9 Nisan 2017 Pazar

HAPİSTEKİ GAZETECİLERE MEKTUP

Nerede nasıl ne zaman tanıştığımızın başkaları için önemi olmasa gerek. O nedenle anlatmaya gerek görmüyorum. İçerdekilere yazmak için özel tanışıklık da gerekmiyor değil mi!
Arkadaşın dostun olarak yazıyorum. Sadece sana değil, içerdeki düşünce tutuklusu hükümlüsü tüm insanlara yazıyorum.
Faşist darbe dönemlerinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nden atılmış solcu sosyalist Kemalist askerlerin derneği Askeri Darbelerin Asker Muhalifleri Derneği ADAM-DER’in kurucu başkanı emekli üsteğmen olarak yazıyorum.
***

Azizim Güray,
Bu coğrafyada ne günahlar işlendi ki içerde hep birileri var.
Memleketin tapusunu gasp etmiş zorbaların içerdekilerle dışardakilerle derdi hiç bitmedi, bitecek gibi de görünmüyor.
Kavganın bugünkü etabında sizler içerdesiniz.
Kavganın hangi yılı olursa olsun, içerdekilere hep selam yollandı.
Şimdi sizlere selam yolluyoruz.
Hani, damdan düşenin halinden damdan düşen anlar derler ya!
Benim mektubum selamım da o hesap.
***

1970’li yıllarda Kara Harp Okulu’nda öğrenciydik. Ülkemizde sosyalist aydınlanmanın resmi/gayriresmi silahlı çeteler tarafından terörize edildiği yıllardı.
Sağ/sol kutuplaşması Harbiye’ye de yansımıştı. Kutuplaşmanın en önemli bir vesilesi de okunan gazete idi. Cumhuriyet okuyanlar solcu, Tercüman okuyanlar sağcı olurdu.
Lakin Cumhuriyet okumak o yıllarda yaşam pahasına tehlikeliydi. Harbiye’de ise okuldan atılmak demekti. Buna karşın 1978 devresinin neredeyse dörtte üçü Cumhuriyet okudu. Cumhuriyet okuru Harbiyeliler, teğmen oldular ama yüzbaşı olamadılar. Bu laf ne anlama geliyor, dışarı çıktığında anlatırım. O yıllarda Cumhuriyet okuru Harbiyelilerin çektikleri sıkıntılar sadece Cumhuriyet’te yayımlanmıştı. Mustafa Ekmekçi’nin ruhu şad olsun, ışıklar içinde yatsın, yıldızlar yoldaşı olsun! Darbeden sonra sosyalist askerlerin yargılandığı davada yazılarıyla savunma tanığıydı Mustafa Ekmekçi!
***

Cumhuriyet okumak, sosyalist olmak kaderimizdi; 12 Eylül darbesinden sonra TSK’den atıldık. Ordudan atılmakla kalmadık, işkenceden geçirildik, tutuklandık, sıkıyönetim mahkemesinde yargılandık. Berat ettikten sonra işsizler ordusunun neferleri olduk.
Yargılandığımız THKP/C Üçüncü Yol davasının ilk duruşması tam da cezaevlerindeki tektip elbise direnişine rastlamıştı.
Lafı uzatmayayım.
Cezaevindeki direnişten dışardakilerin haberi yoktu. Direnişi duyurmak için ilk duruşmada tektip elbiseleri yırtıp attık.
İşte o anda Cumhuriyet muhabiri Deniz Teztel vardı. Tarihe geçen o ünlü fotoyu çekti. O foto hâlâ faşist darbe döneminin simge fotosu olarak gazete sayfalarında televizyon ekranlarında hatırlatılıyor. Rahmetli Deniz’i saygıyla anıyorum.
***

Azizim Güray,
Dedim ya, içerde hep birileri var. Memleketin tapusunu gasp etmiş egemen sınıf zorbalarının düşünen insanlarla, kalbi emekçilerle ezilenlerle birlikte solda atanlarla derdi hiç bitmedi, bitecek gibi de görünmüyor. Nihai kavgaya kadar da içerde hep birileri olacak.
Malum, ziyaretin kısa olanı makbuldür derler.
Biz de ADAM-DER olarak sizleri ziyaret etmek çabasındayız.
Edirne’de tutuklu Selo ile görüşmemize izin vermedikleri gibi sizlerle görüşmeye de izin vermeyeceklerini elbette biliyoruz.
18 yıl önce Pınarhisar Cezaevi’nde “saray şartlarında misafirlik” günlerinde onbinlerce ziyaretçisiyle görüşen zorba, bugün düşünce tutuklularına telden tele de olsa mendil sallamaya el sallamaya izin vermiyor.
Vermediği izin onun olsun! Kuşun kanadıyla da olsa birbirimize mendil sallarız el sallarız!
Mektubun da kısa olanı makbuldür diyorlar.
Katılmıyorum ama Cumhuriyet editörünün altın makası eline aldığını hissediyorum.
ADAM-DER kurucu başkanı emekli üsteğmen olarak yazdım.
Meslektaşın ve Türkiye Gazeteciler Sendikası Disiplin Kurulu Başkanı olarak da yazacağım.
Sana ve düşünce tutuklusu tüm arkadaşlara bâki selamlar.

1 yorum: