31 Mart 2020 Salı


GALİBA SÜRÜ BAĞIŞIKLIĞI POLİTİKASININ DENEKLERİYİZ.

CORONA TARİHİ, 1. Yıl, 20. Gün.
Dünya tarihiyle 31 Mart 2020, Saat: 21.00
Evde gönüllü corona hapsinin 20’nci günü geride kaldı.
Parklar kapalı olduğundan sabah yürüyüşü artık sokaklarda.
Bulvar ve caddelerde trafik yoğun ama Ankara sokakları günün her saatinde terk edilmiş gibi.
Yürüyüşün ardından gönüllü ev hapsine devam.
Okumak yazmak için vakit bol ama motivasyon kaybından miskinlik ağır basıyor.
İnternetten gazete okumak, sosyal medyada dedikodulara bakmak, paylaşılan videoları izlemekle vakit geçiyor.
En anlamlı etkinlik ise, haber yazmak.
***

Gündemde tek konu var: Coronavirüs.
Üç haftalık gidişata bakılırsa, iktidar sürü bağışıklığı politikası izliyor.
Sürü bağışıklığında salgının denetimli yayılmasına göz yumulur.
Konunun uzmanlarına göre, halkın 3’te 2’si enfekte olup iyileştiğinde salgının hızı kesilir ve toplum olarak salgına karşı bağışıklık kazanılmış olur. Bu sürü bağışıklığı demektir.
Buna Türkçe’de “ölen ölür kalan sağlar bizimdir” denir.
Söylemeye insanın dili varmıyor ama, Türkiye’de galiba bu politika izleniyor.
Salgının İran ve İtalya’da felaket boyutuna varmasına karşın,
-       Sınırların kapatılmaması ve 300 bin dolayında kişinin ülkeye girişine engel olunmaması;
-       Üstelik Kâbe kapatıldığı halde 21 bin kişinin umreye gönderilmesi,
-       Umrecilerin dönüşlerinde karantinaya alınmak yerine evlerine gönderilmesi, sadece 5 bin kadarının öğrenci yurtlarında misafir edilmeleri;
-       Salgının ülkemize de geleceğinin kesin olmasına karşılık teşhis ve tedavi için ciddi hazırlık yapılmaması;
-       Salgının ülkemize de sıçradığının nihayet kabul edilmesinden sonra, diğer ülkelerde yapıldığı gibi karantina ve sokağa çıkma yasağı dahil halkı koruyucu önlem paketi açıklamak yerine sadece sermaye çevrelerini gözeten paket açıklanması; (O paket açıklanırken sermayenin şemsiye örgütünün başkanına “Neşen yerinde!” diye kompliman yapılması da ihmal edilmedi.)
-       Sürü bağışıklığı politikasına karşı özellikle Ankara, İstanbul, İzmir belediyelerinin dayanışma ve yardımlaşma programlarının ardından, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın rol çalarak “Milli Dayanışma Kampanyası” diyerek halktan para istemesi;
-       İçişleri Bakanı’nın (adı lazım değil) belediyelerin kampanyalarını yasa dışı ilan etmesi ve Ankara, İstanbul belediyelerinin hesaplarına Vakıfbank tarafından blokaj konması…
***
Muhalefet salgının yavaşlatılması için sokağa çıkma yasağı ilan edilmesini öneriyor ama AKP iktidarı yanaşmıyor. Yanaşmadığı gibi bütün devletler vatandaşlarına para aktarırken bizde iktidar vatandaşa “Pamuk eller cebe!” diyor.
Daha düne kadar, “Gerekirse Suriyeliler için 40 milyar dolar daha harcarız, gerekirse Kanal İstanbul’u devlet yapar” diyordu; şimdi vatandaştan para dileniyor.
Bana öyle geliyor ki, vatandaştan para dilenmesinin nedeni salt Hazine’nin tam takır kuru bakır olması değil.
AKP iktidarı kendi yandaşlarını bir şekilde korurken, adını koymadan sürü bağışıklığı politikası izliyor.
Belediye hizmetlerine ilişkin iki ayrı yasada (5393 ve 5216 sayılı yasalar), gerektiğinde yardım ve bağış toplamak, belediyenin görev ve yetkileri arasında sayılmış; vali izni şart koşulmamış. Yardım toplama yasasına göre, vakıf, dernek, sendika, gazete ve dergilerin, gerçek kişilerin kampanyaları vali iznine bağlı.
Buna karşın salgın hastalık durumunda bile siyasi husumetten geri durulmaması, kendiliğinden başlatılan yardım kampanyalarına engel olunması tam bir vicdansızlık.
Sürü bağışıklığı politikasından başka bir anlama gelmiyor.
Nasıl olsa yandaş vakıflar ve kütle, Hazine’den besleniyorlar.
Sözün özü,
Biat etmeyen kitlenin başının çaresine bakmaktan başka çıkar yolu yok.
Coronasız günler olsun!
Aşk ile!

2 yorum:

  1. iyi geceler kalemine emeğine sağlık teşekkür ederim iyi ki varsınız Çorum'dan kucak dolusu sevgiler kendine iyi bak

    YanıtlaSil