17 Haziran 2015 Çarşamba

DEMİREL'Lİ BİR ANI

             “AZİZ NESİN CİNAYETİNİN FAİLLERİ YAKALANDI MI?”                   
Henüz Madımak katliamı olmamış. Madımak katliamına dört ay var. Aziz Nesin hayatta ama, hakkında ölüm fetvası çıkmış. “Cuma” isimli bir dergi, fetvayı kapaktan duyuruyor. Aziz Nesin koruma altına alınmadığı gibi silah ruhsatı başvurusu da sümenaltı ediliyor. Uğur Mumcu öldürüleli bir ay ancak olmuş.
Tarih: 28 Şubat 1993
Yer: Başbakanlık
Konu: Başbakan Süleyman Demirel’in aylık olağan basın toplantısı.
Başbakan son bir aylık icraatını anlatmış, sıra soru yanıt bölümüne gelmiş.
Başbakan’a sorular, bir süredir artık yazılı olarak önceden veriliyor.
Başbakan soruları yanıtlamaktan yana hayli cömert, hiçbir soruyu geri çevirmiyor. Önce soruyu okuyor, sonra yanıtını veriyor.
Gündeme ve Uğur Mumcu cinayetine ilişkin soruları yanıtladıktan sonra Başbakan Demirel, sona sakladığı soruyu okuyor:
ANKA Ajansı’ndan Rahmi Yıldırım. (Sayın Başbakan, gelecek basın toplantılarınızın birinde muhtemelen ‘Aziz Nesin cinayetinin failleri yakalandı mı?’ diye sormak durumunda kalacağız) diye bir soru var.”
Sorudan rahatsızlığını belli eden Başbakan’dan yanıt:
Valla, fevkalade üzer beni. Ağzınızdaki lafı yel alsın. Tedirgin olmaya gerek yok. Bir cinayet şebekesinin bulunduğu mâlum. Böyle bir şeyi düşünmek bile akıldan geçmez. Siz düşünmezsiniz; ama ya böyle bir şey olursa? Bu faraziyeden hareketle ne tedbir bulabilirsiniz, ne çare? Herkes hukuk sisteminin güvencesi altındadır. Onun için falancayı hedef gösterir gibi bir soruyu yakışıklı bulmadım.”
Yanıt bu kadar ve Başbakan kalkmaya hazırlanıyor. Soru sahibi gazeteci el kaldırarak, “Sorumun tümünü yanıtlamadınız Sayın Başbakan” diye üsteliyor, sorusunu, Başbakan’ın okumadığı sorularla birlikte yineliyor:
Aziz Nesin’in öldürülmesi için açık çağrı yapılıyor. Bu tehditler karşısında ünlü yazar devletçe koruma altına alındı mı? İran kaynaklı tehditler konusunda İran hükümetinin dikkati çekildi mi?”
Başbakan Demirel hayli sinirli. Manevi evladı Devlet Bakanı Cavit Çağlar, gazeteciye kin ve nefret dolu bir bakış gönderiyor. İçişleri Bakanı İsmet Sezgin de gazeteciye hayli sitemkâr bakıyor. Başbakan Demirel, son sözlerini söylüyor:
Her ikisine de cevap verme imkânım yok. Filanca adamı korumaya alın diye ben tayin etmiyorum. Güvenlik makamları bir değerlendirme yapmış ve mutlaka gereğine tevessül etmişlerdir. Yalnız, gelecek hafta öldürülürse size ne soralım diyemezsiniz. İnsanın kaderinden de beni sorumlu tutmayın! Türkiye’de her cinayetten hükümet sorumlu olursa işin içinden çıkılmaz. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok. Cinayet işlenmişse canisi vardır. Canisini bulur götürürsünüz. Cinayet işlenmemesi için tedbir alınır. Almıştır güvenlik makamları. Daha ilerisini söyletmeyin. Devlet görevlilerinin birçoğuna her gün tehdit mektupları geliyor. Burada durayım. Daha ilerisini söyletmeyin!”
Basın toplantısı bitti. Ertesi gün gazeteler, Başbakan’la gazetecinin tartışmasını ayrı bir haber yaptılar. Bu tartışmanın etkisi oldu mu olmadı mı bilinmez, Aziz Nesin’e silah ruhsatı ve koruma görevlisi verildi. Aziz Nesin iki yıl daha yaşadı. Bu sorudan sonra gazetecinin işyerinde ne gibi bir sıkıntıyla karşılaştığı ise önemli değil. Şu kadar ki, gazeteci haberi yazmak için ajansa döndüğünde Başbakanlık Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü'nün ajansa aboneliği iptal ettiğini öğreniyor. Dolayısıyla ajans yöneticilerinin suratı asık, gazeteciye soğuk davranıyorlar...
Bugün ise “dostları”, Hrant’ın can derdine düştüğünü öldürüldükten sonra köşelerine ekranlara taşıyorlar. Bir de ölüsünün üzerinden entelektüel rant devşirme ahlaksızlığı içindeler.
Hrant cinayeti mukadder değildi. Koruma altına alınması için gazetecilerin yazmalarına, Başbakan’a çıtlatmalarına da gerek yoktu. Başbakan kendiliğinden tedbir alabilirdi; ama almadı. O da, “Koruma talep etmemiş ki” mazeretine sığındı.
Başbakan başka türlü de konuşabilirdi. Katilin “Cuma namazını kıldıktan sonra vurdum” sözlerine, ilk sorgudan sonra cebindeki bayrağı öpmesine takılıp, “Bana ‘Müslümanlar ve milliyetçiler cinayet işliyor’ dedirtemezsiniz” savunmasına da geçebilirdi.
Hrant cinayeti durduk yerde işlenmedi.
Hrant’ın katilleri yukarıda sayılanlarla mı sınırlı?
Türkiye, Hrant’ın öldürülmesiyle kalbine saplanan zehirli hançerin farkında mı?
Türkiye, Hrant(lar)’ı yitirmekle neleri tükettiğini duyumsayacak mı?


"HRANT’IN KATİLLERİ VE DOSTLARI" başlıklı yazı içinde
26 Ocak 2007

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder