Alman gazeteci Udo Ulfkotte’nin
kaleme aldığı Satılmış Gazeteciler* adlı
kitaptan söz ediyorduk. Kitapta anlatılan Almanya’ya özgü “satılmış gazetecilik” deneyimlerine bütün ülkelerde
rastlanabileceğini kaydetmiş; “Türk
medyasında satılmış gazeteciler yok mudur?” diye sormuştuk.
Satılmış gazetecilik demek,
sermaye sınıfı ve siyasetinin gazeteciliği demek. Eh, bu alanda Türkiye’nin
gazetecileri, medya patronları, Alman meslektaşlarını suya götürür susuz
getirir.
Medya patronlarından başlayalım. Almanya’da
gazete patronları Cumhurbaşkanı’na veya Başbakan’a ilanı aşk edebilir mi? Udo, kitabında böyle
bir şeyden söz etmiyor. Ya Türkiye’de? Daha beş ay önceydi. Ne diyordu Star
Medya Yayıncılık patronu Ethem:
- Tayyip Erdoğan’ın dürüstlüğünü, yiğitliğini gördüm, gördükçe de âşık
oldum. Solculuk dönemimde Mevlana ile Şems’in arasındaki aşka anlam
veremiyordum. Tanıdıktan sonra gördüm ki, böyle bir ilahi aşk iki erkek
arasında olabiliyor.
Ne demeli bu aşka? Allah tamamına
erdirsin, amin!
Ethem böyle de öteki medya
patronları farklı mı? Elbette farklı değiller. En fazla, sevgililer arasındaki
aşk ve nefret gidip gelmelerinden söz edilebilir.
***
Medyanın patronu siyasetin
patronuna ilanı aşk eder de astronomik maaşlı yanaşması geri durur mu? Elbette
geri durmaz. Beş altı yıl öncesine kadar siyasetin patronuna etmedik laf
bırakmayan çifte tabancalı jöleli leşker, bugün “Erdoğan benim Atam’dır” diyor ve son mermisini harcayana kadar
kimsenin Erdoğan’a dokunamayacağını sallayıp duruyor.
Tanıdınız değil mi bu çifte
tabancalı Yiğit’i.
Çifte tabancalı başka bir yiğit
de iki yıl önce Gezi Direnişi sırasında kaleme aldığı yazının başlığında “Başbakan’a secde bile ederim” diyordu.
Alnı secdeli bu leşkeri de
tanıdınız değil mi? Hani şu Altaylı olanı var ya, işte o!
Berlin ordaysa arşiv burada. Udo
Ulfkotte, Alman medyasında biat ettiği siyaset patronuna böylesine sevdalı
medya yöneticisi göstersin, biz de görelim.
***
Patronu, astronomik maaşlı
yöneticisi, köşe yazarı böyle de, parya mertebesindeki muhabir takımı farklı
mı? Değil tabii. Muhabir takımı da patronu ve yöneticisi kadar piyasa tanrısına
ve siyasetin patronuna sevdalıdır. Eh, balık baştan kokar diye boşuna
dememişler.
Udo kitabında anlatıyor ki,
ZDF’nin muhabiri vasıflı baterist Udo van Kampen, 2014 yazında bir basın
toplantısında doğum günü için Başbakan Angela Merkel’e serenat mırıldanmış. Fakat
diğer gazeteciler şarkıya katılmamışlar. Şarkıya katılmadıkları gibi açmışlar
ağızlarını yummuşlar gözlerini: “Gazeteci
böyle bir şey yapmaz. Gazeteci gözlemcidir, katılımcı değil. Politikacıya çok
yakın olan birinin artık onun hakkında ya da uzmanlık konusunda haber yapmaması
gerekir, aksi halde inanılırlığı ve tarafsızlığı kaybolur…”
Alman gazeteciler de ne kadar
hassaslarmış! Şunun şurasında bir muhabir, Başbakan’ın doğum gününde şarkı
söylemiş. Ne var bunda yani! Mesele Başbakan’ın doğum gününü kutlamak ise,
bizim muhabirler dünyada rakipsizdirler. Biliyorsunuz Recep Tayyip Han’ın doğum
günü 26 Şubat’tır. Her sene bu kutlu günde gazete sayfalarında ekranlarda,
Recep Tayyip Han’ın dünyayı şereflendirmesini kutlamak için muhabirlerin nasıl
canla başla çalıştıklarına dair haberler çıkar. Muhabirler nerede olursa olsun,
karada havada denizde, bu ulvi günü kutlamayı ihmal etmezler. Mesela iki yıl önceki
doğum günü uçak yolculuğuna rastlamıştı. Recep Bey’e uçakta iki ayrı doğum günü
pastası sunulmuştu. Biri Başbakanlık personelinden, diğeri gazetecilerden.
Pastalardan biri sadeydi, diğerinde Türkiye ve Fenerbahçe bayrakları vardı.
Recep Bey, bayrak aşkı nedeniyle bayraklı pastaya kıyamamış, sade pastayı
kesmiş; doğum günü şenliği, burçlar konulu sohbetle renklenmişti.
***
Bizde muharrir ve muhabir takımı,
siyasetin patronuna yaranmak için doğum günü pastası ikram etmekle yetinmez;
başka ülkelerde değil gazetecilerin, şeytanın bile aklına gelmeyecek
şirinlikler yapar. İki yıl önce bir bayram günüydü. Recep Tayyip Han, her
bayram olduğu gibi cami çıkışında naklen yayında milletin bayramını kutluyordu.
İşte tam o anda, TGRT muhabiri kızcağız, “Anne
ve babamızla bayramlaşamadık. Ben ilk sizinle bayramlaşmak ve bayram harçlığımı
da babamın yerine sizden almak istiyorum” diye atılmıştı. Kızcağızın
şirinliği üzerine patlayan kahkahalar ekranlar aracılığıyla tüm memlekete
yayılmıştı. Recep Tayyip Han da, mağrur mu mağrur, “Şimdi çok param yoksa ne yapacağım!” diye nazlanmıştı. Neyse ki,
200 lira harçlık verip sevindirmişti muhabiri.
Kızcağız harçlığı alırken Recep Tayyip Han’ın elini öpmüş müydü, Recep
Bey de “El öpenlerin çok olsun yavrum”
diye mukabele etmiş miydi, hatırlamıyorum doğrusu.
***
El öpmek dedim de, hatırladım.
Bizde el etek öpmek kadim bir gelenektir. En çok da devlet ve siyaset
büyüklerinin eli öpülür. Çok gerilere gitmeye gerek yok. On yıl önce vefat eden
gazeteci Yılmaz Çetiner, “Nefes Nefese
Bir Ömür” adlı kitabında, devrin siyaset büyüğü İsmet Paşa’nın elini
öptüğünü anlatıyor. Meğer İsmet Paşa da, hoşuna gitmeyen bir soruyla
karşılaştığında, muhabirin kulağını çekermiş, hem de canını acıtacak biçimde.
Yine de insaflıymış, kulak çekmekle kalırmış, işten attırmazmış.
Tabii medya tarihimizde el öpen
tek kişi değil Yılmaz Çetiner. Devir 12 Eylül devriydi. Devletin başında o
malum Paşa vardı. Gazeteciler Cemiyeti’nin başında da şeyh-ül muharririn
lakaplı Burhan Felek. Malum Paşa 60, Burhan Felek 90 yaşındaydı. Malum Paşa
Cemiyet’i ziyaret ettiğinde Burhan Felek, oğlu yaşındaki darbeci Paşa’nın elini
öpmüş; malum Paşa, babası yaşındaki adama elini öptürmekten utanmamıştı.
Laf aramızda Malum Paşa’nın elini
öpen çaylak muhabirlerden biri de sonradan Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin
başkanlığına kadar yükselmişti; şimdilerde nerededir derseniz, Radyo Televizyon
Üst Kurulu üyesi.
Yine laf aramızda, sadece siyaset
ve devlet büyüklerinin eli öpülmez, eşleri hanımefendilerin de eli öpülür,
doğum günleri kutlanır. Merhum Başbakan ve Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın eşi
Semra Hanımefendi için doğum günü partisi düzenleyip el öpen gazeteciler
kimlerdi? Yaşlılık işte, şu an hatırlayamıyorum! Hatırladığımda söylerim.
Söz buraya gelmişken, Recep
Tayyip Han için doğum günü pastası sunan muhabir ve muharrir taifesi,
refikaları Emine Hanım için de doğum günü şenliği düzenliyorlar mı, bilmiyorum
doğrusu.
Ya işte böyle. Bizde siyaset ve
piyasa ilahlarına alenen sevdalanmak, el etek öpmek, muharrir ve muhabir
takımının kadim geleneğidir. Öyle basın toplantısında Başbakan’a şarkı söylemek
yetmez bizim muharrir ve muhabir takımına. Satılmış
Gazeteciler kitabının yazarı Alman gazeteci, ülkesinde böyle bir geleneği
göstersin, biz de görelim...
Satılmış Gazeteciler babında söz
tükenmez. Yeri geldikçe yazarız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder