3 Temmuz 2023 Pazartesi

MERDAN’A NAMERDAN HUKUK


Merdan’ın sözlük anlamı, yiğit, mert, sözünün eri, güvenilir; namerdan ise tam tersi. Mert ve namert gibi yani.

TELE1’in genel yayın yönetmeni gazeteci yazar Merdan Yanardağ, adıyla çelişik bir hukuk yorumuyla tutuklandı. Tutuklandı ifadesi sözün gelişi; daha doğrusu tutsak edildi.

Tutuklama gerekçesi, AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu’nun bir söyleşide yaptığı değerlendirmelere Merdan Yanardağ’ın verdiği yanıt. Gazete Duvar’da yayımlanan söyleşide söz çözüm sürecine gelmiş, Galip Ensarioğlu, “Abdullah Öcalan daha samimiydi, sürecin bitmesinde Kandil’in ve Selahattin Demirtaş’ın günahı var” demiş.

Ensarioğlu’nun bu değerlendirmesine Merdan Yanardağ TELE1’de “Dört Soru Dört Cevap” programında (montaj videoya göre) şöyle karşılık vermiş: “Öcalan Türkiye’de en uzun süre yatan siyasi mahkûmdur. Normal infaz yasaları geçerli olsa serbest bırakılması gerekiyor, ev hapsi vs. Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridin hukukta yeri yok. Ailesiyle görüşemiyor, avukatlarıyla görüşemiyor. Orada elinde rehin olarak tutmuşsun, adamla pazarlık yapıyorsun. Onun üzerinden tehdit savuruyorsun. Abdullah Öcalan hafife alınacak birisi değil. Siyaseti doğru okuyan, doğru gören, doğru çözümleyen son derece zeki birisi. Neredeyse cezaevinde filozof oldu, çünkü okumaktan başka bir şey yapmıyor.

Merdan’ın bu değerlendirmeleri aradan altı gün geçtikten sonra AKP İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi, bilcümle troller ve İYİ Parti üst düzey yetkililerince kampanya halinde paylaşılıp hedef gösterilince; önce canlı yayın bitiminde gözaltı, ardından tutuklama. Tutuklamanın resmi gerekçesi “terör örgütü propagandası yapmak”.

Tutuklamaya gerekçe yapılan montajlı sözlerde bile suç yok aslında. Bu sözler suç ise, zamanında, yani çözüm süreci günlerinde AKP ileri gidenleri çok daha ötesini söylediler. Sadece ikisini anımsamak yeter:

Eski AKP Milletvekili Yasin Aktay: “Abdullah Öcalan dünyanın geleceğini iyi okuyor. Onun talepleri normaldir, meşrudur.” 

Eski AKP Milletvekili Orhan Miroğlu: “PKK terör örgütü değildir... Apo, Türkiye için fırsattır. Yeniden devreye girmelidir.

(Söz aramızda; sıkça olmasa da televizyon ekranlarında tartışma programlarına çağrılıyorum. Bir programda PKK ve Abdullah Öcalan konusunda ne düşündüğüm sorulursa, kendi görüşümü açıklamak yerine bu kişilerin görüşlerini aktarırım. Neme lazım! Hürriyetimi sokakta bulmadım. Durduk yerde başım belaya girmesin!) 

***

DÜŞMAN CEZA HUKUKU

Tutuklamaya gerekçe yapılan montajlı sözlerde bile suç yok. Merdan’ın söyledikleriyle ve söylemek istedikleriyle kendisine yüklenen suç arasında bağlantı yok. Merdan’ın ironi yapıp yapmadığı da önemli değil; ama Merdan on yıllar boyunca yinelenen, yinelendiği için de olağanlaşan bir süreçte tutuklandı. Üstelik tutuklamaya gerekçe yapılan suçlama, tutuklamayı gerektiren katalog suçlar arasında değil ama buna karşın Merdan tutsak edildi, Silivri zindanına kapatıldı. Çünkü kendisine namerdan hukuk uygulandı. Hukuk literatüründeki adıyla, düşman ceza hukuku uygulanarak tutsak edildi Merdan Yanardağ.

Düşman Ceza Hukuku, hukuk tarihinde terim olarak ilk defa 1985 yılında Alman ceza hukukçusu Prof. Günter Jakobs tarafından telaffuz edilip kavramlaştırılmış. Özetle, devlet, kendisine fiziken saldıran ya da eleştiren kişileri, temel haklara ve hukuk devletinin güvencelerine sahip “yurttaş” olarak değil, ezilmesi, yok edilmesi gereken “düşman” gibi görüyor. Askerlikteki ifadeyle, “esir ya da imha edilmesi, savaşma azim ve iradesi kırılması gereken” herhangi bir kimse. Daha anlaşılır bir ifadeyle, “sanık” bile olamayacak bir kimse. Bu uygulamada düşman ya da hain olarak kodlanan kişiler yargısız infaza tabi tutulup öldürülüyor; öldürülmüyorsa sorgu, yargı ve infaz aşamalarında hukuk devletinin güvencelerinden yararlandırılmıyor, negatif ayrımcılığa, zulme ve işkenceye maruz bırakılıyor.

Prof. Günter Jakobs, düşman ceza hukuku kavramının ilhamını Yahudileri yok edilmesi gereken düşman sayan Nazi rejiminden almış. Günümüzde bilinen en somut örneği ABD’nin 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra yürürlüğe soktuğu anti-terör yasaları. Buna göre “terörist” diye kodlanan kişi ve gruplar ya doğrudan imha ediliyor ya da Guantanamo üssünde hukuk devletinin adil yargılanma güvencesi dışında sanık bile sayılmadan işkence altında sorgulanıp yargılanıyor.

Türkiye’ de düşman ceza hukuku (özellikle askeri darbe dönemlerinde fiilen uygulandıktan sonra) 1991 yılında 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu (TMK) ile yasalaştırıldı; Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu ve infaz yasalarında da paralel değişiklikler yapıldı.

Olağan soruşturma ve yargılamada yurttaşlar “makul gözaltı süresi”, “masumiyet karinesi”, “şüpheden sanık yararlanır”, “delilden sanığa gidilir”, “delillerin yasallığı”, “tabii hâkim ve adil yargılanma”, “savunma hakkı”, “silahların eşitliği”, “yargı bağımsızlığı”, “kanun önünde eşitlik” gibi hukuk devleti güvencelerine sahiptir. Ancak bu ilkeler TMK karşısında ve uygulamada geçerli olmaz.

Türkiye’de düşman ceza hukuku pratiğinin yakın tarihteki örnekleri Yassıada Duruşmaları, darbe ve sıkıyönetim dönemlerinde Diyarbakır, Mamak, Metris cezaevleri olarak sıralanabilir. 12 Eylül faşizminin mirasçısı AKP iktidarı döneminde ise düşman ceza hukuku Silivri ve Sincan F tipi cezaevleri ve yargılamaları olarak somutlaştı. Kurbanların on binlerce olduğunu söylemek abartı olmaz. En çok bilinenleri, Selahattin Demirtaş, Osman Kavala, Gezi davası mahkûmu Mücella Yapıcı ve arkadaşları, milletvekili seçildiği halde tahliye edilmeyen Can Atalay, 28 Şubat ve kumpas davalarının mahkûmu askerler...

***

Merdan Yanardağ, düşman ceza hukukunun son kurbanı olarak tutsak edildi. Tutuklamanın resmi gerekçesi “terör örgütü propagandası yapmak” diye açıklansa da biliniyor ki Merdan, Cumhur İttifakı iktidarının Abdullah Öcalan ile yeniden başlatması muhtemel (samimiyetten yoksun) açılım/çözüm sürecini ifşa ettiği için hedef seçildi. Merdan, İYİ Parti’nin iktidar kulübüne yaranma ve (olabilirse) yanaşması için de araçsallaştırıldı. Yanısıra ana muhalefet CHP’nin muhalif Kürtler ile daha fazla yakınlaşmasına, belediye seçimlerinde muhtemel ittifakına bir tür fren kondu. En önemlisi de, her defa olduğu gibi, cehalet ve kötülük ittifakına biat etmeyen gazetecilere, kanaat önderlerine, emek ve demokrasi güçlerine gözdağı verildi. Önümüzdeki günlerde düşman ceza hukuku kapsamında olmadık bahanelerle yeni tutsak almalar kimseyi şaşırtmamalıdır. Yapılması gereken Merdangilleri yalnız bırakmamak, sessizce “yalnız değildir” demenin ötesinde cehalet ve kötülük iktidarına karşı sesini yükseltmektir. Kendi hesabıma, Merdan’a yüklenen suça ortak olduğumu buradan ilan ediyorum!

Merdan Yanardağ, Silivri’den gönderdiği iletiyi “Haksızlıklara hiçbir zaman boyun eğmeyeceğim!” tümcesiyle bitirmiş.

Merdan'a ve şeriatçı faşizme boyun eğmeyenlere selam olsun!

Namık Kemal’in Hürriyet Kasidesi’ndeki deyişiyle:

Felek her türlü esbâb-ı cefasın toplasın gelsin, 

Dönersem alçağım millet yolunda bir azîmetten.


Ya da Pir Sultan Abdal’ın deyişiyle:

Kadılar müftüler fetva yazarsa,

İşte kement işte boynum asarsa

İşte hançer işte başım keserse

Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan!


1 yorum: