İşsizler yoksullar sınıfsal kimliklerine neden yabancılaşırlar? Kendilerini ezen ve yoksul bırakan düzene, o düzenin siyasetçilerine neden tepki göstermezler, isyan etmezler? Tepki göstermek, isyan etmek bir yana neden ibadet edercesine sadakatle bağlanırlar? Nazım Hikmet’in sitemiyle, “Gocuklu celep kaldırdığında sopasını, neden sürüye katılıverirler hemen ve adeta mağrur koşarlar salhaneye?...”
Bu sorulara ne zaman kafa yorsam, aklıma Karl Marks’tan önce Etienne de La Boétie gelir.
***
Etienne de La Boétie, on altıncı yüzyılda yaşamış Fransız filozofu. Filozof ama saçı sakalı ağarmış, halim selim bir ihtiyar gelmemeli akla. Topu topu 33 yıl yaşamış; 1530’da doğmuş, hukuk fakültesini bitirdikten sonra parlamentoda danışman olarak çalışmış, 1563’te hayata veda etmiş. Parlamentonun öteki danışmanlarından Denemeler kitabıyla ünlü Montaigne’nin çok yakın dostu.
Devlet memuru Etienne bulabildiği eserleri okumuş, yakın çevresine bakmış, gözlemlemiş; ne görse iyi? İster seçimle oluşsun ister fetih ya da zorbalıkla kurulsun ya da miras kalsın, bütün siyasal iktidarlar halkı eziyorlar soyuyorlar ama insanlar kendilerini ezen soygun düzenine itiraz etmiyorlar; itiraz etmek şöyle dursun, soyguncu düzenin tepesindeki (sesini duymadıkları yüzünü görmedikleri) krallara kuzu kuzu itaat ediyorlar; Etienne’nin deyişiyle gönüllü kulluk ediyorlar.
Gençliğe özgü isyankârlıkla şaşıp kalmış Etienne; sefilce kulluk edilmesine çok üzülmüş ve halka sitem etmiş: “Zavallı sefil insanlar, akılsız halklar! Gözünüzün önünde kazançlarınızın götürülmesine, tarlalarınızın yağmalanmasına, evlerinizin ve eşyalarınızın çalınmasına seyirci kalıyorsunuz. Bu kötülük size düşmanlardan gelmiyor; öylesine yücelttiğiniz, uğrunda cesaretle savaşa gidip kendinizi ölüme atmaktan çekinmediğiniz o kişiden geliyor.”
Tefekküre dalıp, kısacık ömrüne, Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev adını verdiği bir kitap sıkıştırmış; kitabında şu sorulara yanıt bulmaya çalışmış Etienne:
- Bu kadar insan, bu kadar köy, kent ve bu kadar ulus nasıl oluyor da tek bir tirana katlanabiliyorlar? Kendilerine ait ne malları ne aileleri ve çocukları, hatta ne de yaşamları olan sonsuz sayıdaki insanın boyun eğip kulluk etmesi ne büyük bir felâkettir ne uğursuz bir kötülüktür?
- Neden halklar kendilerini sevenlere karşı kuşkulu, kendilerini ezenlere ve aldatanlara itaatkâr, azıcık pohpohlandıklarında ise hemen teslim oluyorlar?
- İnsanlar tiranlara, soygun düzenine niçin isyan etmezler? Neden tirana, soygun düzenine gönüllü olarak boyun eğerler, kulluk ederler?
Sorular son derece yaman; ama, Etienne belki de ömrü yetmediğinden, net bir yanıt bulamamış. Kendisinin üzerinde en çok durduğu, en çok önemsediği yanıt şöyle:
“Tiranı destekleyen ve tüm ülkeyi kulluk altında tutan hep 5-6 kişidir. Bu 5-6 kişinin çıkar sağladıkları ortalama 100’er dost ve akrabası vardır. Bu altı yüz kişi, buyrukları altında 6 bin kişiyi tutar. Bu 6 bin kişi, eyaletlerin ve maliyenin yönetimini ellerinde tutarlar; ganimetten pay alabilmek ve büyük tiranın altında kendilerini küçük tiranlar yapabilmek için çevresinde toplanıp onu desteklemeye başlarlar. Bu zincir böyle sürer gider.”
Yani, filozof, “Yukarıdan aşağıya, tepeden tırnağa hiyerarşik soygun düzeni var, tepedeki tiranın yönettiği örgütlü azınlık örgütsüz çoğunluğa hükmediyor, düzenden azıcık menfaatlenen kişi düzen muhafızı kesiliyor ve kendi çapında tiran oluyor” demeye getirmiş.
Etienne siyasal iktidarın oluşumunu ve hiyerarşik soygun düzenini teşhis ettikten sonra tiranın iktidarını meşrulaştırmak için en çok kullandığı taktiği de şöyle vurgulamış: “Tiranlar bile, insanların kendilerine kötülük yapan birisine katlanabilmelerini çok şaşırtıcı bulurlar. Dini koruyucu olarak ön plana koyarlar ve hatta birkaç tanrısallık örneğinden faydalanırlar. (…) Tiran, uyruklarını birbirlerine kırdırarak kulluklaştırır.”
Dini inancı vurgulamak ve tanrısallık sergilemek, beş altı kişi, uyruklarını birbirlerine kırdırmak… Ne kadar tanıdık değil mi? Siz yine de Etienne de La Boétie’nin bugünkü Türkiye’yi betimlediği gibi bir düşünceyi aklınıza getirmeyin olur mu?
***
TİRAN NASIL DEVRİLİR?
Etienne, insanlığın soygun ve kulluk düzeninden nasıl kurtulabileceği konusunda umutsuz denecek kadar kötümser. La Boétie’ye göre insanların yönetenler / yönetilenler diye ayrıldığı her toplum düzeni kulluk düzenidir. İlk başlarda zor yoluyla boyun eğseler bile zamanla kulluğu içselleştirirler. Boyunduruk altında doğan insanlar, kulluk, kölelik içinde büyütülüp eğitilirler ve artık ileriye bakmadan, doğdukları gibi bir yaşamı sürdürürler, doğumlarındaki durumu doğal durum olarak kabul ederler. “Halk bir kere kulluklaşmaya görsün, özgürlüğü öylesine unutur ki, artık onun uyanıp yeniden özgürlüğünü ele geçirmesi olanaksızdır. Üstelik halk, çok içten ve istekli bir biçimde kulluk eder. Bu durumu gören, onun özgürlüğünü değil de köleliğini kaybettiğini sanır. Özgürlük öylesine büyük ve öylesine hoş bir iyiliktir ki, bir kez kayboldu mu tüm kötülükler arka arkaya sıralanır.”
Hayvanların ve kuşların bile yakalanınca tırnaklarıyla, boynuzlarıyla, ayaklarıyla, gagalarıyla direndiklerine dikkat çeker Etienne ve tiranın nasıl devrileceği, kulluğun nasıl sona ereceği konusunda halka şöyle telkinde bulunur: “Hayvanların bile katlanamayacağı tüm bu kötülüklerden kurtulabilirsiniz. Bunun için kurtulmaya çabalamanız gerekmez. Kurtulmak istemeniz yeterli olacaktır. Kulluk etmemeye karar verdiğiniz an özgürsünüz. Onu itmenizi ya da dengesini bozmanızı istemiyorum. Yalnızca onu desteklemeyin; işte o zaman onun altından kaidesi çekilmiş bir Rodos heykeli gibi tüm ağırlığıyla düşüp parçalandığını göreceksiniz.”
***
Etienne’in topu topu 40 sayfalık kitabının özeti böyle. Filozof, yukarıdan aşağıya hiyerarşik soygun düzeni teorisini Türkiye’nin bugünlerini görüp de mi akıl etti acaba?
Bu soru yanıtını bekleyedursun, kaç zamandır beynimi yoran başka bir soruyu yinelemekten kendimi alamıyorum. O soru Recep Tayyip Erdoğan’ın bir aforizmasıyla ilgili. Erdoğan 1994 yılında belediye başkanı seçilirken diyordu ki, “Hırsızlık, yukarıdaki üst yöneticilerden başlar alttaki yöneticilere, oradan da halka yansır.” (https://www.youtube.com/watch?v=uuaEqT8LZLU)
Yani Erdoğan da tıpkı Etienne gibi yukarıdan aşağıya hiyerarşik hırsızlık ve soygun düzeninden söz etmişti. Benim merakım, Erdoğan acaba Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev kitabını okudu da mı böyle bir cümle kurdu? Ya da tersine Etienne de La Boétie, Recep Tayyip Erdoğan’ın aforizmasından esinlenmiş olabilir mi? 😊🙂😍😂
İkincisi, Erdoğan 20 yıldır belki de tiranların bile hayal edemeyecekleri iktidar gücüyle yönetiyor Türkiye’yi. Bu iktidar gücüyle Erdoğan, sözünü ettiği soygun düzeninde nasıl bir değişiklik yaptı?
Bu soruları, karşılaşmak kısmet olursa kendisine soracağım. Daha çoook soru var, şimdilik bu kadarla kalsın.
Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev, Etienne de La Boétie, Çev: Mehmet Ali Ağaoğulları, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara 2011, Üçüncü Baskı.
Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev, Etienne de La Boétie, bu yıl iletişim fakültesi okurken edindiğim ve bir solukta okuduğum kitap. Yeniden hatırlattınız. Dodurga seçimleri ile, kitabın 16. Yüzyılda günümüz Türkiye'sini net gördüğü açık. Diğer bir tabirle Nostradamus da diyebiliriz.
YanıtlaSilKendi izlenimimce özgürlüğünü unutmuş bir halk, baskı ve işgal
Teşekkür ederim. Bütün halklar az çok birbirlerine benziyorlar.
SilBize de temiz eller operasyonu lazım. Yılmaz Özdil bugünkü yazısında İtalya'daki temiz eller operasyonunu anlatıyor. Sedat Peker'in açıklamaları da ANAP ve Akp'li yılların incelenmesini sağlar mı?
YanıtlaSilTeşekkür ederim Metin. Çok selam.
Sil