TÜRK SAĞININ ve İSLAM’IN MADURO AŞKI
“Milli Şef” İsmet İnönü’nün imzaladığı ikili anlaşmalarla açılıp
Amerika’ya uzanan dikenli aşk yollarını adımlayan siyasal liderlerden, İslamcı
inanç önderlerinden ve NATO paşalarından söz ederken araya Amerikan
emperyalizminin Venezuela’da giriştiği darbe girdi. ABD Başkanı Trump, Venezuela
muhalefet liderini devlet başkanı olarak tanıdığını açıkladı. Venezuela Devlet
Başkanı Nikolas Maduro darbe girişimine direniyor. Okyanus ötesinden gelen
haberler doğruysa, Trump Venezuela’ya asker göndermeyi bile göze almış.
Venezuela’yı kanlı günler bekliyor demektir.
Venezuela Türkiye’ye 10 bin
kilometre uzakta. Coğrafi uzaklığın yanı sıra ekonomik, sosyal, siyasi, kültürel
olarak da Türkiye’nin çok uzağında. Geçmişte Venezuela ve öteki Latin Amerika
ülkelerinde olup bitenler Türkiye’yi çok da ilgilendirmezdi. En fazla
gazetelerin dış politika sayfalarında üç beş paragraflık haberlere konu olurdu.
Latin Amerika’yı en çok sosyalistler merak eder, antiemperyalist hareketlere kalben
de olsa destek vermek için çırpınırlardı. Sosyalistlerin Latin Amerika’ya
ilgilerinde bir azalma yok. Trump’ın darbe girişimiyle birlikte ne görelim. Meğer,
Türk sağcıları ve İslamcıları da Latin Amerika’ya ne kadar ilgiliymişler ne
kadar da antiemperyalistmişler! Trump sanki Türkiye’yi hedef almış; ABD’ye ve
Trump’a veryansın edip Maduro’ya sahip çıkıyorlar! Öyle ki, Trump “Türkiye’nin ekonomisini mahvederiz”
dediğinde bile bu denli galeyana kapılmamış ve tepki göstermemişlerdi.
***
En başta AKP Genel Başkanı Recep
Tayyip Erdoğan; Maduro’yu telefonla arayıp, “Dik dur eğilme kardeşim, yanındayız” diye seslendi.
Erdoğan Maduro’ya sahip çıkınca
medyası durur mu? (Türkiye’de medya dediğin zaten Reis medyasından ibaret. Kürt
medyası yasak; Cumhuriyet, BirGün,
Evrensel ve Sözcü’nün tirajı
yüzde 10’u bile bulmuyor.) Reis medyasının cümle köşe yazarları antiemperyalizm
destanı (!) yazıp Maduro’ya destek veriyorlar, televizyoncuları Maduro ile
röportaj yapıyorlar, muhabirleri Caracas sokaklarını arşınlayıp izlenim aktarıyorlar.
Reis ve medyasının Maduro’ya
sahip çıkması alkışı hak ediyor da şaşırmadan edemiyor insan. Öyle ya, ABD yabancı
bir ülkede ilk kez darbe yapmıyor. ABD’nin son 120 yıllık tarihi hiç abartısız
işgaller ve darbeler tarihidir. Hazin olan ise, Türk sağcılarının ve
İslamcılarının (antikomünist akıl ve ahlak tutulmasıyla) “hür dünyanın lideri” olarak ABD’yi kutsamaları; Amerikan
darbelerine ve işgallerine destek vermeleridir.
Çok gerilere gitmeye, mesela
İstiklal Harbi öncesinde (İsmet İnönü ve Halide Onbaşı dahil) ABD’ye yalvar
yakar manda mektuplarının yazıldığı yıllara uzanmaya gerek yok. Yakın tarihte
olanları hatırlayalım. 1973 yılında Şili’nin seçimle işbaşına gelmiş Marksist Başkanı
Salvador Allende Amerikan darbesiyle devrilip katledilirken, o dönem Türk
sağının lideri Süleyman Demirel sevincini "Allende eyi gitti, eyi" sözleriyle dile getirmişti. Hatta
sonraki yıllarda Bülent Ecevit başbakanken, Demirel Ecevit’i de Allende ile
kıyaslamış, “Gidiş, Allende gidişidir.
Sonu nasıl gelir bilemem.” demişti. Dönemin sağcı medyasında da “Allende – Büllende” tartışması
yapılmıştı.
Türk sağı ve İslam, Amerikan işgallerine
ve darbelerine sempatisini ve desteğini hiçbir zaman esirgemedi. ABD 1991
yılında Müslüman Irak’ı işgal ederken en cevval destekçisi, Türkiye’nin “alnı secdeye değen ilk Cumhurbaşkanı”
Turgut Özal idi.
ABD sosyalist Yugoslavya’yı parçalarken
Türkiye’nin İslamcı mücahitlerini yanında buldu.
ABD 2003 yılında Müslüman Irak’ı
tekrar işgal ederken, Türkiye’nin sosyalistleri “Savaşa hayır!” diye çırpınıyordu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise
Amerikan askerini Türkiye’ye davet etmiş, işgal tezkeresi Meclis’te İç Tüzük
engeline takılınca hava sahasını açmakla yetinmek zorunda kalmıştı. İşte o
günlerde Erdoğan, bir Amerikan gazetesine “We further hope and pray that the
brave young men and women return home with the lowest possible casualties, and
the suffering in Iraq ends as soon as possible.” diye yazmıştı. (The Wall Street Journal, 31 Mart 2003.)
Kelime kelime Türkçesi, “cesur ve genç kadın ve erkeklerin en az kayıpla
ülkelerine dönmesi için dua… ” Yani, Irak’ı işgal eden Amerikan askerlerinin
sağ salim dönmeleri için dua!
Türk sağı ve İslam’ın Amerikan
işgallerine ve darbelerine desteği sonraki yıllarda da sürdü. Erdoğan kendisini
Büyük Ortadoğu Projesi’nin Eşbaşkanı,
Diyarbakır’ı da projenin merkezi ilan etti. Önceki bütün işgaller ve darbeler
gibi Büyük Ortadoğu Projesi’nin amacı da “demokrasi
ihracı” (!) olarak açıklandı. Irak’a BOP kapsamında demokrasi ihraç
edilmişti! Proje kapsamındaki Libya’ya demokrasi (!) ihraç edilirken de baş destekçiler
arasında Türkiye’nin İslamcı hükümeti vardı. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, NATO
toplantılarında Libya’ya emperyalist müdahaleyi teşvik ediyor, ABD’nin
silahlandırdığı Kaddafi karşıtı isyancılara uçakla cash para taşıyordu.
ABD 2011 yılında yine Büyük
Ortadoğu Projesi kapsamındaki Suriye’ye asker gönderirken de baş destekçisi yine
Türkiye’nin İslamcı hükümetiydi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bir iki hafta
içinde Şam’da zafer namazı kılma hayalleri peşindeydi. Şam’da zafer namazı
hayalinin Suriye’ye, Türkiye’ye, bölge halklarına faturası kan ve göz yaşından
başka bir şey olmadı.
***
Türk sağcılarının ve İslamcılarının
sicili ABD’ye muhabbet ve suç ortaklığıyla doludur. Bunca suç ortaklığı
yapılmamış gibi şimdi İslamcı iktidar ve medyası, Amerikan darbesine direnen Nikolas
Maduro’ya sahip çıkıyor, antiemperyalizm edebiyatı parçalıyor!
Sözü uzatmadan söylemeli ki, aslında Maduro’ya sahip çıkmıyorlar, Erdoğan
ve medyası da asla antiemperyalist değil. Erdoğanperest medyadaki aile içi tartışmada itiraf
edildiği üzere, ABD ile geleneksel işbirliği ve suç ortaklığındaki geçici kriz
nedeniyle Maduro’ya sahip çıkılıyor.
“Aslında Venezuela’yı değil kendimizi tartışıyoruz. Venezuela sana söylüyorum Türkiye sen işit diyenlerle,
Maduro’nun siyasi geleceğini adeta Türkiye’nin beka meselesi olarak
gören iki yaklaşımın mücadelesine şahit oluyoruz.” (Mikdat
Karaalioğlu, Karar, 27 Ocak 2019.)
“Meselenin arka planına baktığımızda, medyadaki bazı kalemlerin Maduro
üzerinden Müslüman dünyanın yaşadığı despotizm sefaletine bahane üretme
çabasının olduğunu görüyoruz.” (Mehmet Ocaktan, Karar, 28 Ocak 2019.)
