17 Mart 2018 Cumartesi

KÜRT RÜYASI


Epeydir kendi kendime mırıldanıyorum, dost meclislerinde de söylüyorum: Evrim tarihinde insandan daha zararlı, daha zalim bir canlı olmasa gerek!
Kelt Rüyası adlı romanda benzer bir cümleye rastlayınca acı acı gülümsedim. Perulu yazar Mario Vargas Llosa, 2010 Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandığı romanın bir yerinde, kahramanı Roger Casement’i şöyle konuşturmuş: “Kongo’da öğrendiğim bir şey varsa, o da, insanoğlundan daha kan dökücü bir canavarın var olmadığıdır” (s: 114).
***

Roman çoğu kere kurmaca bir metindir ama Kelt Rüyası kurmaca bir roman değil, İrlanda bağımsızlık hareketinin öncü isimlerinden Roger Casement’in yaşamını anlatıyor.
Roger Casement, 1864 yılında Britanya İmparatorluğu hegemonyasındaki İrlanda’da asker bir babanın oğlu olarak doğmuş. Ailesi klasik Protestan bir aile ama annesi gizlice Katolik olarak vaftiz ettirmiş Roger’ı. Gençliğinde ünlü seyyahlarla Afrika gezilerine çıkmış. Devir sömürgeciliğin altın devridir. Birlikte yolculuk ettiği seyyahlara ve sömürge yöneticilerine göre kolonyalizm kötü bir şey değildir; tarih öncesine ve yamyamlığa takılıp kalmış halklara medeniyet ve demokrasi götürme, putperestlik yerine Hristiyanlığı öğretme pratiğidir. Bu uygarlaştırma ve kalkındırma işinde İngiltere, Avrupa’ya öncülük etmektedir...
Roger Casement 1895’te İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na memur yazılır; bu kez özel yetkili konsolos olarak, yerli halkların Londra’ya kadar ulaşan şikâyetlerini araştırmak üzere Afrika’yı yeniden dolaşır. Duydukları gördükleri karşısında dehşete kapılır. Sansürlemeden yazdığı 1904 tarihli Kongo Raporu geniş yankı uyandırır. Yerliler acımasızca katledilmekte, köyler bazen içindekilerle birlikte ateşe verilmektedir. Kauçuk ticaretinde hileli tartı nedeniyle kotayı bir türlü dolduramayan erkeklerin karıları çocukları toplama kampında rehin tutulmakta, istismar edilmekte, ceza olarak kırbaçlanmaktadır. Güvenlikçilere zimmetli silah ve mermilerin boşa kullanılması yasaktır. Boşa harcanmadığının, bir asi yerlinin cezalandırılmasında kullanıldığının kanıtı, öldürülen yerliye ait kol, parmak, kulak, erkeklik organı gibi uzuvlardır. Rasgele mermi sıkan, bir karaltıya ateş eden güvenlikçi de kanıt olmak üzere bir yerlinin uzvunu kesmektedir. Mermiden tasarruf etmek için, birkaç yerli arka arkaya dizilip öldürülmektedir...
Roger Casement, Kongo’dan sonra Brezilya’ya gönderilir. Amazon havasında da aynı vahşete tanık olur. “Hangi Tanrı, insanların katline ve acı çekişine göz yumar, böyle bir Tanrı olabilir mi?” diye vicdani hesaplaşmaya girer. Bir hesaplaşma anında şöyle bir cümle de kurar: “Akıl yürütecek olursan, Tanrı tıpkı bir nefes duman gibi buhar olup uçar” (s: 424).
(Bu akıl yürütmeye karşın, hayata veda ederken Tanrı’dan af dilemekten kendini alamaz.)
Yıllar süren incelemenin ardından kaleme aldığı Amazon havzasına ilişkin 1911 tarihli “Mavi Kitap” raporuyla “uygar” Avrupa’yı ve öncüsü İngiltere’yi bir kez daha sarsar. İngiliz hükümeti, bu çalışmalarının karşılığı olarak Casement’a Sir unvanı verir.
***

