19 Aralık 2017 Salı

TAYYİP ERDOĞAN’IN FİLİSTİN ŞOVU

Ortadoğu’nun vahası Filistin tarih boyunca barış ve huzur görmedi. Üç büyük dinin merkezi olması da Filistin’i barışa, refaha kavuşturmadı. Tersine, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar için ''vazgeçilmeyecek kutsal topraklar'' olması, Filistin’de daha fazla kan ve gözyaşı akmasına yol açtı.
Filistin yine kanıyor, yine gözyaşıyla ıslanıyor. Filistin’in güncel trajedisi, 100 yıl önce Sykes-Picot Anlaşması (1916) ve bu anlaşmanın devamı niteliğindeki 1917 tarihli Balfour Bildirisi ile başladı. Balfour Bildirisi ile Filistin’in Yahudi yurdu yapılmasını kararlaştıran İngiliz emperyalizmi 1918 yılında Filistin’i işgal etti. Dünyanın dört bir yanından teşvik edilen Yahudi göçü ile1948’de Filistin toprakları üzerinde İsrail Devleti kuruldu. İngiliz işgali İsrail işgaliyle ikame edildi; İsrail, Batı emperyalizminin bölgedeki koçbaşı rolünü üstlendi.
Kurulduğu tarihten itibaren parça parça Filistin topraklarını ilhak eden, Filistin halkının bağımsız devlet kurma hakkını yadsıyan İsrail, 1980 yılında Kudüs’ü başkent ilan etti. Ancak ABD, Rusya gibi bölge dengelerini gözeten belli başlı devletler İsrail’in bu kararını tanımadılar.
***

Küresel emperyalizmin patronu ABD aradan kırk yıla yakın zaman geçtikten sonra Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımayı kararlaştırdı. Filistin halkı karara tepkili; ırkçı faşist bir çete tarafından yönetilen İsrail terör estiriyor, kan döküyor, acımasızca öldürüyor…
Bölgenin bir kez daha kan ve gözyaşına boğulması, AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan için deyim yerindeyse “Allah’ın lütfu” oldu. Müslüman coğrafyanın omurgası Arap ülkeleri ciddi bir tepki vermezken, Erdoğan mezhepçi refleksiyle aklına ilk geleni yaptı ve İslam dünyasının liderliğine soyundu; dönem başkanı sıfatıyla İslam İşbirliği Teşkilatı’nı olağanüstü toplantıya çağırdı.
İslam ülkeleri liderlerinin toplantısında yayımlanan bildiri, alındığı söylenen kararlar ne olursa olsun, Filistin’in yarasına merhem olmaz. Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma kararına karşı Erdoğan ve dindaşları Doğu Kudüs’ü Filistin’in başkenti olarak tanıyamadılar. İstanbul’da yayımladıkları ortak bildiride, Doğu Kudüs’ü Filistin’in başkenti olarak tanımak yerine dünya ülkelerini bu yönde karar almaya çağırmakla yetindiler. AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın Filistin şovu şimdi de BM çatısı altında sürüyor.
***

Erdoğan ve İslam coğrafyasındaki yol arkadaşları şov yapmanın ötesinde karşı kararlı şekilde Filistin’e sahip çıkmazlar. Çünkü samimiyetle sarıldıkları bir Filistin sorunları hiçbir zaman olmadı. Arap egemen sınıflarının çıkarları emperyalist devletlerin bölgesel hedefleriyle uyumludur. Bu uyum ve ittifakta bağımsız demokratik laik Filistin devleti seçeneğine yer yoktur. Çünkü bağımsız demokratik laik Filistin devleti, Arap dünyasındaki şeyhliklerin krallıkların sonunu getirecek yolda ilk adımı oluşturur. Zaten Filistin halkı ne çekiyorsa bu demokratik potansiyelinden çekiyor!
Erdoğan ve İslam coğrafyasındaki dindaşları hiçbir zaman samimiyetle Filistin halkının yanında olmadılar. Tersine, yüzü sola dönük, nispeten antiemperyalist, seküler Filistin hareketlerini emperyalizm işbirlikçisi iktidarları için tehlike olarak gördüler. Kendi halklarına kötü örnek olmasın diye seküler Filistin hareketlerini zayıflatmak için Filistin’de İslamcı hareketleri teşvik ettiler. Bunun sonucu olarak Filistin direnişi bölündü, İsrail zulmüne direnme gücü azaldı. Erdoğan ve dindaşları Filistin’de ancak siyasal İslamcı hareket güçlendikten sonra Filistin’e sahip çıkar göründüler.
Erdoğan ve dindaşlarından şovun ötesinde, Filistin halkına el uzatmaları beklenemez. Çok yakın tarihte yaşananlar ortadadır. Üzerinden çok zaman geçmedi; İsrail’in 2014 yılındaki Gazze saldırısında belli başlı Arap ülkeleri neredeyse İsrail ile aynı safta durdular.
Filistin’in en yakın destekçileri İran, Irak, Suriye ve Libya idi. Erdoğan ve dindaşları, Hıristiyan Batı emperyalistleriyle birlikte Irak, Suriye ve Libya’nın üstüne çullandılar. Milyonlarca Müslüman, Erdoğan ve dindaşlarının taşeron politikalarına kurban gitti, milyonlarcası da yerinden yurdundan oldu. Bugün bile Batı emperyalistleri İran’a çullanmaya kalksalar, yanlarında Erdoğan ve mezhep arkadaşlarını bulurlar.
Erdoğan’ın 2009 yılında Davos’taki “One Minute” çıkışı ve 2010 yılında Mavi Marmara yolculuğu da Filistin halkıyla samimi dayanışma ve destek değil, yeni Osmanlıcı dış politika şovuydu. Mavi Marmara’nın dokuz aktivisti ırkçı faşist İsrail devletince öldürüldü, aktivistler öldükleriyle kaldılar. Sonrasında Erdoğan iktidarı İsrail’le anlaştı, kana bulanan yolculuk, 20 milyon dolar tazminatla tatlıya bağlandı. Mavi Marmara gemisinde şov amacıyla yer ayırtan AKP’li 15 milletvekilinin son dakikada yolculuktan vazgeçmeleri hiç sorgulanmadı.
***

Tarihin koridorunda biraz daha geriye gidildiğinde, ırkçısıyla milliyetçisiyle, dincisiyle muhafazakârıyla, liberaliyle faşistiyle Türkiye sağcılarının Filistin davasına samimiyetle sarılmak şöyle dursun, canı pahasına Filistin için savaşan Türkiye solcularına düşmanlık ettikleri görülür. Türkiye solcuları en zayıf oldukları dönemde bile Filistin halkının yanında oldular, en yiğit militanlarını Filistin halkının kurtuluş mücadelesine yolladılar. Emekçi enternasyonalizmi dayanışmasıyla Filistin’e gidenler arasında Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan da vardı. Buna karşılık Türkiye sağcıları, devletten aldıkları destekle solculara saldırdılar, Amerikan donanmasını kıble belleyip namaza durdular. İki devrimcinin katledildiği Kanlı Pazar gününde (1969) Amerikan donanmasını protesto için toplanan solculara saldıranlar, dini bütün Türkiye sağcılarıydı ki içlerinden bir “Kahraman” bugün TBMM Başkanı’dır.
Sözün kısası, ABD Başkanı Trump iç siyasetteki sıkışıklığını aşmak, bir seçim vaadini yerine getirmiş olmak için Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan ederken, esas olarak başta Suudi Arabistan olmak üzere Sünni Arap devletlerinin ve siyasal İslamcı hareketlerin işbirlikçi karakterine güvendi.
Ortadoğu ve Filistin 100 yıldır cehennem ateşiyle kavruluyorsa, en büyük günah, İhvan’ıyla, El Kaide’siyle, IŞİD’iyle, Vahhabi’siyle, ılımlı ve olumlu İslam’ıyla, nihayet AKP’siyle, emperyalizm işbirlikçisi, sol ve seküler laik hareketlere düşman siyasal İslam’a aittir.

Ortadoğu ve İslam coğrafyası ancak ve ancak, siyasal İslam’dan arınıp sol ve seküler laik aydınlanma ile kurtuluşa, barışa ve huzura kavuşabilir. Gerisi boş laftır.

4 yorum:

  1. Emeğine,yüreğine sağlık. Son derece yerinde tespitler. Çözüm için de sol ve seküler laik bir aydınlanmadan başka bir yol yok.

    YanıtlaSil
  2. Teşekkürler Enis.
    Sadece Filistin için değil,
    Tüm insanlık için.
    Sol seküler laik aydınlanma.
    Gerisi boş laf.

    YanıtlaSil
  3. Bugünkü Filistin birçok dini inanıştan bir kitleye sahipken Sunni islam baskın çıkmış ve tüm tarihine,mücadelesine raĝmen protestolarda ne anti siyonizm ne'de anti emperyalizm sloganını dile getirmektedir. Allahu Akbar dışında kelime hazinelerinde başka bir slogan yer yoktur. Yıllardır Filistin davasına destek sunmuş olan Suriye’deki kamplarda kalan pusulası şaşmış Filistinliler dahi DAEŞ saflarında Suriye’ye karşı savaşmıştır.

    YanıtlaSil