Hulusi Akar ile benim aramda hukuk denebilecek ortak bir geçmiş olmasa da ciddi bir hukuksuzluk var.
Ortak geçmişimiz, ikimizin de 1976/1977 yıllarında Kara Harp Okulu’nda bulunmamızdan ibaret. O, subay taburunda takım komutanı üsteğmen; bense subay adayı öğrenci. Aynı yıllarda aynı yerde bulunmuşuz ama ne o beni hatırlar ne de ben onu hatırlıyorum. Aramızda bir hukuk oluşmamış yani. Sonra Üsteğmen Hulusi Akar, o rütbedeki her subaya nasip olmayacak bir fırsat yakalamış, Kayseri Lisesi’nden arkadaşı Abdullah Gül ile birlikte İngiltere’ye gitmiş...
Üsteğmen Hulusi Akar ile hukukumuz yok ama Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar ile ciddi bir hukuksuzluğumuz var. Şöyle ki: “Genelkurmay Başkanı için çok üzülüyorum!” başlıklı bir yazı yazmıştım. O yazıda Genelkurmay Başkanı iken Hulusi Bey’in başına gelenleri anlatmıştım. O yazıdan dolayı hakkımda dava açıldı. Hulusi Bey benden davacı oldu. Kendisine hakaret ettiğim iddiasıyla 2 yıl 4 aya kadar hapisle cezalandırılmamı istedi. Çok ama çok ayrıntılı bir savunma ile karşılık verdim. SU UYUR HULUSİ AKAR adıyla kitaplaşan 350 sayfalık bir savunma.O savunmada Hulusi Bey’e mahkeme aracılığıyla çok soru sormuştum. En önemli bazı soruları bu vesileyle anımsatayım:
- Fetullahçı çetenin askeri okullara soruları önceden vererek tam puanla sızmasını hiç mi fark etmediniz?
- 15 Temmuz ardından bütün ordu, okulları ve hastaneleri dahil, emrinden alınırken görüşün alındı mı, itiraz ettin mi?
- TBMM 15 Temmuz Darbe Araştırma Komisyonu’na ifade vermeye niçin gitmedin?
- Türk askerinin başına çuval geçiren Amerikan generalinden madalya alırken mutlu muydun?
Savunmada başka çokça soru yönelttim. Hulusi Akar yanıt vermedi. Esir düşen komutan ordusunu yönetebilir mi tartışmasını anımsatmayayım. Neyse ki, davaya bakan başörtülü yargıç 2019 yılında beraat kararı verdi. Beraat kararı istinafta onandı ama Hulusi Bey temyiz edip Yargıtay’a götürdü. Dosya hâlen Yargıtay’da bekliyor.
***
Hulusi Bey ile hukukumuzu hukuksuzluğumuzu bir kenara bırakıp sadede gelecek olursak.
Hulusi Bey, Genelkurmay Başkanı iken 2018 yılında Milli Savunma Bakanı yapıldı. Nihayet 2023 seçimlerinde Kayseri Milletvekili seçildi; hâlen TBMM Milli Savunma Komisyonu Başkanı.
Bunca askeri ve siyasi deneyime sahip bir insanın feleğinden çemberinden geçtiği, kimseye nasip olmayacak bir olgunluğa eriştiği, bilge insan olduğu varsayılır değil mi. Bilge olamamışsa bile hiç değilse devlet adamı vakarına ağırlığına sahip olduğu düşünülür. Akıllı, adil, cesur, cömert, sabırlı, şefkatli, merhametli ve affedici, vefalı, sözünün eri, namuslu, vakur bir insan yani. İlgili bütün kitaplarda, makalelerde devlet adamı böyle tanımlanıyor...
Şahsen ben de Hulusi Bey’in en azından devlet adamı vakarı edinmiş olması gerektiğini düşünüyordum. Aksi olamaz, olmamalı. Öyle ya, 49 yıl askeriyenin üniformasını giymiş, onca badire atlatmış; beş yıl da bakan olarak orduyu yönetmiş, siyasete atılmış, milletvekili seçilmiş. Bunca deneyime sahip kaç T.C. yurttaşı çıkar?
Dediğim gibi Hulusi Bey devletin adamı olmasına olmuş ama nedense, devlet adamı kimliğini vasfını belli etmekten geri duruyor. Hiç devlet adamı gibi davranmıyor. Tevazudan olabilir mi diye soruyorum kendi kendime. Hani, devlet adamı dediğin biraz da mütevazıdır, sıradan siyasetçiler gibi her şeye maydanoz olmaz. Kendisini ilgilendirmeyen, bilip bilmediği her konuda ahkâm kesmez yani. Ağzından çıkanı kulağı duyar, bir söyledi mi pir söyler, söylediklerinde keramet aranır...
***
Devlet adamı her şeye maydanoz olmaz, bir söyledi mi pir söyler ama Hulusi Bey onca yılın hayat deneyimiyle edinmiş olması gereken devlet adamı vasfını nedense hiç belli etmiyor. Daha vahimi epeydir kendisini ilgilendirmeyen konulara da maydanoz oluyor. Bir etkinlikte aynen şöyle konuşmuş: “Eğitimin amacı bilgi edinmek değildir. Eğitimin amacı, bir Allah korkusu, iki kuldan utanmak. (...) Eğer bu verilmezse şu gördüğümüz tablo olur. Bu sefer ateistle mi deistle mi uğraşacaksınız? LGBT ile mi uğraşacaksınız? Uyuşturucuyla mı uğraşacaksınız?”
***
Hulusi Bey’in kestiği ahkâmı nereye koymalı?
Nefret suçu işlemesi bir yana.
Hulusi Bey eğitimci değil, pedagog hiç değil.
Dini konularda eğitimli donanımlı olduğuna ilişkin bir bilgi yok resmi özgeçmişinde.
Ama, ömrünün 49 yılını verdiği askerlik yerine din, eğitim, ahlâk üzerine ahkâm kesiyor.
Kestiği de ahkâm olsa bari.
Anlaşılan Hulusi Bey siyasetteki rotasını siyasal İslamcılık olarak çizmiş. Olabilir. Ama en sıradan en cahil İslamcı bile bilgi ile Allah korkusunu, bilgi ile kul hakkını birbirlerinin karşısına koymaz.
Hulusi Bey sıradan İslamcının sıradan uyanıklığını bile göstermemiş, bilgi ile Allah korkusunu ve kul hakkını karşı karşıya koymuş.
Taç giyen baş akıllanır denir ama anlaşılıyor ki, onca yılın eğitim sürecinde bilgiye direnmiş; o dirençle olsa gerek, taç giyen baş akıllanmamış, devlet adamı aklı ve ahlakı edinememiş. Rütbe ve makam, bilge devlet adamı olmaya yetmiyormuş...
Bitirirken Hulusi Bey’den ricamdır. Mahkemeye vermeye kalkma! Bir kitap daha yazmak ikimiz için de vakit ve enerji israfı olur. Yine de sen bilirsin.
Velhasıl-ı kelam,
Çok selam paşam!
Sevgili Rahmi, bir yazında şöyle demiştin: "İyi bir gazeteci kelam ustasıdır, sözcükleri bir mühendis gibi hesaplar..." Ya da buna benzer bir cümle kurmuştun. Yukarıdaki yazıyı okurken o cümlenin anlamını bir kez daha hatırlattın bana. Kalemine ve kelamına sağlık. Anlayan anlar, anlamayan da trene bakar.😀
YanıtlaSilTeşekkür ederim dostum. Çok selam.
SilSevgili Rahmi kardeşim. Bu tür bir mecradan geçmiş, ordunun en tepesine kadar çıkmış, bakanlık da yapmış bir eski askere ordudan atılmış (!) bir asker olarak daha onurlu davranmanın ne anlama geldiğini bir kez daha anlatmışsın. Kalemine ve yüreğine sağlık..
YanıtlaSilTeşekkür ederim dostum. Selamlar saygılar.
SilEmeğine sağlık sevgiler
YanıtlaSil