5 Aralık 2018 Çarşamba

BEYAZ SARAY’DA GÖRÜCÜYE ÇIKAN SARIŞIN GÜZEL KADIN


TÜRK SAĞININ ve İSLAM’IN AMERİKA AŞKI (3)
BEYAZ SARAY’DA GÖRÜCÜYE ÇIKAN SARIŞIN GÜZEL KADIN
Milli Şef” İsmet İnönü’nün imzaladığı ikili anlaşmalarla açılıp Amerika’ya uzanan dikenli aşk yollarında nice siyasal liderler ve İslamcı inanç önderlerinin gelip geçtiğinden söz ediyorduk.
Önceki yazılarda Adnan Menderes ve Fatin Rüştü Zorlu’nun, Said-i Nursi’nin, Necip Fazıl’ın, Süleyman Demirel ve Turgut Özal’ın Amerika’ya aşklarından dem vurmuştuk.
Adnan Menderes, Süleyman Demirel ve Turgut Özal sonrasında sağın liderliğine Prof. Dr. Tansu Çiller reva görüldü. Çiller, Haziran 1993-Aralık 1995 döneminde Başbakan oldu.
Tansu Çiller, 1963-1974 yılları arasında akademik çalışmalar dolayısıyla 11 yıl yaşadığı Amerika’yı vatanı sayacak derecede Amerika aşığı bir politikacı olarak siyasi tarihe geçti. Çiller, Amerika aşkını gizlemeye gerek görmedi; zaten gizlenemeyecek kadar derindi Amerika aşkı, kendi itirafıydı. Nisan 1994’te New York’ta Amerikan Türk Cemiyeti’nde “Amerika benim ikinci vatanım” diye konuştuğu gazete arşivlerinde kayıtlıdır. (Hürriyet, 16 Nisan 1994.)
Dahası, Çiller’in Amerika’yı birinci vatanı saydığına ilişkin itirafı da kitaplara geçmiştir. Çiller bu aşkını ANAP’lı İstanbul Belediye Başkanı Bedrettin Dalan’a itiraf etmişti. Çiller 1980’ler biterken siyasete ilgi duyduğunda Dalan’a yanaşmıştı. Bir yandan TÜSİAD’a bir yandan Dalan’a bir yandan da ilişkide olduğu Amerikalı diplomatlara ve holding şeflerine raporlar sunuyordu. Mahrem bilgilerle yüklü bu raporlardan yılda 100 bin dolar kazandığı söyleniyordu. Bedrettin Dalan, Amerikalılara sunulan raporları öğrenince, danışmanı Tansu Çiller’e bunun casusluk olduğunu söyledi, “Bir daha böyle şeyler yapma!” diye öğütledi. Çiller, “Amerika’yı birinci vatanım hissediyorum. Birinci vatanım Amerika, ikinci vatanım Türkiye.” diye karşılık verdi. (Anlatan Faruk Bildirici, Maskeli Leydi, Ümit Yayıncılık, Ankara 1998, s: 154.)
***

ABD VATANDAŞI ÇİLLER?
Dahanın da dahası, aktif siyaset yaptığı dönemde, Tansu Çiller’in ABD vatandaşı, hatta CIA ajanı olup olmadığı tartışması gündemden hiç düşmedi.
Çiller’in ABD vatandaşı olup olmadığı tartışması 1993’te başladı. Çiller iddialara “Böyle bir talebi çok yıllar önce reddettik” diye karşılık verdi. (Hürriyet, 18 Haziran 1993.)
Çiller, ABD’de yaşayan bir kişi hakkında otomatik olarak “vatandaşlık” işlemlerinin başlatıldığını savundu. Karşılık olarak, ABD’de vatandaşlık için bir kişiye teklif götürülmediği, “otomatik vatandaşlık” diye bir şey olmadığı açıklamaları yapıldı. Ek olarak, ABD’yi vatan belleyen, ABD vatandaşı olsunlar diye çocuklarını Amerika’da doğuran Çiller’in (teklif edildiyse) ABD vatandaşlığını reddetmesinin mantıklı olmadığı vurgulandı.
Tansu Çiller'in ABD vatandaşlığıyla ilgili iddialar 28 Şubat sürecinde tekrar yaygınlaştı, sayısız haberlere ve köşe yazılarına konu oldu. Yalçın Doğan, Çiller’in ABD vatandaşlığıyla ilgili gelişmeleri özetlediği yazısının başlığında “ABD’de Çiller’i kim koruyor?” diye sordu. Yalçın Doğan’ın yazdığına göre, Çiller’in ABD pasaportu taşıyıp taşımadığına ilişkin Türkiye kaynaklı sorulara ABD Dışişleri Bakanlığı, 1974 tarihli Mahremiyet Yasası gerekçesiyle, “sadece pasaport sahibine veya yasal vasisine bilgi verilebilir” diye karşılık verdi. (Milliyet, 13 Şubat 1997.)
Yalçın Doğan, “Çifte sadakat” başlıklı yazısında ise, Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın ABD Dışişleri’nden Çiller’in vatandaşlık durumunu resmen sorduğunu, ABD Dışişleri’nin “Çiller’in Amerikan vatandaşlığını ne teyit ediyoruz ne de reddediyoruz” diye yanıt verdiğini kayda geçirdi. (Milliyet, 13 Mayıs 1999.)
***

“İSTANBUL’UN GÜLÜ” KOD ADLI CIA AJANI?
Tansu Çiller’in CIA ajanı olup olmadığı tartışması da benzer bir süreç izledi, medyada sıkça yazıldı, hatta iddia Ergenekon davası dosyasına bile girdi.
Çok satışlı gazetenin “Çiller’e casusluk davası yolu açıldı” başlıklı haberinde, Genelkurmay Başkanlığı’nın Tansu Çiller hakkında casusluk suçundan dava açmaya hazırlandığı belirtiliyor ve casusluk iddiasının ayrıntılarına yer veriliyordu. Haber, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na yaptığı suç duyurusuna dayandırılmıştı. Buna göre, Çiller 1967’de Robert Kolej İktisat Bölümü’nü bitirdikten sonra Ankara’da ABD Büyükelçiliği’ne giderek “ABD çıkarları için görev almaya hazır” olduğunu belirtti. CIA ve ABD Dışişleri Bakanlığı’nın araştırmalarından sonra Çiller özel vizeyle ABD’ye gitti, ikamet ve çalışma izni sağlayan Green Card’a (yeşil kart) kavuştu. Çiller 1970-1971 arasında CIA’nın Virgina’daki özel kampı Camp Peary’da eğitim gördü; eğitimini tamamladıktan sonra ABD Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu ve Kuzey Afrika Masası’nda “Çağrılı personel” olarak görevlendirildi. Çiller, ABD vatandaşlığı için 23 Nisan 1973’te başvurdu; referans olarak CIA Yabancılar İstihbarat Birimi, FBI ve ABD Dışişleri İstihbarat Dairesi’ni gösterdi; 1 Temmuz 1979’da ABD vatandaşı oldu. (Sabah, 17 Temmuz 1997.)
Dediğimiz gibi, Çiller hakkındaki casusluk iddiaları, Ergenekon davası dosyasına bile girdi. MİT tarafından mahkemeye gönderilen CD’de iddia şöyle özetleniyordu:
“1999 yılında da gündeme gelen bu iddialara göre, Türkiye’deki bazı siyasetçiler Çiller’in iktidarda olduğu 1993-1996 yılları arasında ABD’deki malvarlığını araştırmak üzere bir hukuk bürosuyla anlaştı. Büro, CAL kod adlı eski bir CIA ajanıyla çalışmaya başladı. CAL, Çiller’i bizzat tanıyan ve Prag’da yaşayan Fish adlı ajana ulaştı ve tanıklık yapmasını istedi. Fish Almanya’nın Frankfurt kenti yakınlarındaki Amerikan Üssü’nde verdiği ifadede, Çiller’in 1979 yılında Amerikan vatandaşlığına geçtiğini ve bu bilgilerin “çok gizli” olduğunu belirtti. Fish, Çiller’in 1979’da “ABD çıkarlarını kollayan yabancı ülke vatandaşlarına Amerikan vatandaşlığı verilebileceğini ve bunun gizli tutulacağını” öngören 8 USC 1427 (f) yasasına göre ABD vatandaşı olduğunu söyledi. Çiller'in 1967’den beri “İstanbul'un Gülü” kod adıyla CIA için çalıştığını, özel eğitimden geçirildiğini ve bu dönemde Yale Üniversitesi’nde post-doktora yaptığını da öne sürdü. ABD’li yetkililer, Fish’i bu işin üzerine gitmemesi yönünde uyardı. İfade kurye aracılığıyla avukatlık bürosuna gönderilecekti. Fakat, Fish, evinde çıkan bir yangında hayatını kaybetti, Çiller'in ajanlığına ilişkin belgeler de kayboldu!” (Vatan, 5 Haziran 2009; http://www.gazetevatan.com/mit-in-ergenekon-cd-leri-sanik-avukatlarina-verildi-241941-siyaset/)
***

CLİNTON ÇİLLER’E AŞIK OLDU MU?
Tansu Çiller’in siyasete ilgi duyduğunda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ANAP’lı Bedrettin Dalan’a yaklaştığını söylemiştik. Dalan 1989 seçimini yitirince Çiller, Dalan’ı terk edip merkez sağın diğer partisi, Süleyman Demirel liderliğindeki DYP’ye geçti. Hazırladığı ekonomi analizleriyle Demirel’in gözüne girmeyi başaran Çiller, 1991 yılı sonunda kurulan DYP-SHP hükümetinde ekonomiden sorumlu devlet bakanı, Haziran 1993’te de Başbakan oldu.
Devraldığı iktidar geleneğinin ritüeli olarak Başbakan Tansu Çiller’in de dış politikada en önemli durağı Beyaz Saray idi. Kendisinden önceki merkez sağ liderler Demirel’in kankası Lyndon Johnson, Özal’ın kankası George Bush idi; kanka olarak Çiller’in kısmetine o tarihteki ABD Başkanı (saksafoncu) Bill Clinton çıktı.
Daha önce uzun yıllar Amerika’da yaşayan Çiller, Başbakan sıfatıyla yapacağı ilk ABD ziyaretine büyük önem veriyordu. Beyaz Saray’da yapılacak görüşme sırasında Başkan Clinton’a vereceği hediyenin rengi deseni, Amerikan medya ve iş çevreleriyle yapacağı görüşmeler en küçük ayrıntıya değin planlandı. Her şey, “sarışın güzel kadın” etiketine ayarlandı. Çiller, modern kadın kimliği, zarafeti, güzelliği, şıklığı ve mükemmel İngilizcesiyle muhataplarını etkilemeli, kendisine hayran bırakmalıydı! Ziyaret öncesinde medya camiasında Çiller’in “Göreceksiniz, Başkan Clinton bana âşık olacak” dediği şeklinde dedikodular dolaşıyordu.
İlk Beyaz Saray ziyareti, dedikoduları güçlendiren anlatılarla tarihe geçti. Gecelemesi için Çiller’e Beyaz Saray yerleşkesindeki Blair House’u tahsis eden Clinton, 45 dakika planlanan görüşme süresini 2 saat 45 dakikaya çıkarınca, üstelik basın toplantısında Çiller’in hediye ettiği kravatı boynuna takınca, hele bir de Çiller’i kapıya kadar geçirip makam aracına bindirirken arkasından el sallayınca, medyamız düğün bayram etti. Ortak gurur ve sevinç içinde manşetlere “Çiller, Clinton’ı büyüledi” diye başlık atıldı. Hediye kravatın basın toplantısında Clinton’ın boynuna geçmesi, Çiller’in güzelliği ve mükemmel İngilizcesiyle Amerikalıları büyülediği(!) anlata anlata bitirilemedi. Beyaz Saray’ın sütunlu yolunda yürürken Clinton’ın hafifçe Çiller’in sırtına dokunduğu da yazıldı. Daha Monica Lewinsky skandalı patlamamıştı ama medyamız Başkan Clinton’daki seksapeliteyi keşfetmekte gecikmemişti. Türk medyası, diplomasinin kurallarını ve ciddiyetini bir kenara bırakıp, Sarışın Güzel Kadın’ı pazarlama yarışına girmişti. Ziyareti izleyen yazarlar satır aralarında erotik dokundurmalardan kaçınmamışlardı. “Kimya tuttu. Çiller sarışın ve güzel. Bizim köylü görünümlü erkek politikacılardan farklı. Connecticut’ta kolejden arkadaş gibiler. Canı istediği zaman telefon açıp ‘Hey Bill’ diyecek kadar yakınlar...” cümleleri birbirlerini tamamlıyordu.
Başbakan Çiller, Beyaz Saray’a Türkiye-ABD ilişkilerini Güçlendirilmiş Ortaklık düzeyine çıkarma hedefiyle girmişti ama Clinton, sadece Irak’a uygulanan ambargodan Türkiye’nin gördüğü zarara mahsuben, boru hattında kalmış 90 milyon dolar tutarındaki petrolün Türkiye’ye verilmesine razı olmuştu. Çiller, umduğunu bulamamıştı ama medyamızın umurunda değildi. Önemli olan Çiller ile Clinton’ın Happy couple “Mutlu çift” resmi vermesiydi.
Türk medyasının tarifsiz gurur ve sevincine karşılık, Clinton-Çiller görüşmesi Amerikan medyasında yer bulamadı. New York Times iç sayfalarda küçük bir haber olarak “Clinton Türk ziyaretçinin yardım ricasını dinledi” şeklinde duyurdu. Basın toplantısını ise CNN sadece Avrupa yayınlarına aldı; ABD’deki CNN izleyicilerinin haberi bile olmadı. Amerikan lobi firmalarına akıtılan milyon dolarlar boşa gitmişti. Giderse gitsin, nasıl olsa Türkiye vatandaşlarının cebinden çıkıyordu. Amerikan medyası Çiller’i fark etmese de Clinton’ın mezun olduğu Georgetown Üniversitesi fark etti, Çiller’e fahri doktora unvanı verdi. Çiller de üniversiteye 100 bin dolar bağışladı. Kaz gelen yerden tavuk esirgenmezdi!
Ziyaretten iki hafta sonra ise Amerikan Newsweek dergisi, Çiller’in “Göreceksiniz, Başkan Clinton bana âşık olacak” dediğini yazdı; ziyaret öncesindeki söylenti, dedikodu olmaktan çıkıp gazete sayfalarına geçti. (Hürriyet, 2 Kasım 1993.)
Amerikan dergisinin bu ifşaatı gerçekleşti mi gerçekleşmedi mi, şahsen bilmiyorum. Bildiğim bir şey varsa, o da Tansu Çiller’in sıklaşan ziyaretlerinde Amerikalıların bile, Sarışın Güzel Kadın’ın Saksafoncu Clinton’ı etkileme olasılığından korktuğudur. Amerikan ve Türk medyasına da dedikodu malzemesi olmuştur bu olasılık.
Mesela Nisan 1994’te Amerika yolcusuydu Çiller. Yolculuk öncesinde, Mart 1994 belediye seçiminde birinci çıkan RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan’ın “Adil düzene geçiş kanlı mı olacak kansız mı? Buna millet karar verecek.” konuşması büyük yankı uyandırmıştı. Çiller, Clinton ile görüşmesinde İslami akımlara karşı destek istemiş, görüşmenin haberi “Ya biz ya şeriat” başlığıyla yankılanmıştı. (Hürriyet, 16 Nisan 1994.)
Sadece bir ay sonra bu kez oğlunun okuldan mezuniyet töreni için Amerika’ya gitmişti Çiller. Amerika’da milyonlarca dolarlık mal varlığı edindiği haberleri tam da bu tarihlerde ortalığa saçılmıştı. Çiller, “Neden Amerika? Nereden bu para?” sorularına bugüne değin yanıt vermedi. Amerika’daki mal varlığını şehit ailelerine bağışlayacağını söyledi, sözünü tutmadı.
Çiller’in Amerika seyahatleri o denli sıklaşmıştı ki, nihayet Amerikan medyası, “Aman, Çiller’i Clinton’a yaklaştırmayın” haberleri yapma ihtiyacı duymuştu. Ertuğrul Özkök’ün aktardığı habere göre Amerikan Regardie’s dergisi, “Beyaz Saray fısıltıları” başlığı altında, Başbakan Çiller’in Ankara’da ABD’li bir yetkiliyle görüşürken eliyle dizini yokladığını yazdı. Yazının devamında şöyle denildi: “Clinton’ın hafta sonu tatiline katılacak davetli listesinde bahse gireriz Çiller yoktur. Yoksa bir kadın Başbakan’ın Başkan’ın dizine dokunup yakın ilişkiden söz etmesi korkutucu bir diplomasiye yol açar. Washington’da şimdi ‘Aman Çiller’i Clinton’a yaklaştırmayın’ esprisi yapılıyor.” (Hürriyet, 17 Aralık 1994.)
Bu dedikodular doğru muydu yalan mıydı, şahsen bilemem. Bildiğim tek şey, Çiller’e Sarışın Güzel Kadın etiketini yakıştıran (soldan dönme) Yavuz Gökmen’in Çiller’in bu tip vücut dilini kullanmakta ustalaştığını, yani bir eliyle muhatabının elini kavrayıp diğer eliyle dizine dokunduğunu çok sık yazdığı ve kitabında da anlattığıdır. (Bakınız, Yavuz Gökmen, Sarışın Güzel Kadın, Doğan Kitap, İstanbul 1999.)
Amerikan medyasının “Çiller’i Clinton’a yaklaştırmayın!” içerikli haberi doğruydu ya da abartıydı ama, Nisan 1995’te Başbakan Tansu Çiller, bir kez daha Beyaz Saray’daydı; bu ziyaret sırasında, Bill Clinton’ın eşi Hillary’nin Oval Ofis’teki görüşmeyi camdan gözetlediği haberleri hayli sansasyona yol açmıştı.
***

GÖZDEN DÜŞEN SARIŞIN
Amerika’ya uzanan dikenli aşk yollarında Tansu Çiller başka ne marifetler sergiledi, karşılığını buldu mu bulmadı mı, şahsen herkesin bildiğinden fazla bir şey bilmiyorum. En fazla, olan bitene doğrudan tanıklık eden meslektaşlarımın anlattıklarını aktarabilirim. İşte onlardan biri:
Türkiye, 17 Ağustos 1999 depreminin yaralarını sarma çabasındadır. Depremden üç ay sonra, ABD Başkanı Bill Clinton Türkiye’dedir, Tansu Çiller ise sıradan muhalefet lideridir. Clinton, TBMM’de konuşmuştur, ertesi gün deprem bölgesine gidecektir. Bundan sonrası “Çiller’in uyanıklığı: Aynı ceketi giydi” başlıklı haberde şöyle anlatılmıştır:
“DYP Genel Başkanı Tansu Çiller, önceki gün TBMM Genel Kurulu’nda tarihi bir konuşma yapan ABD Başkanı Bill Clinton’ın dikkatini çekebilmek için sessiz bir çaba harcadı. Çiller’in bu çabası kıyafetine de yansıdı. Çiller Genel Kurul’a 1993'te Başbakanken Beyaz Saray’da giydiği kıyafetin aynısıyla geldi. Kendisi için ayrılan yere değil, Clinton’ın görebileceği ön sıralara oturdu. Gözlerini Clinton’dan bir saniye bile ayırmadı.
Clinton sözlerini bitirip çıkışa doğru yöneldiği anlarda Çiller de çoktan yerini terk etmişti. Salon’un bir başka kapısına doğru hareketlenen Çiller’in bir süre Clinton’ın çıkışını beklercesine merdivenlerde oyalanması dikkat çekti. Çiller’in salonu terk etmek için seçtiği kapının Clinton’ın dışarı çıktığı kapının hemen yanı olması gözden kaçmadı.
Clinton’ın TBMM kulisinde oyalanması nedeniyle, beraberindeki milletvekilleriyle birlikte bir süre ABD Başkanı’nı bekleyen Çiller, rötar uzayınca beklemekten vazgeçti ve TBMM’den ayrıldı. Çiller, Çankaya Köşkü’ndeki Devlet Nişanı ödül töreni sırasında Clinton’ın ‘Hi Tansu’ selamıyla yetinmek zorunda kaldı.
DYP lideri, TBMM’de olduğu gibi uluslararası toplantılarda da Clinton’la görüşebilmek için büyük çaba harcadı. Zaman zaman protokol kurallarını altüst etme pahasına Clinton’ın yanına giden Çiller’in özellikle İsrail Başbakanı İzak Rabin’in cenaze töreninde ABD Başkanı’na ulaşabilmek için önündeki pek çok devlet başkanı ve yabancı bürokratı geçerek ilerlemesine ilişkin fotoğraflar uzun süre belleklerden silinmedi.” (Sabah, 17 Kasım 1999.)
Sarışın Güzel Kadın’ın Clinton ile son rastlaşmada, “Hi Tansu” selamıyla yetinmesi, Amerikan başkanlarının sağcı Türk liderlere ilgilerinin, sağcı işbirlikçinin bulunduğu konumdan dolayı olmasının ifadesiydi.
***

Amerika sevdası, sol düşünceye, emeğe ve barışa düşmanlıktır demiştik. Tansu Çiller’in ekonomiden sorumlu bakanlığı ve başbakanlığı, ancak savaş zamanında rastlanabilecek yoksullaşma, enflasyon ve yolsuzluk dönemi olarak tarihe geçti. Mehmet Ağar’ın “bin operasyon” olarak adlandırdığı yargısız infazlar, Kürt vekillerin parlamentodan atılıp hapse yollanması da Tansu Çiller döneminde vukubuldu. Devlet içindeki çeteleşme mafyalaşma nihayet Susurluk’taki “kaza” ile kendini ele verdi. Tansu Çiller, profesyonel katili “Devlet için kurşun atan da yiyen de bizim için şereflidir” diyerek sahiplendi. Devletteki çürümenin, çeteleşmenin, yolsuzlukların hesabı ne yazık ki sorulamadı. Çiller, iç siyasette ve bütün dış temaslarda “Ya biz ya şeriat” söylemiyle destek istemesine karşın, iktidarı siyasal İslam’a teslim ederek, siyasi mevta oldu.
Türk sağının ve İslam’ın Amerika aşkı dizimiz, Büyük Ortadoğu Projesi’nin Eşbaşkanı bölümüyle devam edecek.

1 yorum: