TÜRK SAĞININ ve İSLAM’IN AMERİKA AŞKI (3)
BEYAZ SARAY’DA GÖRÜCÜYE ÇIKAN SARIŞIN GÜZEL KADIN
“Milli Şef” İsmet İnönü’nün imzaladığı ikili anlaşmalarla açılıp
Amerika’ya uzanan dikenli aşk yollarında nice siyasal liderler ve İslamcı inanç
önderlerinin gelip geçtiğinden söz ediyorduk.
Önceki yazılarda Adnan Menderes
ve Fatin Rüştü Zorlu’nun, Said-i Nursi’nin, Necip Fazıl’ın, Süleyman Demirel ve
Turgut Özal’ın Amerika’ya aşklarından dem vurmuştuk.
Adnan Menderes, Süleyman Demirel
ve Turgut Özal sonrasında sağın liderliğine Prof. Dr. Tansu Çiller reva
görüldü. Çiller, Haziran 1993-Aralık 1995 döneminde Başbakan oldu.
Tansu Çiller, 1963-1974 yılları
arasında akademik çalışmalar dolayısıyla 11 yıl yaşadığı Amerika’yı vatanı
sayacak derecede Amerika aşığı bir politikacı olarak siyasi tarihe geçti. Çiller,
Amerika aşkını gizlemeye gerek görmedi; zaten gizlenemeyecek kadar derindi
Amerika aşkı, kendi itirafıydı. Nisan 1994’te New York’ta Amerikan Türk
Cemiyeti’nde “Amerika benim ikinci
vatanım” diye konuştuğu gazete arşivlerinde kayıtlıdır. (Hürriyet, 16 Nisan 1994.)
Dahası, Çiller’in Amerika’yı
birinci vatanı saydığına ilişkin itirafı da kitaplara geçmiştir. Çiller bu
aşkını ANAP’lı İstanbul Belediye Başkanı Bedrettin Dalan’a itiraf etmişti. Çiller
1980’ler biterken siyasete ilgi duyduğunda Dalan’a yanaşmıştı. Bir yandan
TÜSİAD’a bir yandan Dalan’a bir yandan da ilişkide olduğu Amerikalı
diplomatlara ve holding şeflerine raporlar sunuyordu. Mahrem bilgilerle yüklü
bu raporlardan yılda 100 bin dolar kazandığı söyleniyordu. Bedrettin Dalan,
Amerikalılara sunulan raporları öğrenince, danışmanı Tansu Çiller’e bunun
casusluk olduğunu söyledi, “Bir daha böyle
şeyler yapma!” diye öğütledi. Çiller, “Amerika’yı
birinci vatanım hissediyorum. Birinci vatanım Amerika, ikinci vatanım Türkiye.”
diye karşılık verdi. (Anlatan Faruk Bildirici, Maskeli Leydi, Ümit Yayıncılık, Ankara 1998, s: 154.)
***
ABD VATANDAŞI ÇİLLER?
Dahanın da dahası, aktif siyaset
yaptığı dönemde, Tansu Çiller’in ABD vatandaşı, hatta CIA ajanı olup olmadığı
tartışması gündemden hiç düşmedi.
Çiller’in ABD vatandaşı olup
olmadığı tartışması 1993’te başladı. Çiller iddialara “Böyle bir talebi çok yıllar önce reddettik” diye karşılık verdi. (Hürriyet, 18 Haziran 1993.)
Çiller, ABD’de yaşayan bir kişi
hakkında otomatik olarak “vatandaşlık” işlemlerinin başlatıldığını savundu. Karşılık
olarak, ABD’de vatandaşlık için bir kişiye teklif götürülmediği, “otomatik
vatandaşlık” diye bir şey olmadığı açıklamaları yapıldı. Ek olarak, ABD’yi
vatan belleyen, ABD vatandaşı olsunlar diye çocuklarını Amerika’da doğuran
Çiller’in (teklif edildiyse) ABD vatandaşlığını reddetmesinin mantıklı
olmadığı vurgulandı.
Tansu Çiller'in ABD vatandaşlığıyla
ilgili iddialar 28 Şubat sürecinde tekrar yaygınlaştı, sayısız haberlere ve
köşe yazılarına konu oldu. Yalçın Doğan, Çiller’in ABD vatandaşlığıyla ilgili gelişmeleri
özetlediği yazısının başlığında “ABD’de
Çiller’i kim koruyor?” diye sordu. Yalçın Doğan’ın yazdığına göre,
Çiller’in ABD pasaportu taşıyıp taşımadığına ilişkin Türkiye kaynaklı sorulara
ABD Dışişleri Bakanlığı, 1974 tarihli Mahremiyet Yasası gerekçesiyle, “sadece
pasaport sahibine veya yasal vasisine bilgi verilebilir” diye karşılık verdi. (Milliyet, 13 Şubat 1997.)
Yalçın Doğan, “Çifte sadakat” başlıklı yazısında ise,
Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın ABD Dışişleri’nden Çiller’in vatandaşlık
durumunu resmen sorduğunu, ABD Dışişleri’nin “Çiller’in Amerikan vatandaşlığını ne teyit ediyoruz ne de reddediyoruz”
diye yanıt verdiğini kayda geçirdi. (Milliyet,
13 Mayıs 1999.)
***
“İSTANBUL’UN GÜLÜ” KOD ADLI CIA AJANI?
Tansu Çiller’in CIA ajanı olup
olmadığı tartışması da benzer bir süreç izledi, medyada sıkça yazıldı, hatta
iddia Ergenekon davası dosyasına bile girdi.
Çok satışlı gazetenin “Çiller’e casusluk davası yolu açıldı”
başlıklı haberinde, Genelkurmay Başkanlığı’nın Tansu Çiller hakkında casusluk
suçundan dava açmaya hazırlandığı belirtiliyor ve casusluk iddiasının
ayrıntılarına yer veriliyordu. Haber, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu
Perinçek’in Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na yaptığı suç duyurusuna
dayandırılmıştı. Buna göre, Çiller 1967’de Robert Kolej İktisat Bölümü’nü
bitirdikten sonra Ankara’da ABD Büyükelçiliği’ne giderek “ABD çıkarları için
görev almaya hazır” olduğunu belirtti. CIA ve ABD Dışişleri Bakanlığı’nın
araştırmalarından sonra Çiller özel vizeyle ABD’ye gitti, ikamet ve çalışma
izni sağlayan Green Card’a (yeşil kart) kavuştu. Çiller 1970-1971 arasında CIA’nın
Virgina’daki özel kampı Camp Peary’da eğitim gördü; eğitimini tamamladıktan
sonra ABD Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu ve Kuzey Afrika Masası’nda “Çağrılı
personel” olarak görevlendirildi. Çiller, ABD vatandaşlığı için 23 Nisan 1973’te
başvurdu; referans olarak CIA Yabancılar İstihbarat Birimi, FBI ve ABD
Dışişleri İstihbarat Dairesi’ni gösterdi; 1 Temmuz 1979’da ABD vatandaşı oldu. (Sabah, 17 Temmuz 1997.)
Dediğimiz gibi, Çiller hakkındaki
casusluk iddiaları, Ergenekon davası dosyasına bile girdi. MİT tarafından
mahkemeye gönderilen CD’de iddia şöyle özetleniyordu:
“1999 yılında da gündeme gelen bu
iddialara göre, Türkiye’deki bazı siyasetçiler Çiller’in iktidarda olduğu
1993-1996 yılları arasında ABD’deki malvarlığını araştırmak üzere bir hukuk
bürosuyla anlaştı. Büro, CAL kod adlı eski bir CIA ajanıyla çalışmaya başladı.
CAL, Çiller’i bizzat tanıyan ve Prag’da yaşayan Fish adlı ajana ulaştı ve
tanıklık yapmasını istedi. Fish Almanya’nın Frankfurt kenti yakınlarındaki
Amerikan Üssü’nde verdiği ifadede, Çiller’in 1979 yılında Amerikan
vatandaşlığına geçtiğini ve bu bilgilerin “çok gizli” olduğunu belirtti. Fish, Çiller’in
1979’da “ABD çıkarlarını kollayan yabancı ülke vatandaşlarına Amerikan
vatandaşlığı verilebileceğini ve bunun gizli tutulacağını” öngören 8 USC 1427
(f) yasasına göre ABD vatandaşı olduğunu söyledi. Çiller'in 1967’den beri
“İstanbul'un Gülü” kod adıyla CIA için çalıştığını, özel eğitimden
geçirildiğini ve bu dönemde Yale Üniversitesi’nde post-doktora yaptığını da öne
sürdü. ABD’li yetkililer, Fish’i bu işin üzerine gitmemesi yönünde uyardı. İfade
kurye aracılığıyla avukatlık bürosuna gönderilecekti. Fakat, Fish, evinde çıkan
bir yangında hayatını kaybetti, Çiller'in ajanlığına ilişkin belgeler de
kayboldu!” (Vatan, 5 Haziran 2009; http://www.gazetevatan.com/mit-in-ergenekon-cd-leri-sanik-avukatlarina-verildi-241941-siyaset/)
***
CLİNTON ÇİLLER’E AŞIK OLDU MU?
Tansu Çiller’in siyasete ilgi
duyduğunda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ANAP’lı Bedrettin Dalan’a
yaklaştığını söylemiştik. Dalan 1989 seçimini yitirince Çiller, Dalan’ı terk edip
merkez sağın diğer partisi, Süleyman Demirel liderliğindeki DYP’ye geçti. Hazırladığı
ekonomi analizleriyle Demirel’in gözüne girmeyi başaran Çiller, 1991 yılı sonunda
kurulan DYP-SHP hükümetinde ekonomiden sorumlu devlet bakanı, Haziran 1993’te
de Başbakan oldu.
Devraldığı iktidar geleneğinin
ritüeli olarak Başbakan Tansu Çiller’in de dış politikada en önemli durağı
Beyaz Saray idi. Kendisinden önceki merkez sağ liderler Demirel’in kankası
Lyndon Johnson, Özal’ın kankası George Bush idi; kanka olarak Çiller’in
kısmetine o tarihteki ABD Başkanı (saksafoncu)
Bill Clinton çıktı.
Daha önce uzun yıllar Amerika’da
yaşayan Çiller, Başbakan sıfatıyla yapacağı ilk ABD ziyaretine büyük önem
veriyordu. Beyaz Saray’da yapılacak görüşme sırasında Başkan Clinton’a vereceği
hediyenin rengi deseni, Amerikan medya ve iş çevreleriyle yapacağı görüşmeler en
küçük ayrıntıya değin planlandı. Her şey, “sarışın
güzel kadın” etiketine ayarlandı. Çiller, modern kadın kimliği, zarafeti,
güzelliği, şıklığı ve mükemmel İngilizcesiyle muhataplarını etkilemeli,
kendisine hayran bırakmalıydı! Ziyaret öncesinde medya camiasında Çiller’in “Göreceksiniz, Başkan Clinton bana âşık
olacak” dediği şeklinde dedikodular dolaşıyordu.
İlk Beyaz Saray ziyareti,
dedikoduları güçlendiren anlatılarla tarihe geçti. Gecelemesi için Çiller’e Beyaz
Saray yerleşkesindeki Blair House’u tahsis eden Clinton, 45 dakika planlanan
görüşme süresini 2 saat 45 dakikaya çıkarınca, üstelik basın toplantısında
Çiller’in hediye ettiği kravatı boynuna takınca, hele bir de Çiller’i kapıya
kadar geçirip makam aracına bindirirken arkasından el sallayınca, medyamız
düğün bayram etti. Ortak gurur ve sevinç içinde manşetlere “Çiller, Clinton’ı büyüledi” diye başlık
atıldı. Hediye kravatın basın toplantısında Clinton’ın boynuna geçmesi,
Çiller’in güzelliği ve mükemmel İngilizcesiyle Amerikalıları büyülediği(!)
anlata anlata bitirilemedi. Beyaz Saray’ın sütunlu yolunda yürürken Clinton’ın hafifçe
Çiller’in sırtına dokunduğu da yazıldı. Daha Monica Lewinsky skandalı
patlamamıştı ama medyamız Başkan Clinton’daki seksapeliteyi keşfetmekte
gecikmemişti. Türk medyası, diplomasinin kurallarını ve ciddiyetini bir kenara
bırakıp, Sarışın Güzel Kadın’ı pazarlama yarışına girmişti. Ziyareti izleyen
yazarlar satır aralarında erotik dokundurmalardan kaçınmamışlardı. “Kimya
tuttu. Çiller sarışın ve güzel. Bizim köylü görünümlü erkek politikacılardan
farklı. Connecticut’ta kolejden arkadaş gibiler. Canı istediği zaman telefon
açıp ‘Hey Bill’ diyecek kadar yakınlar...” cümleleri birbirlerini tamamlıyordu.
Başbakan Çiller, Beyaz Saray’a
Türkiye-ABD ilişkilerini Güçlendirilmiş Ortaklık düzeyine çıkarma hedefiyle
girmişti ama Clinton, sadece Irak’a uygulanan ambargodan Türkiye’nin gördüğü
zarara mahsuben, boru hattında kalmış 90 milyon dolar tutarındaki petrolün
Türkiye’ye verilmesine razı olmuştu. Çiller, umduğunu bulamamıştı ama
medyamızın umurunda değildi. Önemli olan Çiller ile Clinton’ın Happy couple “Mutlu
çift” resmi vermesiydi.
Türk medyasının tarifsiz gurur ve
sevincine karşılık, Clinton-Çiller görüşmesi Amerikan medyasında yer bulamadı. New York Times iç sayfalarda küçük bir
haber olarak “Clinton Türk ziyaretçinin
yardım ricasını dinledi” şeklinde duyurdu. Basın toplantısını ise CNN
sadece Avrupa yayınlarına aldı; ABD’deki CNN izleyicilerinin haberi bile
olmadı. Amerikan lobi firmalarına akıtılan milyon dolarlar boşa gitmişti.
Giderse gitsin, nasıl olsa Türkiye vatandaşlarının cebinden çıkıyordu. Amerikan
medyası Çiller’i fark etmese de Clinton’ın mezun olduğu Georgetown Üniversitesi
fark etti, Çiller’e fahri doktora unvanı verdi. Çiller de üniversiteye 100 bin
dolar bağışladı. Kaz gelen yerden tavuk esirgenmezdi!
Ziyaretten iki hafta sonra ise
Amerikan Newsweek dergisi, Çiller’in
“Göreceksiniz, Başkan Clinton bana âşık
olacak” dediğini yazdı; ziyaret öncesindeki söylenti, dedikodu olmaktan
çıkıp gazete sayfalarına geçti. (Hürriyet,
2 Kasım 1993.)
Amerikan dergisinin bu ifşaatı
gerçekleşti mi gerçekleşmedi mi, şahsen bilmiyorum. Bildiğim bir şey varsa, o
da Tansu Çiller’in sıklaşan ziyaretlerinde Amerikalıların bile, Sarışın Güzel
Kadın’ın Saksafoncu Clinton’ı etkileme olasılığından korktuğudur. Amerikan ve
Türk medyasına da dedikodu malzemesi olmuştur bu olasılık.
Mesela Nisan 1994’te Amerika
yolcusuydu Çiller. Yolculuk öncesinde, Mart 1994 belediye seçiminde birinci
çıkan RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan’ın “Adil düzene geçiş kanlı mı olacak kansız mı? Buna millet karar verecek.”
konuşması büyük yankı uyandırmıştı. Çiller, Clinton ile görüşmesinde İslami
akımlara karşı destek istemiş, görüşmenin haberi “Ya biz ya şeriat” başlığıyla yankılanmıştı. (Hürriyet, 16 Nisan 1994.)
Sadece bir ay sonra bu kez
oğlunun okuldan mezuniyet töreni için Amerika’ya gitmişti Çiller. Amerika’da
milyonlarca dolarlık mal varlığı edindiği haberleri tam da bu tarihlerde ortalığa
saçılmıştı. Çiller, “Neden Amerika?
Nereden bu para?” sorularına bugüne değin yanıt vermedi. Amerika’daki mal
varlığını şehit ailelerine bağışlayacağını söyledi, sözünü tutmadı.
Çiller’in Amerika seyahatleri o
denli sıklaşmıştı ki, nihayet Amerikan medyası, “Aman, Çiller’i Clinton’a yaklaştırmayın” haberleri yapma ihtiyacı
duymuştu. Ertuğrul Özkök’ün aktardığı habere göre Amerikan Regardie’s dergisi, “Beyaz
Saray fısıltıları” başlığı altında, Başbakan Çiller’in Ankara’da ABD’li bir
yetkiliyle görüşürken eliyle dizini yokladığını yazdı. Yazının devamında şöyle
denildi: “Clinton’ın hafta sonu tatiline katılacak davetli listesinde bahse
gireriz Çiller yoktur. Yoksa bir kadın Başbakan’ın Başkan’ın dizine dokunup
yakın ilişkiden söz etmesi korkutucu bir diplomasiye yol açar. Washington’da
şimdi ‘Aman Çiller’i Clinton’a yaklaştırmayın’ esprisi yapılıyor.” (Hürriyet, 17 Aralık 1994.)
Bu dedikodular doğru muydu yalan
mıydı, şahsen bilemem. Bildiğim tek şey, Çiller’e Sarışın Güzel Kadın etiketini
yakıştıran (soldan dönme) Yavuz Gökmen’in Çiller’in bu tip vücut dilini
kullanmakta ustalaştığını, yani bir eliyle muhatabının elini kavrayıp diğer
eliyle dizine dokunduğunu çok sık yazdığı ve kitabında da anlattığıdır.
(Bakınız, Yavuz Gökmen, Sarışın Güzel Kadın,
Doğan Kitap, İstanbul 1999.)
Amerikan medyasının “Çiller’i Clinton’a yaklaştırmayın!” içerikli
haberi doğruydu ya da abartıydı ama, Nisan 1995’te Başbakan Tansu Çiller, bir
kez daha Beyaz Saray’daydı; bu ziyaret sırasında, Bill Clinton’ın eşi Hillary’nin
Oval Ofis’teki görüşmeyi camdan gözetlediği haberleri hayli sansasyona yol
açmıştı.
***
GÖZDEN DÜŞEN SARIŞIN
Amerika’ya uzanan dikenli aşk
yollarında Tansu Çiller başka ne marifetler sergiledi, karşılığını buldu mu
bulmadı mı, şahsen herkesin bildiğinden fazla bir şey bilmiyorum. En fazla, olan
bitene doğrudan tanıklık eden meslektaşlarımın anlattıklarını aktarabilirim.
İşte onlardan biri:
Türkiye, 17 Ağustos 1999
depreminin yaralarını sarma çabasındadır. Depremden üç ay sonra, ABD Başkanı
Bill Clinton Türkiye’dedir, Tansu Çiller ise sıradan muhalefet lideridir.
Clinton, TBMM’de konuşmuştur, ertesi gün deprem bölgesine gidecektir. Bundan
sonrası “Çiller’in uyanıklığı: Aynı
ceketi giydi” başlıklı haberde şöyle anlatılmıştır:
“DYP Genel Başkanı Tansu Çiller,
önceki gün TBMM Genel Kurulu’nda tarihi bir konuşma yapan ABD Başkanı Bill
Clinton’ın dikkatini çekebilmek için sessiz bir çaba harcadı. Çiller’in bu
çabası kıyafetine de yansıdı. Çiller Genel Kurul’a 1993'te Başbakanken Beyaz
Saray’da giydiği kıyafetin aynısıyla geldi. Kendisi için ayrılan yere değil,
Clinton’ın görebileceği ön sıralara oturdu. Gözlerini Clinton’dan bir saniye
bile ayırmadı.
Clinton sözlerini bitirip çıkışa
doğru yöneldiği anlarda Çiller de çoktan yerini terk etmişti. Salon’un bir
başka kapısına doğru hareketlenen Çiller’in bir süre Clinton’ın çıkışını
beklercesine merdivenlerde oyalanması dikkat çekti. Çiller’in salonu terk etmek
için seçtiği kapının Clinton’ın dışarı çıktığı kapının hemen yanı olması gözden
kaçmadı.
Clinton’ın TBMM kulisinde
oyalanması nedeniyle, beraberindeki milletvekilleriyle birlikte bir süre ABD
Başkanı’nı bekleyen Çiller, rötar uzayınca beklemekten vazgeçti ve TBMM’den
ayrıldı. Çiller, Çankaya Köşkü’ndeki Devlet Nişanı ödül töreni sırasında
Clinton’ın ‘Hi Tansu’ selamıyla yetinmek zorunda kaldı.
DYP lideri, TBMM’de olduğu gibi
uluslararası toplantılarda da Clinton’la görüşebilmek için büyük çaba harcadı.
Zaman zaman protokol kurallarını altüst etme pahasına Clinton’ın yanına giden
Çiller’in özellikle İsrail Başbakanı İzak Rabin’in cenaze töreninde ABD Başkanı’na
ulaşabilmek için önündeki pek çok devlet başkanı ve yabancı bürokratı geçerek
ilerlemesine ilişkin fotoğraflar uzun süre belleklerden silinmedi.” (Sabah, 17 Kasım 1999.)
Sarışın Güzel Kadın’ın Clinton
ile son rastlaşmada, “Hi Tansu” selamıyla yetinmesi, Amerikan başkanlarının
sağcı Türk liderlere ilgilerinin, sağcı işbirlikçinin bulunduğu konumdan dolayı
olmasının ifadesiydi.
***
Amerika sevdası, sol düşünceye,
emeğe ve barışa düşmanlıktır demiştik. Tansu Çiller’in ekonomiden sorumlu bakanlığı
ve başbakanlığı, ancak savaş zamanında rastlanabilecek yoksullaşma, enflasyon ve
yolsuzluk dönemi olarak tarihe geçti. Mehmet Ağar’ın “bin operasyon” olarak
adlandırdığı yargısız infazlar, Kürt vekillerin parlamentodan atılıp hapse
yollanması da Tansu Çiller döneminde vukubuldu. Devlet içindeki çeteleşme mafyalaşma
nihayet Susurluk’taki “kaza” ile kendini ele verdi. Tansu Çiller, profesyonel
katili “Devlet için kurşun atan da yiyen de bizim için şereflidir” diyerek
sahiplendi. Devletteki çürümenin, çeteleşmenin, yolsuzlukların hesabı ne yazık
ki sorulamadı. Çiller, iç siyasette ve bütün dış temaslarda “Ya biz ya şeriat” söylemiyle
destek istemesine karşın, iktidarı siyasal İslam’a teslim ederek, siyasi mevta
oldu.
Türk sağının ve İslam’ın Amerika
aşkı dizimiz, Büyük Ortadoğu Projesi’nin Eşbaşkanı bölümüyle devam edecek.
kalemine emeğine sağlık sevgiler
YanıtlaSil