MEHMETÇİK GAZETECİDEN MÜMİN GAZETECİYE
SETA ANDICININ ANALİZİ
Biz gazetecilerin başında
yeterince bela var. Kölece çalışma koşulları, sosyal güvence yokluğu, sendikasızlık,
işsizlik, sansür, patron baskısı, iktidar zulmü, hapislik, örgütlü mücadele
eksikliği…
Ahlak coğrafyasındaki negatif koordinatıyla
SETA (Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmalar Vakfı), gazetecilerin en taze baş
belalarından biri oldu.
SETA kendisine atfettiği düşünce
kuruluşu misyonuyla iktidarın ihtiyaç duyduğu konularda raporlar hazırlıyor. Şu
an koordinatörlüğünü Prof.
Dr. Burhanettin Duran yürütüyor. Tanıdık bir isim, Sabah gazetesinde köşesi var.
Anlaşılacağı üzere SETA (Louis
Althusser’in deyimiyle) AKP iktidarının ideolojik aygıtlarından biri. Malum, Karl
Marx’ın deyişiyle “Toplumdaki maddi
gücü yöneten sınıf, aynı zamanda entelektüel gücü de yönetir. Maddi üretim
araçlarını kendi tasarrufunda tutan sınıf aynı zamanda zihinsel üretim
araçları üzerinde de kontrole sahiptir.” SETA ve benzeri kuruluşlar da siyasal
İslamcı sermayenin AKP olarak somutlanan iktidar bloku adına ideoloji ve rıza
üretiyorlar; iktidarın “organik
entelektüel” gereksinmesini karşılıyorlar; hükümet politikalarını akademik
bir dille meşrulaştırmaya çalışıyorlar.
***
SETA’DAN MEDYA ANDICI
SETA bugüne değin “düşünce kuruluşu” misyonuyla 500’den
fazla rapor hazırlamış. ‘Uluslararası Medya Kuruluşlarının Türkiye
Uzantıları’ başlıklı son raporu öncekilerin hepsinden daha fazla ses
getirdi. Hepsinden fazla ses getirmesinin nedeni, BBC Türkçe, Deutsche Welle Türkçe, VOA (Amerika’nın
Sesi), Sputnik Türkiye, Independent Türkiye, CRI Türkiye ve Euronews Türkiye
gibi medya kuruluşlarını incelemesi ve bu mecralarda çalışan emekçileri listelemesi.
Raporda bu medya mecralarında 15
Temmuz darbe girişimi, PKK ile savaş ve HDP’li vekillerin tutuklanmaları, Türkiye’nin
Suriye politikası (Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonları), mega projeler
(Yavuz Sultan Selim Köprüsü ve İstanbul Hava Limanı) ve ekonomik dalgalanma
konulu haberler derlenmiş ve haber dili incelenmiş. İlgili haberlerin tamamı
değil, iktidarın hoşuna gitmeyen haberler elbette. Sonra bu haberleri üreten
gazetecilerin mesleki geçmişleri, daha önce çalıştıkları mecralar ve sosyal
medya paylaşımları tespit edilmiş. (SETAcılar bu tespit için -hiç utanmadan-
adı geçen kuruluşlardan personel listesi istemişler, liste verilmeyince
haberlerdeki imzalardan yola çıkarak 130 kadar gazeteciyi listelemişler.)
Burhanettin Duran, sunuş
yazısında raporun “yabancı basının Türkçe servisleri
aracılığıyla Türkiye’nin global alanda nasıl resmedildiğini ve bu medya
organlarının Türkiye algısı üzerinde nasıl bir siyasi iklimin etkili olduğunu
anlamayı amaçladığını” belirtmiş. Duran, rapor açıklandıktan sonra yapılan eleştirileri
yanıtlamak için kaleme aldığı yazısında da “Amacımız, ülkemizde faaliyet yürüten uluslararası medya kuruluşlarının
yayın politikalarını bilimsel olarak göz önüne sermekti” diyor. (Sabah, 12 Temmuz 2019.)
Raporun sahibi böyle iddia etse de, akademisyen
diliyle yazılmış 196 sayfalık rapor, bilimsel bir medya ve politika analizi
değil, düpedüz istihbarat metni olarak kaleme alınmış; adı geçen
mecralarda çalışan gazeteciler sözcüğün gerçek anlamıyla fişlenip ihbar
edilmişler. Esasen başlıktaki “uzantıları”
ifadesi, gazetecilerin SETA tarafından “beşinci
kol” sayıldığını gösteriyor ve ihbardan başka bir anlamı çağrıştırmıyor.
***
SETA ANDICINDA FİŞLENEN GAZETECİLER
Gazetecilerin sosyal medya
paylaşımlarından seçilen örnekler, SETA’nın kafasındaki ölçütü ve niyeti gözler
önüne seriyor:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan’a
hakaretten yargılanan Evrensel
gazetesi genel yayın yönetmeni Fatih Polat’ı savunan paylaşımları retweet
ederek tekrar dolaşıma sokmuştur.” (s:34)
“T24, Bianet, Evrensel,
Cumhuriyet, Diken, BirGün, DW Türkçe ve Sınır Tanımayan Gazeteciler gibi
hükümet karşıtı söylemleriyle ön plana çıkan mecraların haberlerine yer verdiği
görülmektedir. Türkiye’nin önemli toplumsal meselelerinden biri olan kadın
cinayetleri, kadına şiddet, kadın meclisleriyle ilgili de çokça paylaşım
yapmıştır. Bunun yanı sıra Demirtaş ve Öcalan ile ilgili paylaşımları dikkat
çekmektedir.” (s:36)
“…genellikle Cumhuriyet,
Evrensel, Gazete Duvar ve Sınır Tanımayan Gazeteciler’in (RSF Türkçe)
içeriklerine sosyal medya hesabında yer vermektedir. Haber içerikleri hükümetin
yolsuzluk yaptığı iddiaları, basın özgürlüğü ve işçi hakları üzerine yoğunlaşmıştır.
Araştırmacı-gazeteci olarak çalışan … spekülatif konular üzerinden hükümete
yönelik yaptığı suçlayıcı iddialarla dikkat çekmektedir.” (s:64)
“Paylaşımları ve yazılarına
dayanarak hükümete eleştirel bir çizgiye sahip olduğu ve CHP’yi
de AK Parti karşısında yeterince güçlü bir muhalefet partisi olarak görmediği
söylenebilir.” (s:71)
“Sosyal medya hesabı
incelendiğinde Türkiye’de basın özgürlüğünün olmadığına yönelik Twitter
paylaşımlarının mevcut olduğu görülmüştür.” (s:72)
“Türkiye’de basın özgürlüğü ve insan hakları konusunda
zafiyet olduğunu iddia eden paylaşımlarda bulunmaktadır. Cumhurbaşkanına
hakaret suçlamasıyla yargılanan gazetecilerin açıklamalarına bu minvalde sıkça
yer vermiştir. HDP’li milletvekillerinin devlet baskısına uğradıklarını iddia
ettikleri çeşitli tweetleri retweet etmesi dikkat çekmektedir.” (s:74)
“Twitter paylaşımları ve haberlerinden hükümet karşıtı
bir profile sahip olduğu anlaşılmaktadır. Birçok paylaşımında doğrudan Binali
Yıldırım ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı suçlamaktadır. Türkiye’de
basın özgürlüğü ve adalet sistemi hakkında oldukça eleştirel bir bakış açısına
sahip olduğu anlaşılmaktadır. AK Parti’nin 24 Haziran seçimleri öncesi öne
sürdüğü seçim vaatleriyle 11 Şubat 2019’da bile dalga geçen paylaşımlar
yapmaktadır. Kıraathanelerde kek ve çay dağıtımı konusunu İran’ın 40. yıl
kutlamaları üzerinden dahi hatırlatarak ‘kek mühim…’ tweetiyle her iki tarafı
da kinayeli bir dille yermiştir.” (s:74)
“Bu çelişki ...’nin düşünce özgürlüğünü herkes
için bir hak olarak görmekten uzak olduğunu ve hükümete yönelik eleştirilerinde
samimi olmadığını göstermektedir.” (s:94)
“Twitter hesabından Necmettin Erbakan, Ahmet
Kaya gibi toplumun farklı kesimlerini temsil eden kişiler için başsağlığı
dilekleri iletmiştir. (…) Türkiye’de toplumsal kutuplaşma olduğundan kurum ve
kişilerin toplumsal erozyona uğradığından zaman zaman şikayetçi olan
paylaşımlarda bulunmuştur.” (s:176)
“Twitter hesabında BirGün’ü ve Marksizmi desteklediğine
dair paylaşımları mevcuttur.” (s:184)
“Zaman zaman hükümeti uyguladığı
ekonomi politikaları nedeniyle eleştirmekte ve bu eleştirilerini faiz gibi
konular bağlamında daha çok İslami temellere dayandırmaktadır.” (s:185)
Özetle, SETA raportörlerinin tek
ölçütleri var: muhafazakâr sermayenin ve siyasal İslam’ın AKP olarak somutlanan
iktidar blokuna yandaş olup olmamak. Bu ölçüte göre, açık kaynak ve sosyal ağ
analizi yutturmacasıyla, kim ne paylaşmış, hangi medya mecralarına ve hangi siyasi
oluşumlara yakınlık duyuyor, daha önce nerelerde çalışmış, Twitter’da kimleri takip
ediyor, kimlerin mesajlarını retweet etmiş? Bütün bunlar istihbaratçı titizliğiyle
saptanmış. İktidarın hoşuna gitmeyen habercilere nasıl “beşinci kol, casus,
ajan, hain” yaftası vurulur, hemen hepsi daha önce çalıştıkları yerlerden iktidar
baskısı nedeniyle kovulmuş hainler nasıl oluyor da hâlâ gazetecilik yapıyorlar sorularının
yanıtı niteliğinde bir fişleme ve ihbar raporu çıkmış ortaya.
***
SETA ANDICINDA YABANCI MEDYA
Aynı ölçüt, incelenen medya
mecraları için de geçerli. Rapor ‘Uluslararası Medya Kuruluşlarının Türkiye
Uzantıları’ başlığını taşıyor; amacı, Türkiye’de faaliyet yürüten
uluslararası medya kuruluşlarının yayın politikalarını bilimsel olarak göz
önüne sermek. Amaç masumane görünüyor ama içerik hiç de masum görünmüyor. Türkiye’de
faaliyet gösteren uluslararası medya kuruluşları mercek altına alınırken de medya
etik ilkelerine göre değil, AKP iktidar blokuna destek verip vermediklerine
göre seçim ve inceleme yapılmış. Yukarıda sıralandığı üzere BBC Türkçe, Deutsche
Welle Türkçe, VOA (Amerika’nın
Sesi), Sputnik Türkiye, Independent Türkiye, CRI Türkiye ve Euronews Türkiye
incelenmiş ama örneğin CNN, FOX, Bloomberg, Rudaw, Al Jazeera Türk, Reuters,
El-Şark El-Evsat, Mehr görmezlikten gelinmiş.
İncelenen medya mecralarındaki
haberlerin de tümü değil, iktidarın hoşuna gitmeyen, eleştirel nitelikli
haberler mercek altına alınmış. Bu mecralara ilişkin değerlendirmeler de, tek
tek gazeteciler için yapılan değerlendirmelere paralel, yani ihbar niteliğinde.
Bir iki örnek bile, SETAcıların dürüst bir inceleme yapmak yerine hedef
gösterici bir seçim yaptıklarını gözler önüne sermeye yetiyor.
“Yaşanan kur dalgalanması
yalnızca Ankara’ya yönelik olumsuz eleştiriler ekseninde aktarılmıştır.” (s:29)
“Haberler her ne kadar bu krizin
sorumlusu olarak doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı işaret etmese de yorumlarına
başvurduğu kişiler aracılığıyla Türkiye yönetiminin krize neden olduğunu
aktarmıştır.” (s:142)
“YouTube hesabını aktif olarak kullanan yayın
organı Mehmet Ali Alabora, Barbaros Şansal, Tolga Savacı gibi hükümet
karşıtlığıyla tanınan kişilerin röportajlarına yer vermiştir.” (s:83)
“Özellikle BirGün,
Cumhuriyet ve Evrensel gazetelerinin analitik bir
tavırdan öte refleksif bir şekilde hükümete yönelik muhalif tepkilerinin DW
Türkçe’ye sirayet ettiği görülmektedir.” (s:79)
SETA raporunda mercek altına
alınan mecralardan sadece CRI Türk’ten (Çin Uluslararası Radyosu Türkiye)
olumlu söz edildiği görülüyor: “Haber dili olarak değerlendirildiğinde CRI Türk’ün ele
alınan konu başlıklarında hem hükümetin hem de hükümet karşıtı kesimlerin
düşüncelerini aktarmaya çalıştığı ancak diğer yayın kuruluşlarının düzenli ve
sürekli olarak hükümet karşıtı bir politika ekseninde haber ürettiği
gözlemlenmiştir.” (s:193)
***
YABANCI MEDYA
NEDEN MUTEBER?
AKP iktidar blokuna gözü kapalı destek vermedikleri
için listelenen mecralarla ilgili olarak raporun girişinde, şöyle bir tespit yapılmış:
“AK Parti ile başlayan sıçrayış dönemi dünya kamuoyunun gözlerini
Türkiye’ye çevirmiştir. Sonrasında yaşanan Gezi Parkı Şiddet Eylemleri ve 15
Temmuz darbe girişimi Türkiye iç siyasetine olan ilgiye ivme kazandırmıştır.
Birçok uluslararası medya organı –başta Doğan Medya’ya ait mecralar olmak
üzere– Türkiye’deki hükümet karşıtı medya organlarıyla iş birliği yapmıştır. Doğan Medya Grubu’nun Demirören Holding’e
satılmasından sonra ise uluslararası medya organlarının Türkiye uzantılı haber
mecralarında fark edilir bir haber artışı gerçekleşmiştir.” (s:10)
Bu saptama, adı geçen mecraların
mercek altına alınmasına niçin ihtiyaç duyulduğunun itirafı olması bakımından
raporun kilit cümlesi niteliğinde. Bu mecralardaki haber trafiğinin arttığı
kabul ve itiraf edildiğine göre, “Haber
trafiğindeki artışın kaynağı nedir?” sorusu önem kazanır ve “bilimsel” incelemeyle
bu artışın nedenlerini araştırmakla başlanması gerekir ama SETA’nın raporunda bu
sorunun yanıtı yok. Yanıt sayılabilecek tek paragraf olarak, kapitalizm
döneminde uluslararası ilişkilerde kamu diplomasisin önem kazandığı ve
devletlerin kamu yayıncılığına yöneldikleri, kamu diplomasisinin Soğuk Savaş
döneminde propaganda olarak uygulandığı, küreselleşme döneminde ise devletlerin
yumuşak gücünü temsil ettiği söyleniyor. Paragrafın devamında uluslararası medyanın
da Soğuk Savaş döneminde devlet merkezli propaganda amacına hizmet ettiği,
küreselleşme döneminde ise “uluslararası
kamuoyu için ortak bir bilgi havuzu oluşturma ve bu bilgileri dağıtım görevi
üstlendiği” belirtiliyor. (s:10)
Kilit soruya SETAcıların yanıtı bundan
ibaret. “Emperyalist yayın” demeye
getirmişler ama diyememişler. Hepsi de devletler arası anlaşmalarla faaliyet
gösterdiklerinden “emperyalist dış güçlerin yayın organları” diyememişler olsa
gerek. Böyle diyemeyince en kolay ama en ahlak dışı yola sapmışlar, sosyal medya
paylaşımlarına varana kadar gazetecileri fişleyip ihbar etmişler. İhbar
ederken, gazetecilerin geçmişte de iktidara karşıt yayın organlarında
çalıştıklarını döne döne vurgulamayı ihmal etmemişler: “Mecranın bünyesinde çalıştırdığı personellerin
geçmişte çalıştığı ağlara bakıldığında ise neredeyse tüm çalışanlarının daha
önce mevcut hükümete karşı eleştirel tonda haber üreten mecralarda çalışmış olması
dikkat çekmektedir. Çalışanların network haritasına bakıldığında BirGün, Cumhuriyet, Hürriyet, Radikal, CNN Türk, NTV, Star, Habertürk, Aljazeera Türk ve TRT’nin bu
haritada bulunduğu görülmektedir.” (s:102)
Kilit soruya SETAcıların
vermekten kaçındıkları yanıt sır değil. Bu yanıta geçmeden önce hatırlatmalı
ki, bugün SETAcıların emperyalist propaganda aygıtı gibi gösterdikleri yabancı
medya “uzantıları” AKP iktidarının ilk on yılında övgü dolu haber ve yorumlar
yayımlıyorlardı; AKP’yi Müslüman demokrat ve ılımlı İslam etiketiyle İslam dünyasına
pazarlıyorlardı.
(Bu vesileyle geçerken belirtelim;
ister yerli ve milli isterse yabancı ve gayrimilli, medyada gerçekler piyasa
tanrılarının çizdiği sınırlar içerisinde temsil edilir. Geniş bilgi için
DÖRDÜNCÜ ORDU MEDYA adlı kitabımıza bakılabilir.)
Adı geçen medya mecralarındaki
haber trafiğinin neden arttığı sorusunun yanıtı sır değil. Haber trafiği arttı,
çünkü siyasal İslamcı iktidar nispeten laik karakterli ana akım medyayı
çökertti; kamu bankalarından açtığı kredilerle yandaşlarına peşkeş çekti, medyanın
yüzde 95’ini kendi uzantısı haline getirdi; dördüncü güç geleneği zaten zayıf
olan medyanın habercilik refleksini köreltti.
İktidar medyayı tek sesli hale
getirdikçe, muhalif medya çalışanlarını hapse attıkça, ana akım medyanın
habercilerini ve yazarlarını işten attırdıkça gazetecilik açığı olağanüstü
büyüdü. Böyle olunca habere ve eleştirel yorumlara talep arttı; talep dijital
medya ve “Uluslararası Medya Kuruluşlarının Türkiye Uzantıları” tarafından
karşılandı. SETA raporunda da ihbar ve itiraf edildiği üzere, uluslararası
medya kuruluşları alternatif haber ve yorum talebini karşılamak için Türkçe
servislerini çökertilen eski ana akım medyadan kovulmuş gazetecilerle tahkim
ettiler. AKP uzantısı medyanın yorumcu diye ekranlara çıkardığı, köşe
yazdırdığı embeddet polemikçilerin karşısına sosyal medya yorumcuları ve
yurttaş gazetecileri çıktı.
Sonuçta AKP iktidarı Türkiye
medyasının yüzde 95’ini elinde tutuyor ama gerek iç kamuoyu gerekse
uluslararası kamuoyu yüzde 95’e değil, SETAcıların “ana akım
dışında radikal ve marjinal” dedikleri yüzde 5’e itibar ediyor. AKP iktidarının “yerli
ve milli” söylemiyle yeniden yapılandırdığı medya haberden uzaklaştıkça, halk Türkiye’de
olan biteni sosyal medyadan, “marjinalleşen” yüzde 5’ten ve yabancı medyanın
uzantılarından öğrenmeye çalışıyor. SETA esnafı ise egemen AKP medyasının neden inandırıcı
olamadığını araştırmak yerine halkın kulak verdiği gazetecileri fişleyip ihbar ediyor.
SETA raporu medyanın yüzde 95’ine hükmedip inandırıcılığını yitirmenin,
marjinalleşmenin öyküsü, itirafı ve çaresizliğidir aslında!
***
ETİK FUKARASI RAPORUN TUTARSIZLIĞI
Bilimsel araştırma adı altında gazetecileri
“beşinci kol, casus, ajan, hain” diye yaftalayıp ihbar etmenin ahlaki bir yönü olamaz.
Böyle bir raporda ciddiyet, dürüstlük ve tutarlılık aramak boşunadır. Nitekim
SETAcılar da raporlarını hazırlarken ne dürüst olmuşlar ne de tutarlı.
Örneğin, raporun hemen her
sayfasında yabancı medyanın Türkiye ‘uzantıları’ tek sesli olmakla, sadece
muhalefet kanadına yer vermekle suçlanıyor. Raporun sonuç bölümünde bile aynen
şöyle deniliyor: “Türkiye’de
yayın yapan yabancı medya organlarının tamamına yakını tek sesli bir profil çizmektedir.
Medya organlarının ilan ettikleri yayın ilkeleri doğrultusunda tarafsız ve çok
sesli bir haber aktarım dili geliştirmeleri gerekmektedir. (…) İncelenen
mecraların tek sesliliğini kırması için çalışan profilini çeşitlendirmesi ve
toplumun farklı kesimlerini yansıtan kişilere bünyesinde yer vermesi
gerekmektedir.” (s:195)
SETA böyle iddia etmesine ve
önermesine karşılık, kamu yayıncısı sıfatıyla çok sesli olması zorunlu TRT
dahil Türkiye medyasının neredeyse tamamının tek sesli yayın yaptığını, muhalefete
kapalı olduğunu görmezden geliyor. Öyle bir tek seslilik ki, manşetlerde
başlıklar aynı; köşe yazıları çoğu zaman ortak başlık ve içerikle sayfaya
yerleştiriliyor; ekranlarda matruşka benzeri polemikçiler birbirleriyle çene
yarıştırıyorlar…
Rapor içeriği itibariyle de çok ciddi
mantık hataları ve çelişkiler barındırıyor. Örneğin şöyle bir saptama yapmışlar:
“BBC Türkçe dolar
kurunun değişimini yorum yapmadan haber olarak geçtiği gibi kamuoyunu olumsuz
yönde etkileyecek haberler de paylaşmış, doların yükselişini uzun soluklu bir
ekonomik krizin habercisi olarak sunmuştur.”
“Haberlerde yer verilen yorumlarda ise krizin aşılsa
da kalıcı izler bırakacağı belirtilmiştir.”
Burada haberin yorumsuz aktarıldığı,
yani doğruluğu kabul ediliyor; buna karşılık, ‘kamuoyunu olumsuz yönde
etkileyecek haberler’ ifadesiyle sansür öneriliyor. Bu mantığa göre,
kamuoyunun olumsuz etkilenmemesi için ekonomik krizle ilgili haberler paylaşılmamalı,
doların değerlenmesi “uzun soluklu bir ekonomik krizin habercisi olarak”
sunulmamalı. Kriz aşılsa da kalıcı izler bırakacağı şeklinde yorumlara yer
verilmemeli.
SETA’nın en küçük bir eleştiri
yöneltmediği AKP medyası tam da böyle yapıyor zaten. Haber vermiyor. Kriz yok, geçici
bir türbülans var, dolardaki artış uzun soluklu bir krizin habercisi değil. Dış
güçlerin tüm saldırılarına karşın ekonomi sağlam, dünya Türkiye’nin mega
projelerini kıskanıyor. Çalışana emekliye, işçiye köylüye memura esnafa işverene
müjde üstüne müjde. İşsizlik yok. Yolsuzluk ve nepotizm yok. Kadın cinayetleri
takdiri ilahi. Çocuk istismarları abartılmamalı. Şehitler ölmez vatan bölünmez…
***
RAPOR CEHALETLE
DE MALUL
Rapor SETA esnafının sadece kötü niyetini,
tutarsızlığını, akademik namus ve etik fukaralığını değil, yer yer cehaletini
de gözler önüne seriyor. Örneğin Independent
Türkçe’ye katkıda bulunan bir akademisyeni fişlerken şöyle bir cümle
kurmuşlar: “Sık sık Gazete Duvar’ın haberlerini paylaştığı ve özellikle
Demirtaş’ın tutukluluğuyla ilgili eleştirilerde bulunarak AİHM’in verdiği
beraat kararını desteklediği görülmüştür. (s:185)
AİHM’nin ceza mahkemesi
olmadığını, beraat veya mahkûmiyet kararı vermediğini asgari hukuk bilgisi olan
herkes bilir ama akademisyen
kılıklı SETA esnafı galiba asgari hukuk bilgisinden de yoksun. Kurdukları
cümle dilbilgisi açısından da sorunlu. Bir mahkeme kararı beğenilir veya
beğenilmeyip eleştirilebilir ama desteklemek neyin nesi?
SETA esnafının ihbarnamesinde etik
fukaralığına, tutarsızlığa, cehalete dair benzer nice örnek var. Bu kadarı
yeter!
***
SETA RAPORU GAYRİMEŞRUDUR
Yinelemek uygun düşerse, SETA raporu medyanın yüzde
95’ine hükmedip inandırıcılığını yitirmenin, marjinalleşmenin öyküsü, itirafı
ve çaresizliğidir aslında.
SETAcıların raporu gazeteciliği
suç saymakta, haberciliği yadsımaktadır. Çünkü SETA esnafı sermayenin halifesine
paranın padişahına biat etmişlerdir. Bu yüzden medya etiğinden, akademik
namustan nasipsizdirler; halkı nesnel gerçeğin haberinden yoksun bırakmaya, göz
boyamaya dayalı “yerli ve milli” soslu totaliter faşist bir zihniyetle sakatlanmışlardır.
Din istismarıyla takviyeli totaliter faşist siyasi kültür, “fikri hür, irfanı
hür, vicdanı hür” bireylere düşmandır, insanların vicdanlarını ve akıllarını
üst iradeye teslim etmelerini bekler. Totaliter faşist kafa, gazeteciden de
yaşanan nesnel gerçeğe değil üst iradeye sadakat bekler. Dün sözüm ona laik
sermaye iktidarları dönemindeki andıçlarla habercilerin Mehmetçik Gazeteci olmaları isteniyordu; bugün siyasal İslamcı
sermaye iktidarı döneminde SETA ihbarnamesiyle Müm’in Gazeteci olmaları isteniyor.
SETA raporu çok zalimce
hazırlanmış bir ihbar rapordur; haberciliği suç saydığı, gazetecileri suçun faili
olarak fişlediği için gayrimeşrudur.
Piyasanın tanrılarına, sermayenin
halifesine, paranın padişahına biat etmeyen, meslek namusuna halel getirmeyen,
sermayenin değil emeğin barış ve demokrasinin habercisi gazetecilere selam
olsun!
Emeğine sağlık Rahmi kardeşim. Abdülhamit'in sansürcülüğü tarihimizde meşhurdur. Görülüyor ki Abdülhamit sansürcülüğü yüzyıl sonra tekrar hortlayarak ülkemize geri dönmüştür. SETA denen iktidarın vakfı da, sansürcülüğün muhabirliğini yapmaktadır.
YanıtlaSilTeşekkür ederim Cevdet. Çok selam.
Sil