Eskiden padişahlar Cuma
selamlığına çıkarlarmış. İnceden inceye protokol kurallarına bağlanmış törenle
selatin camilerinde veya Ayasofya’da cuma namazına giderlermiş. Bu tören
padişahlığın ve halifeliğin alameti sayılırmış. Selamlık töreninde padişah
vezirleriyle devlet işlerini konuşur, askerlerin geçit resmini kabul eder, cami
avlusunda da kul taifesinin arzuhallerini alırmış. Tören, namazın başlamasıyla
sona erermiş.
Şimdi seçilmiş padişah
devrindeyiz. Öyle bir padişah ki, kendisine biat edenlerin nazarında sadece
padişah değil. Hazreti Mehdi, halife-i ru-yi zemin, ikinci peygamber… Hatta
Allah’ın bütün vasıflarını üzerinde toplamış lider ki, her gün iki rekat şükür
namazıyla salat edilmesi lazım gelir! Kendisine dokunmak bile ibadettir!
Padişahtan da öte bu ulu kişinin
de elbette selamlığı olmalı değil mi? Nitekim O’nun da selamlığı var. İki üç
senede bir balkon selamlığına çıkıyor.
Geçen haftaki selamlığa kadar
balkona tek başına çıkıyordu. Zafer sevinciyle cuşu huruşa gelmiş kullarına
hitap ediyor, zimmi saydığı (aslında düşman bellediği) ‘münkir ve kâfirler’in
yüreklerini rahatlatmaya gayret ediyordu. ‘Münkir ve kâfirler’in yüreklerini
rahatlatması şarttı. Hiç değilse, dava taşını gediğine koyacak kertede
güçleninceye kadar sabretmeliydi.
Artık yeterince güçlendiğini
sandığından mıdır nedir, geçen hafta balkon selamlığını kökünden değiştirdi.
Osmanlı padişahlarının Cuma’ya haremlik selamlık çıkmasına karşılık,
post-modern padişah haremiyle birlikte balkona çıktı. Bir tek Burak mahdum ve
popişi yoktu.
Sadece haremi değil, veziri
vüzerası da balkonda, post-modern padişahın yanında saf tutmuştu. Hınk deyici
Beşir, saatperest Zafer ve daha niceleri. Bakaracı Makaracı Egoman bile
balkondaydı.
Padişah toplayabildiği hanedanı
ve taallukatıyla balkondaydı ama yine de balkon alayı tam kadro içtima etmiş
değildi.
Mesela hayırsever Reza balkonda
yoktu. Kim bilir hangi yoksul vakıf veya garip kişiye bağış yapıyordu!
Ha keza Muammer, Milyonali,
kutucu defterdar, Fenerci Zahit, payitaht şehremini Melih, hafiyecibaşı Hakan,
bostancıbaşı Necdet de balkonda değillerdi. Padişahın balkon selamlığına
çıkmadılar diye günahlarını almamak lazım. Mutlaka bir vazifeleri vardı ki,
balkona çıkamadılar. Bir dahaki sefere inşallah!
Balkon alayı eksik kaldığı gibi
dekor da tamam değildi. Mesela, padişahın zenginliği ve ihtişamıyla cümle âlemin
gözlerini kamaştırmak için o muhteşem kasalar belli aralıklarla balkona
dizilebilirdi. Kasa aralarına da helalsayar makineler, ayakkabı kutuları
yerleştirilse, yedi düvel şapka çıkarırdı herhalde. Bir dahaki sefere dekor da
tamamlanır inşallah!
Selamlığın bir eksiği de, bahşiş
dağıtımıydı. Sıfırlanamamış dolar ve avroların balkondan serpiştirilmesi
unutulmuştu. Bahşiş de Ağustos ayındaki mükerrer cülus merasiminde dağıtılır
artık!
Laf aramızda post-modern padişah
balkon selamlığında tam da kendisi gibiydi. Dosta düşmana nispet yaparken,
korku salarken pek şeditti. Kulları alkışladıkça daha da celalleniyordu ki,
kendisine bir zararı dokunacaktı diye aklım çıktı!
Naçizane tavsiyem, kul
taifesinin alkışına pek güvenmesin.
Mutlaka biliyordur, ben
hatırlatayım. Bu millet padişahını hem sever hem de söver!!!
Not: Üç yıl önceki bir yazıdır. Aşağıdaki adreslerden de okunabilir
https://www.evrensel.net/haber/81734/cuma-selamligindan-balkon-selamligina
http://www.bizhaberiz.net/index.php?Did=8402
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder