26 Ağustos 2017 Cumartesi

HANGİSİ DAHA AĞIR GÜNAHTIR?
LAS VEGAS’TA KUMAR OYNAMAK MI,
ALLAH İLE ALDATIP MEMLEKETİ SOYMAK MI?
Hollywood yıldızlarıyla muhabbetimizi günahın başkentinde, yani Las Vegas’ta buluşmak dileğiyle noktalamıştık. Las Vegas günahın başkenti; çünkü içki, kumar, fuhuş, uyuşturucu gibi Türkiye’mizde günah sayılan şeyler burada serbest. Günahlar şehri olmanın yanı sıra Las Vegas Dünya’nın en büyük eğlence merkezi olarak da biliniyor.
Nevada eyaleti sınırları içindeki Las Vegas, Movaje Çölü’nün ortasında sözcüğün gerçek anlamıyla kumar, fuhuş ve uyuşturucu pazarının başkenti olmak üzere yoktan var edilmiş bir turizm cenneti, uzak olmayan tarihte gerçekleştirilmiş bir Amerikan rüyası. Bölgenin tarihini iyi bilenlerin anlatımına göre, Las Vegas’ın kuruluşu bölgenin su sıkıntısına çözüm bulmak için 1930’da ilk kazması vurulan Huber Barajı ile başlamış. Baraj inşaatında çalışan 4 binden fazla işçiye, kalifiye elemana zor çalışma koşulları nedeniyle yüksek ücretler ödenmiş. En yakın yerleşim merkezi 35 km uzakta ama yüksek ücret birikimini çekecek mekânlardan yoksun. New York’lu kumarhane işleticisi Bugs Siegel, tam bir kapitalist girişimci gibi davranarak, ilk kumarhaneyi açmış, meyhane hizmeti de vermiş. Baraj inşaatı bittikten sonra küçük kumarhane 1941’de casino olarak devam etmiş. İzleyen yıllarda casino ve otel sayısı hızla artmış, ilk büyük otel olarak Flamingo Hotel 1946’da açılmış. Peşinden Mirage, Paris, Bellagio, Venetian, Luxor, New York, Island, Encore-Wynn, Mandalay Bay, Planet Hollywood, Trump International, Monte Carlo gibi oteller gelmiş. Las Vegas’taki otel sayısının günümüzde 3 binden fazla olduğu söyleniyor.
Las Vegas, Kaliforniya’ya yolu düşen bir turistin iki üç gün ayırması gereken bir yer. Maksat kumar ve diğer günahları işlemek ise elbette daha fazla kalınabilir.
Biz günah işlemek için değil, köpürtülmüş popülaritesinin uyandırdığı merakla, en çok da Grand Canyon’u görmek için Las Vegas’a geldik.
***

LAS VEGAS’TA BEDAVA DÜNYA TURU
Los Angeles Las Vegas arası 275 mil. Elif Cihan yönetimindeki kiralık aracımızla zaman zaman basbaya çölden geçen yolda beş saatte vardık Vegas’a. Şehre vardığımızda akşamüzeriydi. Las Vegas’ın en gösterişli yapılarından Mirage Hotel’i bulmakta hiç sıkıntı çekmedik, elimizle koymuş gibi denir ya, navigasyon aleti sayesinde öyle kolay bulduk. Arabayı park etmek lazım. Onda da hiç sıkıntı çekmedik. San Francisco’da otel otoparkları soygun yeri, aracıyla gelenlerden her gün için ayrıca ücret alıyorlar. Bizim kaldığımız otel günlük 56 dolar istedi. Otele kazıklanmak yerine public parking aradık, günlük 36 dolara yer bulduk. Las Vegas’ta ise oteller iki seçenek sunuyor. İlkinde otomobili valeye teslim ediyorsunuz, günlüğü 20 dolar; ikincisinde self parking, yani kendiniz park yerine giriyorsunuz. Günlüğü 12 dolardan kendimiz park ettik, kâra geçmiş hissettik kendimizi.
Otoparktan çıkıp giriş işlemi için ana binaya geçtik. O da ne? Girişte karşılıklı hayli hacimli şelaleler, hemen ardından onlarca değil yüzlerce kumar masası. Gökyüzü şeklinde tasarlanmış devasa bir kubbe. Masaların başında kadın erkek krupiyeler. Müşteriler hem oynuyorlar hem içkilerini yudumluyorlar. Sigara da serbest. Sağlı sollu cafeler, lokantalar, dükkanlar... Otel değil mini bir kasaba adeta.
Araya yürüye resepsiyona ulaştık, girenin çıkanın haddi hesabı yok. Giriş çıkış işlemleri için kuyruğa girdik. Bankolarda onlarca kişi zor yetişiyor müşterilere. Nihayet bankoya ulaştık, kaydımızı yaptırdık. Görevli kız sıkı sıkı tenbihledi: Odadaki buz dolabını kullanırken dikkatli olun. Bir içecek veya yiyeceği yerinden aldığınızda iki saniye sonra hesabınıza işlenir, yerine koysanız da dikkate alınmaz... Uyarının anlamını ve önemini odaya vardığımızda kavradık. Buzdolabı tıka basa dolu. Ucuza gelsin diye dışardan su veya içki aldık diyelim. Lakin odadaki buzdolabında koyacak yer yok. Çöl ortamında soğuk su içmek için yer açmak gerekiyor. Soygunun ilk adımı korkusuyla aklımıza bile getirmedik ama soğuk susuz da kalmadık. Gerek otel içinde gerekse dışında lokantalar cafeler, su istediğinizde ücretsiz buzlu su veriyorlar.
Yirmi ikinci kata çıktık, uzun mu uzun üç koridor. 22/117 nolu odamız yürü yürü bitmeyen bir koridorun sonunda. Mirage Hotel’in binlerce odası olmalı. Nitekim 3 bin 40 odalıymış. Yine de Las Vegas ölçülerine göre ortalama bir rakam. Venetian Hotel’in oda sayısı 7 binin üzerindeymiş.
Odaya yerleştikten sonra şehri az dolaşmak için aşağı indik. Las Vegas’ı Las Vegas yapan dev oteller The Stripe adlı altı kilometre uzunluğunda cadde boyunca sıralanmışlar. Dediğim gibi her biri adeta mini bir kasaba. Birinden diğerine geçmek mümkün. Otelden otele geçişi kolaylaştırmak için yürüyen bantlar, hatta ücretsiz mini tren seferleri koymuşlar. Yani Las Vegas, birbirlerinden yalıtık otellerden değil, entegre otellerden oluşan dev bir eğlence merkezi.
Otellerin konaklama fiyatları genellikle düşük. Mirage Hotel’de kişi başı 53 dolardan kaldık. Düşük konaklama ücretinin yanısıra, otel yerleşkesi içinde dünya çapında tanınmış marka lokantalar, ücretsiz şovlar. Konaklama ücreti neden düşük diye sormayın. Düşük konaklama ücretinin ve şovların cazibesine kapılan müşteri kumar masasında nasılsa soyulacak!
Stripe caddesinde yürüyüşe çıktık. Vakit akşam olmuş ama hava çöl sıcaklığında. Telefona hava sıcaklığını soruyoruz, 36 derece diyor. Kimbilir gündüz nasıldı. Yani Las Vegas’ta gündüz dışarda gezmenin imkânı yok. Bu haliyle Las Vegas dinlenmek için tercih edilecek bir yer asla değil. Kumar uyuşturucu fuhuş taraklarında bezi olmayan turistler gündüz dışarda dolaşamazlar, iki günden sonra vakit geçirecek meşgale bulamazlar. Turistin hayatı mecburen otel içinde geçer, şehri de ancak gece hava biraz serinlediğinde gezebilir. O gezinti sırasında nelerle karşılaşmazlar nelerle.
En başta evsizler. San Francisco sokaklarındaki kadar çoklar. Yürürken sigara kokusundan farklı keskin koku geliyorsa, uyuşturucu kullanılıyor demektir. Sokakta alkol tüketmek sıradandır, Amerika'nın genelinde yasaktır ama Las Vegas'ta değildir. Las Vegas caddeleri kadın satıcılarıyla doludur, gelene geçene pervasızca kart uzatırlar. Kaldırımlar Melih Gökçek’in Ankara caddeleri gibi kartvizitlerle doludur. Las Vegas sokaklarında gezinirken, kumarda don gömlek kalmış oyunculara “otomobiliniz alınır”, “mücevherleriniz nakde çevrilir” hizmeti sunanlara rastlamak da mümkündür. Tüylü bikinileriyle kızlar, çalıştıkları otelin etkinliklerine davet ederler. Caddenin hoş sürprizi ise, korku filmleri veya sinema tarihine geçmiş filmlerdeki kahramanların kılığına girmiş tiplerin aniden karşınıza çıkmasıdır.

Saat 19.30, karanlık basmış. Las Vegas ışıl ışıl. Bugüne değin bu kadar ışıl ışıl bir yer görmedim doğrusu. Oteller birbirlerine nispet yaparcasına gösterilerini başlatıyorlar. Gösteriler sokaktan geçenlere de açık. İnsan kendini şov dünyasının parçasıymış gibi hissediyor. Şu an, Bellagio Hotel’in önündeki gölün sahilindeyiz. Bir anda fışkıran yüzlerce fıskiye müzik eşliğinde ışıkla dans ediyor. Mühendislik harikası müthiş bir su ışık ve müzik gösterisi, insan kendisini bale salonunda hissediyor. Gösteri 15 dakika arayla gece 23.00’e kadar tekrarlanıyor.
Mirage Hotel’in şovu Volcano adını taşıyor, yani yanardağ patlaması. Akşam saatlerinde otelin mini gölüne akan şelale müzik eşliğinde yanardağa dönüştürülüyor. Patlama ve lav fışkırması aslında ses ve ışık gösterisi ama izleyenler üzerine sıcak hava da üflenerek gerçeklik duygusu veriliyor.
Linq Hotel’in yanında "High Roller" isimli dev dönme dolap dönüyor. Bir turu yarım saat sürüyormuş. İçkili kabinleri de varmış. Özel kabinlerde nikâh bile kıyılabiliyormuş.



Otellerin mimarisi gerçekten büyüleyici. Her biri Dünya’nın farklı bir şehrini Las Vegas’a taşımış. Mesela New York Hotel, Manhattan’ın kopyası; Özgürlük Anıtı, Broadway, Times Square, Brooklyn Bridge, Empire States Building aslına uygun şekilde küçültülmüş olarak inşa edilmişler. Paris Hotel’de Arc de Triomphe’un hemen yanında Eiffel Kulesi küçümsenmeyecek boyu ile yükseliyor. Ceasers Palace Hotel’de Collesium ve Aşk Çeşmesi ile Roma İmparatorluğu atmosferi hakim. Venetian Hotel’de San Marco meydanı, Venedik’in kanalları ve gondollar, tavanda Venedik’teki tarihi yapıların resimleri. Luxor Hotel Mısır piramitleri mimarisinde inşa edilmiş, girişte dev firavun anıtları ve sfenksler. Birbirlerinden görkemli otelleri gezmek ücrete tabi değil. Zaten Las Vegas’ta müze veya tarihi denilebilecek yapılar yok, sokak ve caddelerden çok otellerin içi geziliyor. Hepsini gezebilen bir turist bedava dünya turu yapmış hissedebilir kendini ama Türkiye’yi görmüş olamaz; çünkü Türkiye’nin bir kenti, örneğin İstanbul, Las Vegas’ta yok.
Dediğim gibi Las Vegas’ın görmeye değer müzeleri tarihi yapıları yok. Varsa da biz göremedik. Biz, yolumuz Kaliforniya’ya düşmüşken, dünya çapındaki popülaritesinin tahrik ettiği merakla, en çok da Grand Canyon’u görmek için Vegas’a yolumuzu düşürdük.
***

GRAND CANYON GEZİSİ
Colorado nehrinin milyonlarca yılda oyduğu Grand Canyon Arizona eyaleti sınırları içinde ama en kolay Las Vegas’tan gidilebiliyor. Özel araç dışında otobüs veya helikopter turları düzenleniyor. Fiyatı hayli tuzlu helikopter turunda pilot sizi kanyonun tabanına indirip nehri de gösteriyormuş. Biz kiralık aracımızla sabah yola çıktık, çölde dört saati aşan bir yolculukla kanyonun kuzey ucuna vardık. Kanyonun en popüler ucu güneyde olanıymış. Güney ucu, Yosemite Park konseptiyle düzenlenmiş, hükümet tarafından yönetiliyormuş, her yıl 3 milyon turist geliyormuş. Kuzey ucu ise kanyon bölgesinin yerli halkı Huvalapai Kızılderililerine bırakılmış, yılda 300 bin ziyaretçisi ancak varmış.

Kuzey ucuna gidişimiz bildiğimizden değil, tesadüf. Navigasyon bizi kuzey ucuna götürdü. Ancak güney ucunu göremedik diye üzülmedik. Gördüklerimize bakarak, isabetli olmuş diye teselli ettik kendimizi. Çünkü maksat kanyonu görmek ise, iki taraftan da aynı manzara görünüyor, kuzey ucunda ise girişin kuzeyindeki jeolojik oluşumlar ve yemyeşil Kaibab ormanları da gezilebiliyor. Güneyin daha güneyi ise çöl. Güney ucun kuzey uçtan en önemli farkı, uçurum üzerine yapılmış camdan bir köprü. Camdan köprünün altındaki uçurumun derinliği 1200 metre. Köprüden geçerken kendi aletinizle fotoğraf çekmek yasakmış; fotoğrafı 30 dolar karşılığında park görevlisi çekiyormuş. Güney ucunda park içi otobüs ulaşımı da 45 dolar ücrete tabiymiş.
Jeoloji yüksek mühendisleri Elif Cihan ve Taylan Özgür’ün söylediklerine göre Grand Canyon’un jeolojik tarihi 2 milyar yıl öncesinden başlıyor. Kanyonun genişliği 400 metre ile iki buçuk kilometre arasında değişiyor; derinliği de 1600 metreye ulaşıyor.
Grand Canyon gezisinin dönüşü hayli zahmetli oldu. Kaptan sürücü Elif Cihan karanlığa kalan yolculuğun son saatinde iyice yoruldu. Ancak direksiyonu bize teslim etmeye yanaşmadı. Çünkü aracı önceden kiralamış, bizim de ehliyet sahibi olduğumuzu söylemiş ama şirket ehliyetlerimizi görmeden kullanma izni vermeyeceğini bildirmiş. Dolayısıyla aracı sadece Elif Cihan kullanabiliyor. Çok yoruldu ama son yirmi dakikada Luxor Hotel’in gökyüzünü delen lazer kulesi görününce yorgunluğu geçti, sağ salim otelimize ulaştık.
San Francisco, Yosemite, Los Angeles, Las Vegas, Grand Canyon derken hayli yorulmuşuz. Ertesi günü kendimize istirahat verdik. Horanta havuzda serinlemeye çalıştı. Daha ertesi sabah tam saatinde otelden çıkıp havaalanına intikal ettik. Kiralık aracımızı teslim edip Yellowston Parkı’nı görmek üzere uçakla Montana’ya hareket ettik.
Havaalanında uçağı beklerken gördük ki, bekleme salonları kumar makineleriyle dolu. Yani Vegas’a uçakla gelenler daha alana iner inmez kumara başlayabilirler ya da otelde kazananlar da kaybedenler de kumar oynayarak Las Vegas’a veda edebilirler.
***

HANGİSİ DAHA AĞIR GÜNAHTIR?
Tekraren söylemek gerekirse, Las Vegas fıtratına uygun şekilde ışıltılı bir kumarhane. Kumarhanelerde tavan genellikle gökyüzü şeklinde, etrafta saat yok. Pencere de yok, daima loş bir ortam var. Maksat, zaman kavramı unutulsun, saat kaç bilinmesin, hangi saatte olursa olsun kumar oynansın. Nitekim boş masa çok az. Masalarda kadın erkek krupiyeler meslek ciddiyetiyle kumar oynatıyorlar. Slot makinelerinin başında fiziken sağlıklı kadın ve erkeklerin yanı sıra tekerlekli sandalyesinde yaşlı şişman engelli insanlar da delicesine kol çekiyorlar. Masalardaki oyunculara içkiler ücretsiz. Maksat, çok içsin, o sarhoşlukla daha çok kumar oynasın. Odaların pencereleri sadece aralanabiliyor, sonuna kadar açılmıyor. Kumarda her şeyini kaybeden veya sarhoşun biri atlayıp intihar etmesin diye düşünülmüş bir önlem olmalı! 
Turizm âleminde “Vegas’ta yaşananlar Vegas’ta kalır” denirmiş. Öyle denilse de bizde yalan yok, Las Vegas’ta geçirdiğimiz üç gece iki gün boyunca kumar oynamadık, içki dışında günaha girmedik. Yazıya eşlik eden fotoğrafı hatıra olsun diye çektirdik, kesinlikle kol çekmedik.
Kumar masasına oturmadık, slot makinesinde kol çekmedik ama düşünmeden de edemedik, günaha girseydik, şeytana uyup kumar da oynasaydık ne olurdu?
Mesela, Allah ve Muhammed ile aldatıp memleketi soymaktan, semaya kalkmış elleriyle beytülmale uzanmaktan, rüşvetçi hırsızı “hayırsever işadamı” diye sahiplenmekten, o hırsızın önüne yatan siyasetçiyi mahkeme yolunda çevirmekten, pedofil yuvası dinci vakfa kol kanat germekten daha ağır bir günah mı işlemiş olurduk?
İçki içip kumar oynamak, kendi oğlunu askerden muaf tutup yoksul halk çocuklarını cepheye göndermekten, tabutu geldikten sonra da “Ne mutlu ki şehit olup cennete girdi, Peygamber’e komşu oldu” diye nutuk atmaktan daha ağır bir günah mıdır?
Başkentinde zafer namazı hülyasıyla komşu ülkede iç savaşın tarafı olmak, yüzbinlerce insanın katline milyonlarcasının evsiz kalmasına katkıda bulunmak nasıl bir günahtır?
Neyse, günah kıyaslamasını burada keseyim. Hangisi daha ağır cehennemlik günahtır, cevabını İbnü’l Sallama Hükümran Beyefendi versin.
İbnü’l Sallama Hükümran Beyefendi tefekkür eyleyedursun, naçizane ben böyle düşündükçe, düşündüklerimi yazdıkça, Allah ve Muhammet ile aldatan günahkârın kılları kulları tarafından ideolojik olarak çıkmaz sokakta olmakla eleştiriliyorum.
Haklılar bir bakıma, içinde bulunduğum sokak bu gibi günahlara çıkmıyor, sadece ve sadece özgürlüğe barışa demokrasiye sosyalizme çıkıyor.
Sahi, Allah ve Muhammed ile aldatan siyasetçinin kılları kulları, günahıyla sadece kendine zarar veren içkici ve kumarcılardan daha mı masumlar? Debelendikleri sokağın Allah ile aldatan “alnı secdeli” despotun sarayındaki müstahdem kümeslerine çıktığını biliyorlar mı?

İçkisi dışında günahına ortak olmadığımız Las Vegas’a veda ederken aklımızda bu sorular vardı.

3 yorum:

  1. Yine su gibi bşr anektot... kalemine sağlık... amerikayı, amerikaya gitmeden gezmiş gibi olduk... 😊

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil