TÜRK SAĞININ ve İSLAM’IN AMERİKA AŞKI (5)
12 EYLÜL DARBESİNİ KİMİN ÇOCUKLARI YAPTI?
“Milli Şef” İsmet İnönü’nün imzaladığı ikili anlaşmalarla açılıp
Amerika’ya uzanan dikenli aşk yollarında nice siyasal liderler ve İslamcı inanç
önderlerinin gelip geçtiğinden söz ediyorduk.
Önceki yazılarda Adnan Menderes
ve Fatin Rüştü Zorlu’nun, Necip Fazıl ve Said-i Nursi’nin, Süleyman Demirel, Turgut
Özal ve Tansu Çiller’in Amerika’ya aşklarından, Büyük Ortadoğu Projesi’nin
Eşbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD ile samimiyetinden dem vurmuştuk. Sıra
geldi ABD ünsiyetli askerlere; diğer bir deyişle NATO paşalarına.
Amerika’ya aşk bahsinde askerler
sivillerden geri kalmadılar; hatta askerlerin Amerika aşkı sivillerin Amerika
aşkından daha derindi, daha tutkuluydu denilebilir.
Örneğin Kenan Evren. Bilmeyen
olsa gerek. Yine de anımsatalım.
Kenan Evren, 12 Eylül 1980
darbesini gerçekleştiren cuntanın şefi Genelkurmay Başkanı. Darbe henüz
Türkiye’de resmen ilan edilmemişken, CIA İstasyon Şefi Paul Henze, Washington’da
dönemin ABD Başkanı Carter’a “Bizim
çocuklar başardı” cümlesiyle müjdelemişti darbeyi. (İlginçtir, Amerikan
yönetiminin bu nitelemesini ne Kenan Evren ve suç ortakları tahkir ve tezyif
edici buldular ne de sonraki komuta kademeleri.)
Darbe, ABD için gerçekten müjde
niteliğindeydi. Soğuk Savaş dönemiydi. Yani ABD’nin başını çektiği kapitalist
dünya ile Sovyetler Birliği’nin başını çektiği “sosyalist” dünya arasında,
nükleer savaşın eşiğinde bir savaş dönemi. Savaşın sonucu, Yeşil Kuşak
stratejisinin başarısına bağlıydı. Türkiye, İran ve Pakistan ekseninde örülen
Yeşil Kuşak, sosyalist bloku güneyden İslam dünyası ile kuşatma stratejisiydi.
Tam da bu noktada, 1979 yılında İran, Yeşil Kuşak zincirinden kopmuştu. Türkiye
de kopma yolundaydı. Güneydoğu Avrupa’daki halkada ise, 1974 Kıbrıs
harekâtından sonra Yunanistan NATO’dan çıkmıştı. 12 Eylül 1980 darbesi tam
zamanında geldi. “Bizim çocuklar”
başarmıştı. ABD liderliğindeki kapitalist dünya rahat nefes aldı. Türkiye’nin
de NATO’dan ve Yeşil Kuşak’tan kopması bu sayede önlendi.
Yunanistan’ın NATO’ya geri dönüşü
de bu sayede sağlandı. Yunanistan’ın NATO’ya dönüşü Türkiye’nin iznine
bağlıydı. Darbe öncesinde hükümet kuran liderlerden ne Bülent Ecevit bu izni
verdi ne de Süleyman Demirel. Demirel ve Ecevit, Ege’deki anlaşmazlıklar çözülmeden
Yunanistan’ın NATO’ya dönüşüne izin vermemeyi ulusal politika olarak
benimsemişlerdi. 12 Eylül darbesinden sadece 1 ay sonra, NATO Müttefik
Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Bernard Rogers, “Türkiye ve Yunanistan’ın birlikte Avrupa Ekonomik Topluluğu’na (bugünkü
AB) alınacaklarını, böylece Ege’deki sorunların çözüleceği” sözünü vererek,
Kenan Evren’den vetoyu kaldırmasını rica etti; Evren de Yunanistan’ın NATO’ya
dönüşüne vize verdi. NATO’nun güneydoğu kanadında açılmış delik kapatıldı; ABD
liderliğindeki kapitalist dünya bir kere daha rahat nefes aldı. (Hemen ertesi
yıl Yunanistan AET’ye alınmış, ancak Türkiye’ye ret yanıtı verilmişti. Yıllar
sonra Evren, Rogers’ın asker sözüne güvenmekle hata ettiği itirafına
sığınmıştı.)
***
Rahatlayan sadece ABD
öncülüğündeki Batı emperyalizmi değildi. Bu yazı dizisinin en başında söyledik.
ABD ve Batı aşkı, içerde sol düşünceye ve emekçilere düşmanlıktır. Cunta
lideri, darbeden hemen sonraki bir açıklamasında, “Şef garson benden fazla maaş alıyor” diye yakındı. Cunta yönetimi ve izleyen ANAP hükümetleri
döneminde ücret ve maaş gelirleri yarı yarıya azaldı. Esasen 12 Eylül
darbesinin en önemli gerekçesinin, ekonomide emekçi sınıflar aleyhine çok köklü
yapısal değişiklik öngören 24 Ocak 1980 tarihli “istikrar” paketinin “güven”
içinde uygulanabilmesi olduğu yerli yabancı araştırmacıların ortak görüşüdür.
Bir araştırmaya göre, “Milli gelirden 1979’da yüzde 33 pay alan maaş ve
ücretlilerin payı, 1988’de yüzde 15’e düştü. Faiz, kira, kârdan gelir
alanların, yani sermayenin payı ise 1979’da yüzde 43 iken 1988’de yüzde 69’a
yükseldi. Tarımın payı aynı yıllarda yüzde 24’ten yüzde 16’ya indi.” (Ahmet
Akif Mücek, 12 Eylül Askeri Darbesinin
Ekonomi Politiği, Gökkuşağı Yayınları, İstanbul 2009, s: 160.)
Gelir dağılımının bu şekilde bozulması ekonomik soykırımdı. Dönemin Türkiye
İşveren Sendikaları Konfederasyonu TİSK Genel Başkanı Halit Narin, darbecilere
ve getirdikleri anayasaya şükranını “20
yıl işçiler güldü, şimdi gülme sırası bizde” sözleriyle ifade etti.
***
ABD emperyalizmini ve işbirlikçi
yerli sermayeyi rahatlatan bu başarının tahkimi için halka korku salınması
gerekiyordu. “Asmayıp da besleyecek
miyiz!” devriydi; 50 kişi asıldı, yüzlerce kişi sorgu merkezlerinde
katledildi. Devir öyle bir devirdi ki, resmî kurumlarda işkence yapmamak,
mahkemelerde idam cezası vermemek rüşvet kapısı haline getirildi.
İdamlar, infazlar, işkence, emekçi
örgütlerinin kapatılıp mal varlıklarının gasp edilmesi, yurttaşlıktan çıkarma,
bilim kültür ve sanat düşmanlığı gibi insanlık suçlarına ek olarak, darbeciler
2932 sayılı bir yasa ile tarihte benzeri olmayan bir insanlık suçu da
işlediler. Bu yasa ile Türkiye’de Kürtçe başta olmak üzere, Türkçe bilmeyen
milyonlarca insanın ana dillerini yasakladılar. Darbeciler, Diyanet İşleri
Başkanlığı eliyle Sünni inancı güdüm altına alırken Alevi inancına sahip
milyonlarca yurttaşı da zorunlu din dersleri ve köylerine zorla Sünni mabedi açarak
asimilasyona zorladılar. Yani, ekonomik soykırım kültürel soykırımla tahkim
edildi.
***
Dediğimiz gibi, ABD
emperyalizmini ve yerli işbirlikçilerini rahatlatan başarı, CIA İstasyon
Şefi’nin “Bizim çocuklar” dediği
NATO paşalarının eseriydi.
Aradan yıllar geçti. Gazetenin “12
Eylül darbesini kimin çocukları yaptı?” başlıklı haberine göre, bir
konferansa katılmak için İstanbul’a gelen ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Danışmanı
Paul Henze, “Başkan Carter’a ‘Bizim
çocuklar bu işi başardı’ demedim. Bu tümüyle bir efsane, mit. Birand’ın
uydurmuş olduğu bir şey.” iddiasında bulundu. (Hürriyet, 13 Haziran
2003.)
Ancak, Henze’in söylediklerini
inkâr etmesinden sadece birkaç saat sonra, kendi sesinden bu ifadeleri içeren
kaset CNN Türk Televizyonu’nda yayımlandı. (Akşam, 14 Haziran 2003.)
***
Aradan yine yıllar geçti. Anayasa’da
2010 yılında yapılan değişiklik ile, 12 Eylül darbecilerine yargı yolu açıldı. Kenan
Evren’in imzaladığı kararnameyle Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ilişiği kesilip
tutuklanmış subay kimliğimle davaya katılmak için dilekçe verdim. Mahkeme,
davaya katılmamı kabul etmedi. Asker kökenli bir kişinin müdahil olması
sakıncalı sayılmıştı anlaşılan.
Ret kararına karşın mahkeme
salonunda Kenan Evren ile yüzleşip sorularımı sormayı başardım. Hazırladığım 13
soruyu müdahil avukatlar Ömer Kavili, Arif Ali Cangı ve Kazım Genç’e teslim
ettim. Avukatlar, sorgu sırasında ekran aracılığıyla beni Kenan Evren ile
yüzleştirdiler, soruları sıraladılar. Son soru şöyleydi:
“Amerikan Merkezi Haberalma Örgütü CIA’nın Türkiye İstasyon Şefi Paul
Henze, yaptığınız darbeyi dönemin ABD Başkanı Carter’a “Our boys did it”,
yani “Bizim çocuklar başardı” diyerek haber vermişti. Bu konu tartışma
gündeminden hiç çıkmadı. Hürriyet gazetesinin
13 Haziran 2003 tarihli sayısındaki haberin başlığında “12 Eylül darbesini
kimin çocukları yaptı?” diye sorulmuştu. Bu soruya cevap verebilir misiniz?”
Kenan Evren tüm müdahil
sorularına olduğu gibi benim sorularıma da yanıt vermedi, boş boş baktı. Yanıt
verecek yüzü yoktu. Hakkında dava açılırsa intihar edeceğini açıklamıştı;
sözünü tutup intihar edecek onura da sahip değildi. (Davanın son duruşması için
bakınız, https://rahmi-yildirim.blogspot.com/2017/05/12-eylul-darbe-davasi-tiyatrosunda.html)
Dediğim gibi, askerler
sivillerden daha derin bir aşkla Amerika’ya sevdalıydılar. Amerika’ya ve NATO’ya
sevdalı tek paşa Kenan Evren değildi. Neden böyleydi, TSK’de neden Cumhuriyet paşaları / NATO paşaları
diye bir tasniften söz edilir oldu?
Naçizane yanıt gelecek yazıda.
Sevgili Rahmi; bu yazı dizisini ilgi ile izliyorum.Nato Paşalarının ABD aşkını on iki eylül darbecileri ile başlatmak bence daha öncekilere büyük haksızlık. On İki Mart 1971 darbesi ile uygulanan politikaların sonucu değil mi Oniki Eylül.Ayrıca Atatürk'ü yere göğe sığdıramayan Nato Paşa ve Kurmaylarının;KURTULUŞ SAVAŞI SÜRECİ ORTADA DURURKEN DARBE GELENEĞİNİ ATATÜRK DÜŞÜNCESİ OLARAK KABULLENMEK VE KABULLENDİRMEK NE MENEM BİRŞEY? Açıklamaya muhtaç.Burdan başlamak gerektiğine inanıyorum. Selam ve sevgiler.
YanıtlaSilMerhaba Unknown,
SilNATO paşaları geleneği Kenan Evren ile başlamadı.
Yazıdan öyle bir anlam çıkarılmamalı.
Zaten TSK'de NATO Paşaları / Cumhuriyet Paşaları ayrımının neden başladığını gelecek yazıda irdeleyeceğimi söylemiştim.
Kısaca söylemek uygun düşerse, bu ayrım ABD ile ikili askeri anlaşmaların imzalanması ve 1952 yılında Türkiye'nin NATO'ya girişiyle başladı denilebilir.
Dizinin ilk yazısında belirttiğim gibi, işbirlikçi subay geleneğinin kökeni çok daha gerilere uzanır.
Selamlar saygılar.