SÖMÜRGE KONSOLOSLUĞUNDAN İRLANDA MİLLİYETÇİLİĞİNE
Kongo Raporu ve Mavi Kitap ile sömürgeciliğin kanlı yüzünü ifşa eden Roger Casement, sömürgelerde tanık olduğu vahşeti raporlaştırırken, kendi Kelt geçmişini, -Kongo ve Amazon kadar vahşet yaşanmasa da- anayurdu İrlanda’yı düşünmeye başlar. “Uygarlaştırıcı” kolonyalizmin nasıl vahşi bir yalan olduğunu yazarken, kendisini “İrlandalı” olarak, yani bir imparatorluk tarafından işgal edilmiş İrlanda’nın evladı olarak hisseder. Sömürgeciliğin ekonomi politiğini kavrayamasa da kolonyalizmin vahşetine karşı harekete geçme isteği duyar, bağımsız İrlanda özlemine kapılır.
Roger Casement, bu istek ve özlemle Dışişleri’ndeki görevinden ayrılır. Bu arada Birinci Dünya Savaşı patlar; İngiltere, Almanya ile savaşa tutuşur. Casement, savaşın İrlanda’nın bağımsızlığı için fırsat olabileceğini düşünür: İngiltere’nin felaketi, İrlanda’nın sevinci olacaktır!
Bu düşünceyle 1916’da Berlin’e gider, Alman Dışişleri ve Genelkurmayı ile ilişki kurar. Görüşmelerde Almanya’nın İngiltere’ye çıkarma yapması ve İrlanda milliyetçilerine 20 bin tüfek ve yeteri kadar mermi vermesi üzerinde durulur. Ayrıca Almanya’daki İrlandalı tutsaklardan bir tugay kurulacaktır. Casement, esir kampındaki İrlandalı tutsaklara “bağımsız İrlanda” rüyasından söz eder; ne ki, bağımsızlık rüyası İrlandalı savaş tutsaklarının umurunda olmaz. İrlandalı esirler homurdanırlar, kendisini kınarlar, ‘Almanya sana kaç para verdi?’ diye aşağılarlar, nihayet tükürük yağmuruna tutarlar. Esirlerin itirazı karşısında Casement bağımsızlık davasından vazgeçmeyi düşünür. Akıl danıştığı dostu vazgeçmemesini telkin eder: “Halk tarafından tasvip edilmemek, bir davanın haklı olup olmadığına karar vermekte her zaman iyi bir gösterge değildir” (s: 472).
Dostunun telkini etkili olur, davasından vazgeçerse intihar etmiş olacaktır! Casement da intihar etmez, davasından vazgeçmez, umutsuzca Almanları ikna etmeye çalışır. Ne ki, Almanya bağımsız İrlanda projesiyle artık ilgilenmemektedir. Ne İngiltere’ye çıkarma harekâtı ne İrlanda milliyetçilerine silah yardımı. İngilizlere karşı Ortadoğu’da Osmanlı ordusunda çarpışma önerisi de geri çevrilir.
Kandırıldığını fark eden Casement, hâlâ Alman yardımı olmaksızın ayaklanmanın başarıya ulaşamayacağı düşüncesindedir. Alman yardımı gelmeyeceğine göre, bir felaket yaşanmaması için milliyetçileri ayaklanmadan vazgeçirmek ister. Almanlar, Casement ve iki arkadaşını denizaltıyla İrlanda’ya bırakırlar. Casement başkente ulaşamadan yakalanır; Kongo ve Amazon anılarını içeren “Kara Günlük” de yakalanır. Kara Günlük, Kongo ve Amazon havzasında geçmiş eşcinsellik anıları ya da fantezileriyle yüklüdür. İngiliz istihbaratı, İrlanda milliyetçisi “Sir” Casement’ı vatana ihanetten yargılamak, itibarsızlaştırmak için yeteri kadar “delil” elde etmenin sevinci içindedir. Nitekim, Kelt Rüyası romanı, 3 Ağustos 1916’da sona erer. Nasıl sona ermiştir, okuyucu romanı okusun artık!!!
***

Roman sona erse de Kelt Rüyası, yani Bağımsız İrlanda rüyası sona ermez. Casement ve yoldaşlarının yakalanmalarından sadece iki gün sonra 1916 Paskalya Ayaklanması başlar. Ayaklanma bastırılır ama Birinci Dünya Savaşı yorgunu İngiltere, 1921’de İrlanda’nın bağımsızlığını tanımak zorunda kalır. Yine de İrlanda’nın neredeyse yarısı, İngiltere’ye bağımlı kalmayı seçer.
Kelt Rüyası Alman veya Amerikan yardımı olmaksızın mutlu sona ulaşsa da, bağımsızlık fikrinin öncüsü Roger Casement, yakalattığı Kara Günlük nedeniyle yakın tarihe kadar İrlanda’nın resmi tarihinde ahlaksız biri olarak betimlenir... Eşcinselliğin suç olmaktan çıkmasıyla birlikte nihayet itibarı iade edilir.
***

Romanın adı Kelt Rüyası ama bu yazının başlığı Kürt Rüyası oldu.
Neden böyle bir başlık oldu, ben de çok ayırdında değilim.
Kelt Rüyası’nı okurken bir an, Kürt coğrafyasında 90 yıldır terennüm edilen bir ağıtın dizeleri aklıma geldi:
“Süngü uçlarında donakalmış, bebelerin son bakışları.”
Yanı sıra, 30 yıl önce Halepçe katliamında elma kokulu bebeğine sarılırken can veren annenin resmi aklıma geldi.
Yanı sıra, panzere bağlanıp sürüklenen, etrafında zafer resmi verilen çıplak cesetler.
Yanı sıra, yüz yıldır İngiliz ve Amerikan yardımıyla görülen bağımsızlık, özgürlük veya özerklik rüyaları...
Kelt Rüyası’nı Perulu romancı Mario Vargas Llosa kaleme aldı.
Kürt Rüyası’nı kim kaleme alır acaba?
***

Yazıyı noktalarken kendi kendime mırıldanmadan edemedim:
Evrim tarihinde insandan daha zararlı, daha zalim bir canlı olmasa gerek!

3 yorum:

  1. Bilgilendim. Teşekkürler.. Doğrudur, ''İnsandan daha kötü zararlı, daha zalim bir canlı olmasa gerek''. Bu düşüncesine katıldığım gibi İnsandan daha iyi, güzel bir canlı olmasa gerek. Samanyolu galaksisinden daha fazla 100 milyardan daha fazla galaksinin olduğunu tespit eden insanlar, eşit ve insanca yaşayabilmeninin güzelleğini anlatmak için mücadele eden insanlık tarihi..

    YanıtlaSil
  2. Yıllar yıllar önce, Kuleli'deyken, kendisi de bir dönem ordu içinde kalmış olan Llosa'nın askeri okul anılarını anlatırken Peru toplumunun sınıfsal paranomasını ortaya koymaya çalışan Llosa'nın Kent ve Köpekler adlı romanını okumuştum. Sanırım bu yazar, sonradan Peru'da başkanlık da yaptı. Okuduğum kitabında da cinsellik anlatımının dozunun fazla olduğunu hatırlıyorum. Gerçi öğrencilerinin erkek olma aşamasında bulunduğu askeri bir okulda nasıl olmasın da denilebilir tabii. Kendi tecrübemizden bildiğimiz bir şey bu. Neyse, yazar anlattığın romanında da toplumsal bir konuyu irdelerken cinselliğe de bir kapı açma fırsatını kahramanının eşcinselliği üzerinden bulmuş galiba. Nasıl olmasın; nasıl ki sınıfsallık her yer ve -başlarda bir yer hariç- zamanda var ise, cinsellik de öyle değil mi!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okumaktan keyif aldım. Acının keyfi olmaz ama... Kitabı hemen sipariş ettim. İlk fırsatta okuyacağım. Hayat yolculuğumun bu aşamasında yeni bir pencere açtığınız için teşekkür ederim.

      Sil