Teşbihte hata olmaz deseler de, benzetmek
gibi olmasın, Adolf Hitler Almanya’da nasıl tek adam oldu ve Almanya’yı nasıl
yönettiyse Recep Tayyip Erdoğan da Türkiye’yi öyle yönetiyor.
*Örneğin, Almanya’da Hitler tek
karar vericiydi, her şeyin en doğrusunu o biliyordu, en doğru kararı o
veriyordu. Türkiye’de de her şeyin en doğrusunu Erdoğan biliyor, en doğru
kararı tek başına da kalsa Erdoğan veriyor!
*Almanya’da Hitler’e führerlik
yolunu savaş kahramanı Cumhurbaşkanı Hindenburg açmıştı. Alman sermayesinin
tercihi de Hitler’den yanaydı. Türkiye’de Erdoğan’a reislik yolunu çok ama
milliyetçi çok ülkücü Devlet Bahçeli açtı. Gerçi Devlet Bahçeli ne
cumhurbaşkanı ne de savaş kahramanı, alelade bir faşist ama, olsun; Erdoğan’a
reislik yolunu açtı ya, Hindenburg’tan da büyük adam demek ki!
*Almanya’da Hitler, 1933
seçiminde yüzde 34 ile hükümet kurduktan sonra Başbakanlık ile
Cumhurbaşkanlığını birleştirmiş ve 1934 yılında referanduma sunmuştu,
Türkiye’de Erdoğan, 2002 seçiminde yüzde 34 ile hükümet kurdu, bugün Hitler ile
aynı yolun yolcusu.
*Almanya’da referandum öncesinde
Komünist Parti parlamentodan atılmıştı, Türkiye’de referandum öncesinde HDP
Meclis’ten atılıyor.
*Almanya’da gerek referandum
gerekse tüm iktidarı süresince Hitler bütün muhalefeti terörist ilan etmişti.
Türkiye’de Erdoğan ve şerikleri referandumu son İstiklal Harbi olarak görüyor,
ana muhalefet partisi dahil HAYIR oyu verecek tüm muhalefeti terörist ilan
ediyor.
*İtalya’da rahmetli Benito’nun
karagömleklileri, Almanya’da Hitler’in SA’ları SS’leri vardı. Türkiye’de Tayyip
Erdoğan’ın eskiden “ne istediyse verdiği”
FETÖ’sü, şimdilerde kefenlileri, eli palalı esnafı, SADAT’ı, Osmanlı Ocakları
var.
*Hitler, führer olacağı
referandumun hemen öncesinde 30 Haziran 1934’te yol arkadaşı SA’ları Uzun
Bıçaklar Gecesi’nde kurşuna dizmişti. Türkiye’de Erdoğan, Uzun Çelik Kasalar ve
tıka basa dolar dolu Ayakkabı Kutuları sabahından sonra yol arkadaşlarını
kıymaya başladı; nihayet, 15 Temmuz’da “yol
verilen” darbe girişimini “Allah’ın
lütfu” saydı, eski yol arkadaşı FETÖ’yü tamamen defterden sildi.
*Hitler Almanya’sında Yahudilere,
komünistlere ne gözle bakıldıysa, Erdoğan Türkiye’sinde Alevilere, Kürtlere,
(affedersin) gayrimüslim azınlıklara, komünistlere o gözle bakılıyor.
*Almanya’da Hitler, üniversitelerden
akademisyenleri atıyordu; Erdoğan Türkiye’sinin üniversitelerinde ders verecek
akademisyen kalmadı neredeyse. Güney Gönenç, “Karanlık Zamanların Şarkısı” adlı kitabında Hitler’in Almanya’dan
kovduğu (Türkiye’ye iltica eden) akademisyenlerin öyküsünü anlatır. Erdoğan’ın
üniversiteden kovduğu akademisyenlerin öyküsünü kim ne zaman yazar, kim bilir?
*Hitler Almanya’sında medya baskı
altındaydı. Erdoğan Türkiye’sinde de medya baskı altında. Cezaevlerinde 100’den
fazla gazeteci var, Erdoğan korkusuyla işten atılan gazeteci yazar sayısı
binleri geçti. Patronlar bile rahat değil, telefonda Erdoğan’dan azar işiten
medya patronu zırıl zırıl ağlıyor.
*Hitler Almanya’yı kararnamelerle
yönetiyordu, Erdoğan Türkiye’yi fermanlarla yönetiyor.
*Hitler üstün ırktan söz
ediyordu, Erdoğan’ın ‘ümmet-i hâkime’si
var.
*Hitler sevgili üstün ırkının
safiyeti ve ıslahı için üreme çiftlikleri kurmuştu; Erdoğan sevgili ümmetinin
idamesi ve zaferi için her aileden en az üç (bazen beş) mü’min doğurmasını
istiyor.
*Hitler üstün Alman ırkı için
yaşam alanı istiyordu, Erdoğan Osmanlı hayalleri kuruyor.
*Hitler kendisi de ressam
olmasına karşın, dünyanın sanat ve edebiyat mirasının önemli bir bölümünü “Entartete Kunst / Yoz Sanat” ilan etmiş,
kimini yaktırmış, kimini yasaklamıştı. Erdoğan Hitler’den geri kalmadı; kitabı
bombadan tehlikeli ilan etti, heykel sanatına düşmanlığını gizlemedi, halklar
arasında kardeşleşme mesajı yüklü bir heykeli “ucube” diyerek yıktırdı. Daha
neler neler!
Daha pek çok benzerlik
sıralanabilir. Kısacası Hitler Almanya’yı hangi zihniyetle ve nasıl yönettiyse
Recep Tayyip Erdoğan da Türkiye’yi öyle yönetiyor.
***
Elbette arada farklılıklar da
var.
Örneğin, Hitler ressamdı, çok
etkileyici bir hatipti; dahası eli kalem tutuyordu. “MeinKampf / Kavgam” adıyla dünya siyasi düşünceler tarihine geçmiş
bir kitaba imza atmıştı. Kitabın arkasında koskoca Alman felsefesi ve edebiyatı
vardır. Hitler bu tarihsel arka planda istismar edeceği fikirleri süzmüş, kendi
ırkçı faşist siyasetini kurmuştu. Recep Tayip Erdoğan için aynı şeyi söylemek
mümkün değil. Doğru, O’nun da bir yeteneği var. Türkiye Futbol Federasyonu’na
göre Türkiye’nin gelmiş geçmiş en iyi sağbek oyuncusu! İETT futbol takımı
tarihçesine göre de, futbol oynadığı tarihte arkadaşları arasında “İmam Beckenbauer” lakabını hak edecek
kadar iyi top çeviriyormuş. Lakin çok iyi top çevirmesine karşın Hitler kadar
başarılı bir hatip değil Erdoğan. Önünde yazılı bir metin olmadan etkili nutuk
atamıyor.
Hulasa, Hitler olmak da o kadar kolay
değil.
Benito Mussolini? Benito
olabilir. Benito da iyi hatipti ama derli toplu politikası, ideolojisi, felsefesi
yoktu. Çünkü sıradan faşist idi. O yüzden tarihte Hitler kadar önem kazanamadı.
Erdoğan’ın ise her nutkunda dilinden düşürmediği, kökleri on dört asır öncesine
uzanan inancı ve davası var. Dolayısıyla Benito’ya tur bindirir. Zaten Benito ateist
olarak yola çıkmış, sonra sonra kendisini “Tanrı’nın
Gönderdiği Adam” diye tanımlayacak kadar dindar bir Hıristiyan olmuştu ki,
Tayyip Erdoğan’la kıyaslamak bile abestir. Tayyip Erdoğan, “Tanrının Gönderdiği
Adam” değil, Düzce Milletvekili Fevai Arslan’ın ifadesiyle “Allah’ın bütün vasıflarını üzerinde taşıyan
lider”.
Neyse, işgüzar bir savcıyı daha
fazla sinirlendirmeden bu bahsi burada kapatalım!
***
Ne diyorduk? Adolf Hitler
Almanya’yı hangi zihniyetle ve nasıl yönettiyse Recep Tayyip Erdoğan da
Türkiye’yi öyle yönetiyor.
Bunda kuşku olmasa gerek. Esasen
Erdoğan, Hitler tipi başkanlık istediğini bizzat itiraf etmişti. Suudi
Arabistan’a yaptığı bilmem kaçıncı ziyaretten dönüşünde havaalanında basın
toplantısı düzenlemişti. Gazetecilerin başkanlık rejimiyle ilgili sorusu
üzerine aynen şöyle konuşmuştu:
“Üniter devlette
başkanlık sistemi yoktur diye bir şey yok. Şu anda bunun zaten dünyada örneği
var. Yani Hitler Almanya’sına baktığınızda orada da bunu görürsünüz. Başka
ülkelerde de görürsünüz.”
Yaptığı benzetmenin
münasebetsizliğini fark edince de “Yeter
ki bütün mesele başkanlık sisteminin uygulamasında halkı rahatsız eden bir yapı
olmasın” diye eklemişti.
Benzetme münasebetsizdi ama,
Erdoğan yol yorgunluğuyla boş bulunup böyle bir şeyden söz etmemişti. Erdoğan’ı
böyle konuşturan, Hitler’i Almanya’da tek adam haline getiren süreç ile
kendisini Türkiye’de tek adam haline getiren sürecin neredeyse tıpa tıp aynı
olmasıydı.
Hitler ve partisi, 1929 krizinin
yol açtığı ekonomik sosyal siyasi kaos ortamında iktidara yürümüş, nihayet 1933
erken seçiminde yüzde 34 oyla birinci çıkmış, hükümeti kurmuştu. Erdoğan da
2001 krizinin ardından yapılan erken seçimde yüzde 34 oy ile hükümet kurdu.
Almanya’da ertesi yıl 1 Ağustos
1934’te 87 yaşındaki Cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg ölüm döşeğindeyken, cumhurbaşkanlığı
ile başbakanlık makamını birleştiren ‘Alman
İmparatorluğu Devlet Başkanı Yasası’nı imzaladı; 2 Ağustos’ta da öldü. 19
Ağustos 1934’te Hitler’in hem cumhurbaşkanı hem başbakan, yani führer olması
için referandum yapıldı. Referandum kampanyası muhalefetin neredeyse
yasaklandığı koşullarda gerçekleşti. Dönemin sosyal demokratları, komünistleri,
liberalleri etkili olamadılar. Sandık başına giden 43 milyon 568 bin seçmenden
38 milyon 394 bini, yani yüzde 89’u Hitler’in “Führer” ilan edilmesi için oy
kullandı. Sonrası malum...
***
Sonrası malumdur. Dua etmeli ki,
akıbetleri benzemesin!
Bilinir ki, sözün tamamı arif olana saygısızlıktır,
gevezeliktir. Dolayısıyla, Devlet Bahçeli’nin “Erdoğan yalan anıtıdır, riyakarlık abidesidir. Erdoğan, artık
tedaviye cevap vermeyecek klinik bir vakadır.” sözleri bu risalede nasıl bir
yere konabilir? Yazar karar verememiştir.