28 Mart 2023 Salı

SİYASETTE İLKESİZLİĞİN DAYANILMAZ İĞRENÇLİĞİ

Kabul etmeli ki, Recep Tayyip Erdoğan kendi kulvarında çok şanslı ve becerikli bir siyasetçi. Öyle olmasa, partisini kurduktan sadece bir yıl sonra tek başına iktidara gelemezdi.

Şanslı. Çünkü, önceki sermaye partileri ve liderleri halkı öyle bunalttılar bezdirdiler ki, 21 yıl önce hep birlikte seçim barajının altında kaldılar; AKP yüzde 34 oyla anayasayı değiştirecek çoğunlukla iktidara geldi.

Şanslı. Çünkü, (Damat Berat’ın demesiyle) “Ay’a 4 şeritli yol yapacağım dese inanacak seçmeni var.” Az buz bir seçmen kitlesi değil; memleketin gördüğü göreceği en dar zamanda bile yüzde 35-40 dolayında bir oy potansiyeli.

Becerikli. Başka memleketlerde olsa, utanç ve beceriksizlik nedeniyle bir daha ortalıkta gözükmemek üzere istifa edip kaybolması gereken her sıkışık durumda ne yapıyor ediyor, zeytin yağı gibi su yüzüne çıkıyor; onunla kalmayıp kendisine yönelmesi gereken öfkeyi tepkiyi muhaliflerine çevirmeyi biliyor.

Becerikli. Nasıl bir çekim gücü ve yeteneği varsa, kendisine karşı en cevval ve şedit gözüken siyasi rakiplerinin çoğunu kendisine bağlamayı beceriyor.

Örneğin Süleyman Soylu; DP Genel Başkanı iken, Erdoğan için “Paçalarından yolsuzluk akıyor” diyordu. Aynı Süleyman Soylu çok geçmeden Erdoğan’ın “yolsuzluk akan” paçalarına tutundu, siyasette yıldızı parladı; kaç yıldır İçişleri Bakanı.

Numan Kurtulmuş, Erdoğan için “Harun olmaya geldi, yoldan çıkıp Karun oldu” dedi; çok geçmeden Erdoğan’ın kanatları altına girdi, Başbakan yardımcısı oldu.

Devlet Bahçeli, Erdoğan için neler demedi neler! “Hukuka saldırandan adaletten kaçandan, rüşvetçilere hırsızlara kol kanat gerenden cumhurbaşkanı olmaz. Villalara balya balya dolar yığandan, kamu arazilerini zimmetine geçirenden, evdeki parayı sıfırlarken haysiyetini de sıfırlayandan cumhurbaşkanı olmaz.” Aynı Bahçeli kaç yıldır Erdoğan’ın kader ve iktidar ortağı, uydusu.

Bu saf değiştirmeler, fırdöndülükler, ilkesizlikler, Türkiye’de siyasetin ahlak, dürüstlük ve tutarlılıktan yana ne denli çürük bir zeminde durduğunu gösteren ibretlik örnekler olarak tarihe geçti. Bununla birlikte siyasi kokuşmuşluktan salt Erdoğan’ı ve AKP’yi sorumlu tutmak da hakkaniyete sığmaz. AKP’den önce de siyaset benzer ilkesizliklerle malûl idi. Farklı olarak, AKP siyasi yozluğu, alenen rüşveti yolsuzluğu din ve dava uğruna mubah gördü, “günah işleme özgürlüğü” sloganıyla kendince meşrulaştırdı. 

***

Erdoğan'ın yörüngesine son olarak, Hizbullah’ın yasal uzantısı HÜDAPAR ve Yeniden Refah Partisi (YRP) girdi. YRP Genel Başkan Fatih Erbakan “Batmakta olan Titanik gemisine binmeyeceğiz, AKP’nin 20 yıllık günahına ortak olmayacağız, seçime tek başımıza gireceğiz” dedikten sadece bir gün sonra AKP gemisine atladı.

Söylenenler doğruysa, YRP ile AKP arasında 30 maddelik protokol imzalanmış. Protokolde 6284 sayılı Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Kanunu’na yönelik şu ifadeler yer almış: “Ailenin korunması için mevcut yasalardaki aykırı hükümler ayıklanacak, süresiz nafaka konusundaki mağduriyetler giderilecektir.” 

Bunun yanı sıra “Milli Eğitim müfredatının milli ve manevi değerlerimize uygun hale getirilmesi ve gerekirse aykırı sözleşmeler dahil her türlü düzenlemelerin gözden geçirilmesi temin edilecektir” deniliyormuş. 

Bu demek oluyor ki, Cumhur İttifakı iktidarda kalırsa, Türkiye gemisi demokrasi limanından çok daha uzaklara savrulacak, eğitim müfredatında hurafelerin ağırlığı daha da artacak, kadınlar ve çocuklar daha da korumasız hale gelecekler. Zaten Cumhur İttifakı demek, demokrasi karşıtlığı, kadın karşıtlığı, eşitlik karşıtlığı, yasa ve kural tanımazlık demek…

***

Oysa YRP ile ittifak gündeme geldiğinde, AKP’nin önde gelen kadın yöneticileri, Meclis Grup Başkanvekili Özlem Zengin, “6284 Kırmızı çizgimizdir” diye vurgulamış, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık da “6284’ün tartışmaya açılması dahi bizce kabul edilemez” demişti. Anlaşılıyor ki ağızlarının paylarını aldılar. Derya Yanık’ın sesi soluğu çıkmıyor. Özlem Zengin kendi mahallesinde tehdit edilmekten, yalnız kalmaktan yakındı; “Camiamızın içinde bulunduğu durumu değerlendirirken hüzün duyuyorum. Keşke daha insani, seviyeli, İslami bir ortamda tartışabilsek” demekle yetindi.

İslamcı mahallenin önde gelen kanaat önderlerinden Ahmet Taşgetiren ise Özlem Zengin’i savunmak isterken, (utangaç bir üslupla) mahalledeki kadın karşıtlığını kayda geçirdi: “Kadının statüsü konusunda Camiamızın kafası net değil, hatta karışık.”

Oysa tartışma ve icraat tam da İslami ortamda cereyan ediyor; camianın kafası hiç de karışık değil, son derece net. Bu kafa şeriat kafasıdır, Taliban kafasıdır. Erdoğan’ın söylemiyle naslara ayarlı kafadır. O naslara göre, örneğin kadınlara emirler:

Ey peygamber hanımları, siz kadınlardan herhangi biri değilsiniz. (...) Vakarınızla evlerinizde oturun, cahiliye devrindeki gibi süslenip çıkmayın!” (Ahzab/32-33)

 “Erkekler kadınlar üzerinde hakimdirler. Çünkü, Allah birini diğerinden üstün yaratmış ve bir de erkekler mallarından harcamaktadırlar. Bunun için iyi kadınlar itaakârdırlar.” (Nisa/34)

Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinde belli hakları vardır. Ancak erkekler, kadınlara göre bir derece üstünlüğe sahiptirler.” (Bakara/228) 

Sonra yine kadınlar için bu kez erkeklere emirler:

 “Serkeşlik etmelerinden endişe ettiğiniz kadınlara önce nasihat edin, sonra yataklarında yalnız bırakın, yine dinlemezlerse dövün!” (Nisa/34) 

Yetim kızlarla evlendiğinizde adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, size helâl olan başka kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikâhlayın...” (Nisa/3)

İçinizden kim hür olan mü’min kadınları nikâhla alacak mali güce sahip değil ise, ona da sahip bulunduğunuz cariyeleriniz var.” (Nisa /25)

Allah sizlere, miras taksiminde, erkeğe iki dişi payı verilmesini emrediyor.” (Nisa/11)

İki kadının tanıklığı bir erkeğin tanıklığına bedeldir.” (Bakara /282)

***

Naslar böyle. Özlem Zengin(ler), Ahmet Taşgetiren(ler) bu naslarla yüzleşmedikçe ne dese(ler) boştur. İslam coğrafyasında kadınlar hep bu naslara göre yaşadılar; erkeğin kölesi olmanın sadece bir parmak ötesinde hayat sürebiliyorlar. Halife, padişah, sadrazam, cumhurbaşkanı, başbakan eşlerinin cariyelerinin bile bu nasların dışında kimlikleri hayatları yok; yoksul kadınlardan ayrıcalıkları, geçim kaygısı taşımamaktan ibaret. Hayrünnisa Gül, 15 yaşındayken kendisinden 15 yaş büyük kocasıyla evlendirilmiş, kapanmış, okulu bırakmak zorunda kalmış. Emine Erdoğan da genç kızken abisinin baskısıyla örtünmüş; örtünmekte öyle zorlanmış ki, intihar etmeyi bile düşünmüş. (Aktaran Gülay Atasoy, Nasıl Örtündüler? Nesil Yayınları, İstanbul 2004, s: 152)

***

Sözün özü, İslam'ın nasları ile özgürce yüzleşilmedikçe Türkiye’de rönesans aydınlanma hayalden ibarettir. Siyasetin sağ kanadında son birkaç haftada sergilenen yozluk, ilkesizlik, genel olarak demokrasiye özel olarak kadına yönelik erkek egemen gerici faşist kuşatmanın göstergesidir. Ganimete, ranta, talana ve yalana dayalı bu kuşatma İslam coğrafyasının kaderi dense yeridir. Seçimlerde bu ırkçı, ümmetçi, teokratik kuşatma yarılır ve demokrasiye kapı aralanabilirse ne âlâ! Yoksa ört ki ölem!

1 yorum: