karşın 1978 devresinin neredeyse
dörtte üçü Cumhuriyet okudu. Cumhuriyet okuru Harbiyeliler, teğmen
oldular ama yüzbaşı olamadılar. Bu laf ne anlama geliyor, dışarı çıktığında
anlatırım. O yıllarda Cumhuriyet
okuru Harbiyelilerin çektikleri sıkıntılar sadece Cumhuriyet’te yayımlanmıştı. Mustafa Ekmekçi’nin ruhu şad olsun,
ışıklar içinde yatsın, yıldızlar yoldaşı olsun! Darbeden sonra sosyalist
askerlerin yargılandığı davada yazılarıyla savunma tanığıydı Mustafa Ekmekçi!
***
Cumhuriyet okumak, sosyalist olmak kaderimizdi; 12 Eylül
darbesinden sonra TSK’den atıldık. Ordudan atılmakla kalmadık, işkenceden
geçirildik, tutuklandık, sıkıyönetim mahkemesinde yargılandık. Berat ettikten
sonra işsizler ordusunun neferleri olduk.
Yargılandığımız THKP/C Üçüncü Yol
davasının ilk duruşması tam da cezaevlerindeki tektip elbise direnişine
rastlamıştı.
Lafı uzatmayayım.
Cezaevindeki direnişten dışardakilerin
haberi yoktu. Direnişi duyurmak için ilk duruşmada tektip elbiseleri yırtıp
attık.
İşte o anda Cumhuriyet muhabiri Deniz Teztel vardı. Tarihe geçen o ünlü fotoyu
çekti. O foto hâlâ faşist darbe döneminin simge fotosu olarak gazete
sayfalarında televizyon ekranlarında hatırlatılıyor. Rahmetli Deniz’i saygıyla
anıyorum.
***
Azizim Güray,
Dedim ya, içerde hep birileri
var. Memleketin tapusunu gasp etmiş egemen sınıf zorbalarının düşünen
insanlarla, kalbi emekçilerle ezilenlerle birlikte solda atanlarla derdi hiç
bitmedi, bitecek gibi de görünmüyor. Nihai kavgaya kadar da içerde hep birileri
olacak.
Malum, ziyaretin kısa olanı
makbuldür derler.
Biz de ADAM-DER olarak sizleri
ziyaret etmek çabasındayız.
Edirne’de tutuklu Selo ile
görüşmemize izin vermedikleri gibi sizlerle görüşmeye de izin vermeyeceklerini elbette
biliyoruz.
18 yıl önce Pınarhisar Cezaevi’nde
“saray şartlarında misafirlik”
günlerinde onbinlerce ziyaretçisiyle görüşen zorba, bugün düşünce tutuklularına
telden tele de olsa mendil sallamaya el sallamaya izin vermiyor.
Vermediği izin onun olsun! Kuşun
kanadıyla da olsa birbirimize mendil sallarız el sallarız!
Mektubun da kısa olanı makbuldür
diyorlar.
Katılmıyorum ama Cumhuriyet editörünün altın makası eline
aldığını hissediyorum.
ADAM-DER kurucu başkanı emekli
üsteğmen olarak yazdım.
Meslektaşın ve Türkiye
Gazeteciler Sendikası Disiplin Kurulu Başkanı olarak da yazacağım.
Sana ve düşünce tutuklusu tüm
arkadaşlara bâki selamlar.
Kalemine sağlık....
YanıtlaSil