Bu benzetmeler yersiz değil. Gerçekten de Maduro üzerinden kendilerini
tartışıyorlar. Öyle ki, Reis’in milliyetçi yanaşması Devlet Bahçeli, “ABD,
Maduro’nun karşısındaki muhalefete, ‘Ben bundan sonra seni tanıyorum’ der, buna
Türkiye rıza gösterir ise yarın Türkiye’de de, ‘Ben sizi tanımıyorum. Kemal
Kılıçdaroğlu’nu kabul ediyorum’ derse ne yapacağız?” diye sorabildi. Türk
sağcılarının ve İslamcılarının Venezuela’ya bakıp kapıldıkları endişe bu denli
vahim yani!
Özetle ABD ile geleneksel
işbirliğinde kriz çıkınca kendisi de ABD
patentli darbeye maruz kalan Erdoğan, Maduro’yu “üst akıla” karşı sahiplenirken
aslında kendisine sahip çıkıyor. Erdoğan ve medyasının Maduro’yu sahiplenmesi, siyasal
İslam’ın genetik ikiyüzlülüğünden başka bir şey değildir. Siyasal İslam’ın söyleminde
demokrasi “gitmek istediği yere kadar
bindiği, durağa vardığında ineceği tramvay”dır; sandıktan çıkmış olmak da içi
boş retorikten ve demagojiden ibarettir. Saddam Hüseyin ve Beşar Esad da (hatta
saray darbesine maruz kalan Ahmet Davutoğlu ve belediye başkanları da) sandıktan
çıkmışlardı. ABD ile yaşadığı krizi atlatıp uzlaşırsa, hiç kuşkusuz Nikolas Maduro
da Saddam Hüseyin, Muammer Kaddafi ve Beşar Esad gibi şeytanlaştırılacak; Irak’a,
Libya’ya, Suriye’ye olduğu gibi ABD’nin Venezuela’ya demokrasi ihracı (!) da desteklenecektir.
***
Sağcıların ve İslamcıların
ikiyüzlülükleri bir yana, Türkiye’nin sosyalistleri Amerikan emperyalizminin
Venezuela’daki darbe girişimine karşı net bir duruş sergilediler. Sosyalist
örgütler ve hareketler (bir teki bile dışarıda kalmadan, genetik antiemperyalist
refleks ile), ABD’nin darbesine karşı çıktılar. Buna karşın, Reis medyasında iftiraya
maruz kalan da yine sosyalistler oldu.
Reis medyasının etkili besleme
yazarlarından biri “Bize yıllarca emperyalist Amerika’nın kötülüklerini sayıp dökmüş
antiemperyalist solcularımız, Trump’ın uzaktan
kumanda darbesine alkış tutuyor. Niye? Başkan Erdoğan’a ve elbette
Türkiye’ye yönelik “olası” eylemlere
(darbe girişimine) meşruiyet üretmek...” diye yazabildi. Dahası, Türk sol
entelijansiyasının, “yerli ve solcu”
matbuatın gizli servislerin manipülasyonlarına alet olduklarını öne sürdü. (Ahmet
Kekeç, Star, 28 Ocak 2019.)
Bu iftira üzerine üşenmeyip
araştırdım; Venezuela’da Trump’ın uzaktan kumanda darbesine alkış tutan bir tek
ama bir tek sol örgüt ve hareket bulamadım. Sosyalist örgütlerin ve hareketlerin
tamamı (genetik antiemperyalist refleks ile), Erdoğan’ın eşbaşkanlığındaki BOP
kapsamında gerçekleşen bütün işgallere ve darbelere karşı çıktıkları gibi Trump’ın
Venezuela’daki darbesine de karşı çıkıyorlar. Kimileri, ABD emperyalizmine
karşı çıkmakla kalmıyorlar, Maduro’yu Chavaist demokrasiyi katletmekle suçluyorlar
ve iktidarı ülkesindeki sosyalistlere devretmeye çağırıyorlar.
Türkiye’nin sosyalistleri bu
denli net bir duruş sergilemişken, Reis medyasının besleme yazar(lar)ından azar
işitiyorlar, gizli servislerin manipülasyonuna alet olmakla karalanıyorlar.
Ne demeli? İkiyüzlülük ve
demagoji gibi iftira da siyasal İslamcı karakterin mütemmim cüzlerinden biri galiba.
Galiba deyişim sözün gelişi.
Türk sağının ve İslam’ın Amerika
aşkı konulu yazı dizimiz devam edecek.
Teşekkür ederim emeğine kalemine sağlık sevgiler
YanıtlaSilTeşekkürler asikar.
SilSelamlar.