3 Şubat 2023 Cuma

HAK HUKUK GAK GUGUK

R. T. Erdoğan, seçim süreciyle ilgili olarak dedi ki, “Hukuk farklı bir şey. Ama bunun yanında guguk, o da farklı bir şey. Şu anda seçimle ilgili yetkinin kimde olduğunu bilmeyecek kadar cahillerin eline kaldık.

Böyle derken RTE, Cumhurbaşkanı sıfatıyla başında bulunduğu yönetim sisteminin nasıl bir sistem olduğu sorusuna en sade yanıtın anahtarını vermiş oldu aslında. Yani Türkiye’de hukuk düzeni mi geçerlidir yoksa guguk düzeni mi?

Hukuk düzeni nedir, guguk düzeni nedir? RTE’nin konuşmasında bu sorunun yanıtı yok, olması da beklenmemeli. Gündelik siyasetin süfli polemiklerinden uzak bir tanım gerekirse: Hukuk, üretim araçlarının sahibi sınıfın egemenliğini koruyan, bu arada emekçilere de kısmi haklar tanıyan, böylece mülk sahibi sınıfın egemenliğini meşrulaştıran kurallardan ibarettir. Anayasa, kanun, tüzük, yönetmelik vs… Yani devlet yönetimi kurallara bağlıdır, kurallar herkes içindir…

İnsan denilen canlı türünün tarihinde hukuk düzenine kolay ulaşılmadı; yüz yıllar süren kanlı mücadeleler ile mümkün oldu; esas olarak burjuvazinin feodaliteye karşı “özgürlük, eşitlik, kardeşlik, mülkiyet” sloganıyla yürüttüğü mücadelenin eseridir. 

Hukuk devleti egemen sınıfın iktidarını meşrulaştırırken, bu iktidara karşı bireyleri çeşitli güvencelere kavuşturur. Emekçi sapiensler için önemli olan da budur. Bu anlamda, bir gün muhtaç olunduğunda “hukuk herkese gerekir!”

***

Hukuk, egemen sınıfın iktidarının kâğıt üzerinde sınırlar ama sonuçta üretim araçlarının sahibi kimse hukuk da onun hukukudur. Hukuk emekçilerin silahı olarak burjuvaziye çevrildiğinde hukuk devletinin yerini polis devleti alır, kurallar kâğıt üstünde kalır. Siyaset bilimindeki adı faşizm, diktatörlük, tiranlık, istibdat olarak sıralanır… Günlük konuşma dilinde ise guguk devleti.

Guguk kuşu neden insanın vahşi siyasal sisteminin simgesi olmuştur? Türünü sürdürmek için uyguladığı asalaklıkla ilgili olsa gerek. Guguk kuşu, kuluçkaya yatma zahmetine katlanmıyor. Yuva yapıp kuluçkaya yatmak yerine yumurtalarını gözüne kestirdiği başka kuşların yuvalarına bırakıyor. Bunu yaparken de hile yapıyor. Yumurtasını hangi kuşun yuvasına bırakacaksa, oradaki yumurtaya benzetiyor; hilesi anlaşılmasın diye, yuvanın sahibi kuş yem bulmaya gittiğinde yuvadaki yumurtalardan bazılarını dışarı atıyor, kendi yumurtalarını bırakıyor. Daha ilginci, kuluçka dönemi sonunda yumurtadan çıkan yavru guguk kendisini büyüten kuşun huyunu kapmak yerine kendi biyolojik ebeveynine çekiyor, yuvadaki diğer yavruları dışarı itekliyor. Nasıl bir bencillik, acımasızlık, gücü yeten yetene ve hırsızlık düzeni değil mi! RTE “Hırsızlık babadan evlada geçer, evlattan babaya değil. Yönetimlerde hırsızlık da yukarıdaki üst yöneticilerden altta ki yöneticilere, oradan da halka yansır” derken galiba tam da böyle bir guguk düzenini kast etmişti.

***

Özetle guguk düzeni demek, hukuk tanımazlık, hilekârlık, tahripkârlık, hırsızlık, başkasının emeğine yuvasına çökmek demek.

Guguk düzeni böyle tanımlanınca, ülkemizin haline bakıp gördüklerimi yazmayayım. Şu kadar ki, ne kadar çok guguk var değil mi? En çok da hukuk insanı geçinen sapiens kılıklı guguklar. Öyle çoklar ki! Adliyelerde, avukat bürolarında, kamu kurumlarının hukuk birimlerinde. Meslek ahlakına sahip hukukçuyu ara ki bulasın.

Sadece hukuk insanı geçinen sapiens kılıklı guguklar yok. Sosyal hayatın her alanında kendini aslan kaplan zannedenler, zannetmenin ötesinde bukalemunlar, pervane böcekleri, örümcekler, yılanlar, akrepler, çakallar, sırtlanlar, kurtlar, domuzlar, tilkiler, maymunlar, atlar, eşekler… En çok da köpekler, koyunlar ve öküzler… Bir de tardigrada denilen omurgasızlar. Özellikle siyasette, medyada, üniversitelerde ve entelektüel camiada. 

AnaBritannica’ya göre tardigrada, yeryüzünün hemen her yerine dağılmış, yaklaşık 350 tür içeren omurgasızlar grubunun ortak adıdır. Evrim tablosunda halkalı solucanlar ile eklembacaklılar arasında yer alırlar, serbest yaşarlar. Çoğunun boyu 1 mm’yi aşmaz. Bulundukları ortamlar çok çeşitlidir. Yosunlar ya da kumlar arasında tatlı ya da tuzlu sularda yaşayan türleri vardır. Sindirim kanalı vücutlarının bir ucundan öbür ucuna kadar uzanır. Bilinen hiçbir özel dolaşım ve solunum organları yoktur. Bitkiyle beslenen türleri, ağızlarının çevresindeki dikensi yapılarla deldikleri bitki hücrelerinin içini emer. Birkaç türü ise etçildir. Tardigradalarda erkek dişi ayrımı belirsizdir. Çok düşük sıcaklıklara ve su yitimine karşı son derece dirençli olan bu hayvanlar çevre koşulları kötüleştiğinde tüm etkinliklerini askıya alarak bekleme evresine girerler. Vakum altında sekiz gün, helyum gazında ve -272°C’de saatlerce bekletilen örnekler oda sıcaklığında yeniden canlanmıştır. Tardigradalar su ve rüzgârla kolayca yayılabilirler.

Özetle tardigrada her şeyden önce omurgasızdır. 

Dolaşım sistemi olmadığına göre kansızdır, yüreksizdir.

Solunum sistemi olmadığına göre ciğersizdir. 

Cinsiyeti belirsizdir. Tardigrada neredeyse sindirim sisteminden ibarettir, üremesi dışkılamaya benzemektedir. 

En çetin koşullarda canlı kalabilmekte, akan suya esen rüzgâra göre yer değiştirebilmektedir.

Omurgasız, kansız, yüreksiz, ciğersiz, cinsiyetsiz…

Sülük gibi besleniyor.

Rüzgâr nereye savuruyorsa, 

Su nereye götürüyorsa oraya gidiyor.

***

Tardigrada, guguk, bukalemun, köpek, koyun, öküz vs…

Sonuçta doğal canlı türleri. Peki, sosyal hayatta fikri ve siyasi omurgasızlık, akan suya esen yele göre pozisyon değişikliği, ezilenler karşısında kalpsizlik, muktedirler karşısında ciğersizlik, fırdöndülük, hilekârlık ve tahripkârlık, gelen ağam giden paşam oportünizmi, zalimlere köpeklik, zulüm karşısında öküz duyarsızlığı ve koyun gibi uysallık da doğal mıdır? 

Yuh olmasın mı böylelerine?

Yuh olsun derken türümüze o kadar da haksızlık etmeyeyim. Dünya dönüyorsa, vicdan ve ahlak sahibi insanların yüzü suyu hürmetine dönüyor; onca kötülüğün yanı sıra bunca iyilik varsa, vicdan ve ahlak sahibi insanların gayretiyle var.


1 yorum: