Tayyip Erdoğan 10 Ağustos’ta
yüzde 56 oyla Cumhurbaşkanı seçileceğini söylemiş.
Dört ay önce yapılan yerel
seçimlerde oy oranı yüzde 43 idi. Aradan geçen dört ayda Erdoğan oy oranını 13
puan artıracak bir başarı kaydetmedi. Dolayısıyla olağan siyaset koşullarında
yüzde 56 oy iddiası propaganda söylemi olmanın ötesinde bir değer taşımaz.
Ancak Cumhurbaşkanı seçimi
olağan dürüst siyaset koşullarında yapılmıyor. Yerel seçimde olduğu gibi
Cumhurbaşkanı seçiminde de Tayyip Erdoğan siyaset ahlâkına aykırı şekilde
devletin tüm gücünü kişisel propagandası için kullanıyor. Bu avantajına,
muhalefetin perişanlığına ve tüm sandık hilelerine karşın 30 Mart’ta yüzde 43
oranında oy alabildi. Dört ayda siyaset AKP lehine pek değişmediğine göre 10
Ağustos’ta da oy potansiyeli en fazla bu kadardır.
Buna karşın, 30 Mart’taki seçmen
eğilimi 10 Ağustos’ta yinelense bile Erdoğan birinci turda seçimi kazanabilir.
Hesap ortadadır. AKP’nin oyuna Saadet Partisi’nin yüzde 3 oyu da eklendiğinde
yüzde 46 eder. Buna karşılık ortak aday çıkaran CHP ve MHP’nin adayının oy
potansiyeli yüzde 45’tir. HDP adayının oy potansiyeli de yüzde 9 dolayındadır.
Bu hesap 30 Mart’taki seçmen
davranışının yinelenmesi durumunda geçerlidir. Buna karşın Erdoğan’ın ilk turda
seçilmesi mümkündür. Çocukça itirazlarla partilerinin adayını beğenmeyen CHP ve
MHP seçmenlerinden toplam 10 kadarı sandığa gitmediğinde ya da gidip boş oy
kullandığında, Erdoğan’ın 46’lık oyu 90 ile oranlanacaktır. Bu durumda Erdoğan
yüzde 51,1 oy oranı ile seçilmiş olacaktır. Yani sandığa gitmemek, gidip boş oy
kullanmak Erdoğan’ın hanesine yazılacaktır.
***
Başbakan olarak ülkeyi kin ve
nefret uçurumuna sürükleyen Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı olmayı hiç hak etmiyor.
Seçilirse tek başına diktatörlüğünün önünde hiçbir fren kalmayacak, ülkeye
faturası çok ağır olacaktır.
Yaşam hakkı, din ve inanç,
düşünce ve ifade, toplanma ve gösteri yürüyüşü başta olmak üzere temel hak ve
özgürlüklere düşmanlık, ayrımcılık ve nefret suçu, vicdan ve ahlak, yolsuzluk,
iç ve dış barış, Kürtleri oyalama, Alevileri inkâr, emekçilere nefret, Filistin’de
gizli İsrail dostluğu, “sadece kendine Müslümanlık”, iç ve dış politika başlıkları
altındaki olumsuz sicili, Erdoğan’ın Çankaya yolunda durdurulmasını, indirilip
hesap sorularak siyaset tarihinin çöp sepetine atılmasını insanlık görevi
olarak dayatmıştır. Bu sicilde kayıtlı her bir icraat, dürüst, demokrat, dindar,
antifaşist, yurtsever insanlar nezdinde Erdoğan’a oy verilmemesi için tek
başına yeterlidir.
Buna karşılık Tayyip Erdoğan’ın felaket
sayılması gereken oranda seçmeni vardır. Seçmenleri, O’na dokunmayı bile ibadet
sayacak, arkasının kılı olmakla onur duyacak derecede fanatizm ve taassupla malûldür.
Bu koşullarda, diğer adaylar
Ekmeleddin İhsanoğlu ve Selahattin Demirtaş’a yönelik itiraz ve eleştiriler
lüks kalmaktadır. Toplam nüfusu yüzde 1’i bulmayan bizim mahallede, yani
sosyalist mahallede yapılan tartışmaların ise fikir jimnastiği olmanın ötesinde
bir ağırlığı yoktur.
Ekmeleddin İhsanoğlu ve
Selahattin Demirtaş’ın toplumun tüm kesimlerince benimsendiği elbette
söylenemez. Toplumun yüzde yüzünün benimsemesi şart da değildir. Bu seçimi de
kazandığı takdirde Türkiye’ye çok ağır bedel ödetecek Tayyip Erdoğan ile
kıyaslanmalarının ise haksızlık insafsızlık olacağı muhakkaktır. Dolayısıyla
İhsanoğlu ve Demirtaş’ın kimi tutarsızlıklarına, çelişkilerine, aday gösterilme
yöntemlerindeki yanlışlıklara itiraz ve eleştiriler ertelenmeli, mutlaka
sandığa gidilerek geçerli oy kullanılmalıdır.
Yinelemek gerekirse, Tayyip
Erdoğan’ı Çankaya
yolunda durdurmak, indirerek hesap sormak ve tarihin çöplüğüne atmak,
ertelenemez bir insanlık görevidir; 10 Ağustos seçimi dinci faşist kişi
diktatörlüğünü geriletme yolunda bir fırsattır.
Rahmi YILDIRIM
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder