21 Mart 2015 Cumartesi

CUMHURBAŞKANI’NI KANDIRAN ALLAH’TAN BULSUN!


Reisicumhur Recep Bey, Harp Akademileri Komutanlığı'nı ziyareti sırasında erkânıharp zabitlerine içini dökmüş. Ergenekon ve Balyoz davaları için dertleşirken, “Kurumlarımızın içinde örgütlenmiş bir yapının yürüttüğü kumpasa maruz kaldık, aldatıldık” demiş.
Silah arkadaşlarının (ve arada bir genelkurmay başkanının) ellerine kelepçe vurulmasını seyretmiş erkânıharp zabitleri ne düşünmüşlerdir bilemem. Şahsen ve bizatihi kanaatim odur ki, Reisicumhur Recep Bey “aldatıldık” derken samimi davranmıştır.
Recep Bey samimi konuşmuştur. Zira bildiğim kadarıyla Müslüman adamdır. Müslüman adam kimsenin kötülüğünü istemez. Ayriyeten hep samimidir, halk tabiriyle delisi dışında bir insandır Recep Bey. Aklındakini eğip bükmeden olduğu gibi ifşa eder. Üstüne üstlük çok saf ve temiz yüreklidir. Saf ve temiz yürekli olduğu için de rahatlıkla dolduruşa getirilebilir, aldatılabilir. O yüzden “Paşalar ve subaylar içeri tıkılırken aldandık” derken doğruyu söylediğine inanıyorum; muhalefet baykuşlarının “Aklın başına yeni mi geldi!” yollu azarlamalarına itibar etmiyorum.
***

Tabii daha önce de pek çok kez kandırılmış olması aklımı kurcalamıyor değil. Öyle çok aldatıldı ki, hangi birini saymalı?
Mesela, 2003 yılında hükümeti kurar kurmaz Amerikan keferesiyle birlikte Müslüman komşu Irak’ın üzerine çullanmaya kalktı. Çok vahim bir hataydı. Allah’tan harp tezkeresi Meclis İç Tüzüğü engeline takıldı da, ehli saliple birlikte Müslüman kanı dökmek günahının kıyısından döndük! Şahsen bu hadisede Recep Bey’i o sinsi bakışlı George Dabılyu Bush’un kandırdığını sanıyorum.
Kraker yerken boğulmaktan zar zor kurtulduğuna bakmayın, ne hinoğlu hindir o Dabılyu Bush! Bizim saf ve temiz yürekli Recep Bey’i Irak seferine razı etmek için ne diller dökmüş ne paralar vaat etmişti. Recep Beyi, Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanı olduğuna bile inandırmıştı kâfir!
Dedim ya Recep Bey’in ilk aldanması değil. Suriye politikasında da feci şekilde aldatıldı. Birkaç hafta içinde Şam’da Emevi Camii’nde fetih namazı kılacağına inandırdılar. Dolduruşa getirip aldatan kim? Bir fikrim yok aslında. Söylemek gibi olmasın, devrin Hariciye Nazırı Ahmet Bey’den kuşkulanıyorum. Stratejik Sığlık, pardon Stratejik Derinlik kitabını okudum da, hamasetle aklını bu denli bozmuş bir akademisyeni değil Hariciye Nazırı ve akabinde Sadrazam yapmak, sıradan bir araştırma şirketinde bile iş vermem vallahi. Recep Bey, rical zevatı diye etrafına topladığı kimselere çok dikkat etmeli hem de çoook!
İyi niyetini ve temiz kalpliliğini istismar edip Recep Bey’i öyle çok aldattılar ki!
Gezi Direnişi için aldattılar, “Çapulcular Vandallar” dedirttiler.
Merkez Bankası Başkanı’na kılıç sallaması için aldattılar.
Kabataş rezaletinde aldattılar.
Alın teri helal kazancını evinde istif etmesi için aldattılar.
Muammer, Egemen, Zafer konusunda aldattılar.
Ayakkabı kutularında milyon dolar saklayan müdür konusunda aldattılar.
Dünya lideri olduğuna, diğer ülke liderlerinin kendisini kıskandığına inandırdılar.
Dünya lideri ne kelime, “Allah’ın bütün vasıflarını taşıyan lider” olduğuna bile inandırdılar.
Aldattılar da aldattılar…
Yakında Kürt Meselesinde Çözüm Süreci’nde “Sayın Öcalan bizi kandırdı” da diyebilir.
Ondan sonra efendime söyliyim kim bilir hangi mevzuda kim tarafından kandırılacaktır?
***

Peki koskoca Başvekil, koskoca Reisicumhur nasıl oluyor da bu kadar kolay kandırılabiliyor?
Valla psikolog değilim psikiyatr değilim. Recep Bey’in nasıl olup da bu kadar kolay kandırılabildiği konusunda fikir beyan edemem. En fazla diyebilirim ki, saf ve temiz yürekli olduğu için kolayca kafaya alınabiliyor. Böyle bir insanı istismar etmeyecek kaç kişi çıkar dersiniz?
Ama insaflı olmak lazım efendim. Recep Bey tarihte kandırılan ilk lider değil ki!
Hatırlatmak gibi olmasın, Yüce Allah’ın ilk peygamberi Âdem Babamız bile Şeytan’ın kışkırttığı Havva Ana tarafından kandırılınca ceza olarak cennetten kovuldu.
Hatırlayın lütfen, memleketimin ilk kadın Sadrazamı Tansu Hanım’ı milli dolandırıcı Selçuk Parsadan çarpmış ve tahsisatı mestureden kopardığı hatırı sayılır bir miktarı barlarda pavyonlarda çar çur etmişti.
Teşbihte hata olmaz, ecdattan Kanuni Sultan Süleyman’ı bile, hükümdarlığa en layık oğulları Mustafa ve Bayezid’i katletmesi için zevci Hürrem Hatun ve Sadrazam kehleli Rüstem aldattılar?
***

Sonra (benzetmek gibi olmasın) yine ecdattan Sultan İbrahim Han, Allah O’ndan razı olsun!
İlmi liyakatleri kuşkulu tarihçilerin iğvasına uyup siz O’nu “Deli İbrahim” diye biliyorsunuz ama 12 ciltlik Türkiye Tarihi’nin müellifi merhum Yılmaz Öztuna ve Reşat Ekrem Koçu ve dahi Alman tarihçi Hammer şahidimdir ki, zinhar deli değildi.
Risalenin bu anında biraz duralım efendim.
Tarihçi kılıklı psikolojik harp erbabına bakılırsa merhum Halife ve Padişah Sultan İbrahim Han sakalına inci dizdirmiş, sarayın havuzundaki balıklara para atmış filan. Sakalına inci dizdirse ne olacak balıklara sikke ikram etse ne olacak. Bu dedikoduları ciddiye alıp merhuma “deli” sıfatını yapıştıran tarihçiler devrin Şeyhülislam’ı Karaçelebizade Abdülaziz Efendi’nin Zeyl-i Ravzatu’l-Ebrar’ını esas almışlardır ki, Abdülaziz Efendi’nin Sultan İbrahim Han’ın katlinden sorumlu olduğunu, kendini temize çıkarmak için risalesinde kinle böyle iftiralar attığını bilmekte fayda vardır.
Hâlbuki İbrahim Han öyle hafif akıllı değildi. Gençliğinde üç kardeşinin ağabeyi Padişah Dördüncü Murat Han tarafından boğdurulmasına tanık olmuş, sarayda hapsedildiği kafeste her gün cellât bekleye bekleye sinirleri yıpranmıştı. Üstüne üstlük müzmin baş ağrısından mustaripti. Fevri hareketleri müzmin baş ağrısından ileri geliyordu. Lakin tarihçilerin atıkları iftiranın aksine “deli” değildi, şuur bozukluğuyla alakası yoktu. Öyle ki, o devir yeniden incelense, Sultan İbrahim Han’dan özür dileneceği ve itibarının iade edileceği muhakkaktır. Sultan İbrahim’in aşırı gözüken hareketlerinin daha aşırısını yapan birçok hükümdar vardır; haklı olarak “deli” lakabıyla tarihe geçmişlerdir. Mesela Deli Petro filan...
Yıllar süren korku ve baş ağrısına rağmen, cülus merasiminde “El-hamdü’li’laahi yâ Rab ki, benim gibi za’if kulunu bu makama lâyık gördün. Ya Rab, eyyâmımda ümmeti hoş-hâl eyle ve birbirimizden hoş-nûd eyle!” diye dua etmiştir ki, Osmanlı tarihinde ilk meşrutiyet fikri sayılabilir. Zira halife padişahlar ümmete değil sadece Allah’a karşı sorumluydular ve sadece Allah’a hesap verirlerdi.
Korku ve baş ağrısı Veliaht Şehzade İbrahim’in cinsî kudretini de menfi istikamette etkilemişti. Cinsî kudretini padişah olduktan sonra meşhur Cinci Hoca’nın telkinleriyle kazandı, hafakan illetinden kurtuldu. Ondan sonra tut tutabilirsen; gecede birkaç cariye az geliyordu vallahi. 
Doğrudur, Halife Sultan İbrahim Han da Recep Bey gibi fevriydi, tepkilerinde aşırıya kaçtığı oluyordu. Mesela padişahlığının 7’nci senesiydi galiba, etrafını saran dalkavukların yellemesiyle artık kendisine her fikir ve ilhamın Cenâb-ı Hak’tan geldiğine inanmaya başlamıştı. O inanç ve kışkırtmalar arasında bir gün Girit Serdarı Kaptan-ı Derya Vezir Yusuf Paşa’yı çağırıp, kış ortasında sefere çıkmasını ve Girit’in fethini tamamlamasını emretti. Yusuf Paşa kış ortasında donanmayı sefere çıkarmanın makul olmayacağını izah etmeye başlamıştı ki sözünü bitiremeden Sultan İbrahim Han, Girit Serdarı’nı cellâtlara teslim etti. Cellâtlar işini bitirir bitirmez Halife Sultan pişman oldu, (aynı zamanda 4 yaşındaki kızıyla nişanladığı) Yusuf Paşa’nın cansız bedenine kapandı; “Ne güzel kırmızı elma gibi yanakları varmış, yazık ki kıydım” diye ağladı. (Tarihin tozlu sahifelerinde bu malumatı okurken, Recep Bey’in de bazı kubbealtı vezirlerini tokatladığı iddialarını hatırlıyorum ister istemez.)
İbrahim Han iktidara ortak etmediği validesi Kösem Sultan’ın ve ocak ağalarının isyanı neticesinde tahttan indirildi. Lakin isyancıların zulmünden yaka silken İstanbul halkı İbrahim Han’ı yeniden tahta çıkarmak içün hareketlenince, tahttan indirildikten 10 gün sonra boğularak şehîd edildi. Öyle ki meşhur cellât Kara Ali Ağa Sultan İbrahim’e kement atmaya yanaşmamış, Sadrazam Koca Mehmed Paşa asâ ile sopalayınca cihan padişahını idam etmeye razı olmuştu.
***

Diyeceğim odur ki, Allah esirgesin benzetmek gibi olmasın, Recep Bey’in sadrazamlık ve başkanlık serencamını düşündüğümde aklıma ilk gelen Sultan İbrahim Han’ın serencamı oluyor. Tarihte Sultan İbrahim Han kadar saf, etrafı dalkavuk ve menfaatperestlerle çevrili, aldatılan halife sultan pek azdır. Samimiyeti ve temiz yürekliliğiyle temayüz etmiş Reisicumhur Recep Bey de etrafını saran dalkavuklar tarafından kandırılan ilk lider değildir. Bazı hususlarda kandırıldıysa insaf ile muamele etmek, saflığına temiz yürekliliğine vermek lazımdır. Hem beşer şaşar, düşmez kalkmaz bir Allah değil mi efendim!
Recep Bey’in neden bu kadar saf, fevri olduğu hususunda bir de çocukluğunda yaşadığı söylenen bir hadise geliyor aklıma. Psikiyatr Cemal Dindar Bey’in anlattığına göre, çocukken komşu Müşerref Hanım, minik Recep’i küfretmesi için kandırmış sonra da merhum babası Ahmet Efendi’ye gammazlamış. Ahmet Reis de minik Tayyip’i ceza niyetine tavana asmış, babasının gazabından dayısı kurtarmış. Babası öfkelendiğinde Tayyipçik hemen ayakkabılarını öpüp kendisini affettirirmiş. Acaba, bugünkü fevri hareketleri ve öfkesinin menşeinde çocukluğundaki bu korkutucu tecrübenin tesiri olabilir mi? Hani, psikiyatrlar ve psikanalistler bazı aşırı hallerde çocukluğu didik didik ediyorlar ya. Doğru ya da değil, aklıma geldi işte.
Bir merakım da, bunca aldatılan Tayyip Bey de milleti aldatıyor mu?
Neyse bu konuya girmeyelim.
Bugünlerde A330’a davet edilmeyi bekliyorum, aman kulağına gitmesin!

Reisicumhurumuzun ömrüne sıhhatine ve ikbaline duacıyım efendim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder