Atatürk büstlerine anıtlarına saldırı, Atatürk’e hakaret fiillerinde artış mı var, bana mı öyle geliyor? Gün aşırı olmasa da hafta geçmiyor ki, Atatürk’e saldırı veya hakaret haberi gelmesin.
Saldıranlar veya hakaret edenler haberden habere değişiyor. Hemen her meslekten insanlar, lise veya üniversite öğrencisi ergenler yetişkinler, siyasetçiler, tarikat mensubu meczuplar, 657 sayılı kanundan zıkkımlanan diyanet evliyaları...
Şahsen, (gazeteci deyimiyle) haber değeri göremiyorum bu saldırı ve hakaretlerde. Eskilerin ifadesiyle vaka-i adiye bu olaylar. İlk kez de olmuyor. Atatürk’ün sağlığında bile nice hakaretler edildi. İstiklal Harbi’ne birlikte başladığı en yakın arkadaşları bile (Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele) Atatürk’e çokça muhabbet beslemiyorlardı. Nihayet Adnan Menderes iktidarı döneminde, 31 Temmuz 1951 tarihinde yürürlüğe giren 5816 sayılı yasa ile Atatürk’e hakaret ve saldırı, suç sayıldı; hakaret edenlerin üç yıla kadar, heykel ve büstlerine saldıranların beş yıla kadar hapis cezasına çarptırılmaları hükmü getirildi. Kanun hâlâ yürürlükte.
***
Atatürk’ü koruma kanunu çıkarıldı da durdu mu hakaret ve saldırılar? Ne gezer! Bu kanun sonrasında da hakaret ve saldırıların ardı arkası gelmedi. Öyle ki, devletin bugünkü başı bile bir tarihte “iki tane ayyaş” diyerek kendince aşağıladı Atatürk’ü ve İsmet İnönü’yü. Devletin başı değilken de, Anıtkabir’deki saygı duruşunu “sap gibi ayakta durmak” diye nitelemişti.
Tabii baştan kokan balık veya imam cemaat etkileşimi. Devletin başı böyle derse müritleri ondan geri kalmazlar. Biri kalkar Atatürk anıtını devirmeye çalışır, bir diğeri büstünü kirletir, bir başkası Atatürk resmini orasına burasına sürter, 657 sayılı kanundan zıkkımlanan evliyaların reisi de titreyen sesiyle nefretini kusar, üstü kapalı ifadelerle Atatürk’ü zemmeder.
Dediğim gibi vaka-i adiye bunlar, haber değeri yok. Ama son günlerde önce sosyal medyaya sonra ekranlara ve gazete sayfalarına düşen söylentinin haber değeri tartışılmaz.
***
Kuleli ve Harp Okulu mezunlarının vhatsapp devre gruplarında paylaşılan iletilere ve Sözcü’den Saygı Öztürk’ün haberleştirdiğine göre:
İstanbul Tuzla’daki Piyade Okulu’nda 10 Kasım Atatürk’ü anma töreninde, tarikat bağlantılı bir grup teğmen yakalarına Atatürk resmini takmayı reddetmiş, bu teğmenlerden biri Atatürk resmini buruşturup yere atmış. “Ben Atatürk’ün askeri yönünü beğeniyorum ancak cumhuriyet sonrası yaptıklarına katılmıyorum” demiş. Diğer bir grup teğmen Atatürk resminin buruşturulup yere atılmasına tepki göstermiş; aynı günün akşamı bu elemanın kaldığı odanın kapısına Atatürk resmi asmışlar. Atatürk’ü sevmeyen teğmen, kapısına asılan resmi yırtmış. Bunun üzerine arbede çıkmış, dışarıdan jandarma ve polis müdahale etmiş. Olay, Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan tarafından soru önergesiyle TBMM’ye taşınmış. Milli Savunma Bakanlığı, “dezenformasyon” demiş. İdari ve adli tahkikat sürüyormuş...Kara Harp Okulu mezuniyet töreninde de benzer bir kutuplaşma yaşanmış. Tören programına göre, dereceye giren bir kız teğmenin diplomasını Diyanet İşleri Başkanı verecekmiş. Kız teğmen, tören provalarında buna tepki gösterince, tarikatçı öğrencilerin tacizine uğramış. Tarikatçı öğrenciler “Şeriata giden yol engellenemez” diye slogan atmışlar; Atatürkçü öğrenciler, “Türkiye laiktir laik kalacaktır” diye karşılık vermişler.
***
Milli Savunma Bakanlığı “dezenformasyon” diyerek üstünü örtmeye çalışsa da, bu söylentilerin doğruluğuna kaniyim. Hep söyleyegeldiğim üzere, Türk Silahlı Kuvvetleri ne denli toplumdan soyutlanırsa soyutlansın, kışla sınırları dışında ne oluyorsa kışla içinde karşılığını bulur.
12 Eylül faşizminin sıkıyönetim mahkemesindeki savunmamda ve KIŞLADA solKIRIM, SU UYUR HULUSİ AKAR başlıklı kitaplarımda anlattığım üzere, biz de Harp Okulu öğrencisiyken, toplumdaki kutuplaşmayı aynen yaşıyorduk. 1977 yılı ekim ayında Kara Harp Okulu subay taburundaydık. Tabur gazinosunda çıkan ülkücü-devrimci kavgası üzerine Genelkurmay Başkanı Orgeneral Semih Sancar, devremizi toptan atmak üzere okula geldi. Ancak kös kös geri döndü. Devremiz, 1978 Ağustos ayında teğmen çıktı. Mezuniyet öncesinde tabur komutanı Kurmay Yarbay Hilmi Cengiz, “Teğmen oluyorsunuz ama yüzbaşı olamayacaksınız” dedi. Nitekim, ben dahil çoğumuz yüzbaşı olamadık, 12 Eylül faşizmi döneminde ordudan atıldık; atılmayıp yüzbaşı ve daha üst rütbelere erişen devre arkadaşlarımız da mutlu bir meslek hayatı süremediler. 78’li olmak böyle bir şeydi.
***
Dediğim gibi, “sivil” toplumda her meslekten ve sınıftan insanların, meczupların, siyasetçilerin, 657 sayılı kanundan iaşeli “evliya”ların “modernleşme devrimcisi” Atatürk’ü aşağılamalarının, hakaret etmelerinin haber değeri yok. Ama, Atatürk’ü “ebedi başkomutan” olarak tabulaştırmış kurumun, yani TSK’nin içinde benzer tepkiler geliyorsa durup düşünmeli.
TSK’nin en yüksek rütbeli askeri olarak Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, Mustafa Kemal Atatürk’ü “firavun” diye nitelendiren şeriatçı yazar Nuri Pakdil’i ziyaret etmiş, aşktan edebiyattan hatta Fenerbahçe’den sohbet etmişlerdi.
Beş yıl önce, 2018’de yani, Kara Harp Okulu’nda “cumayı hangi tarikatın imamı kıldıracak” kavgası çıktığına ilişkin haberler, TBMM’de bir milletvekili tarafından basın toplantısıyla duyurulmuştu.
Bugün de TSK'de Atatürk kavgaları...
Bu anda, hamasetten ve habasetten uzak olarak,
Atatürk eleştiriden azade midir?
Atatürk’ü koruma kanununa ihtiyaç var mıdır?
Atatürk demokrat mıdır, diktatör müdür, nasıl bir devrimcidir?
Bu sorular ve yanıtları ayrı yazı konularıdır.
Elbette Atatürk eleştiriden azade değildir. Gerektiğinde ben soldan eleştiriyorum. Sağdan ümmetçi pencereden bakanlar sadece hakaret ediyorlar; çünkü sağda ümmetçi pencerede Atatürk’ü bilimsel çerçevede eleştirmeye yeterli vicdan, entelektüel birikim ve donanım yok.
Atatürk’ün tarihsel kişiliğinin özel bir yasa ile koruma gerektirmediği kanısındayım. Böyle derken düşünüyorum da;
Atatürk’ün resmini yakasına takmayan, dahası buruşturup atan teğmen, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik benzer bir eylem koysaydı, kendisini nerede bulurdu?
Turgut Özal 1989’da Cumhurbaşkanı olduğunda “Alışamadım” diye telgraf çekince TSK’den atılan Teğmen Murat Şeref Baba şu an nerededir, hali nicedir?
Maalesef geldiğimiz nokta bu. Bunların ağababaları da Vahdettin e hain diyen, Osmanlı yı eleştiren Tunç Soyeri yargılama cüreti gösteriyorlar. Atatürk e sığınmaya gerek yok. Vahdettin haindir. Esas onu vatansever gösterenleri yargılamak lazım.
YanıtlaSilTeşekkür ederim Metin Hasançebi. Çok selam.
SilKalemine emeğine sağlık kardeşim sevgiler
YanıtlaSil