16 Kasım 2015 Pazartesi

TÜRKİYE’DE SATILMIŞ GAZETECİLER VAR MIDIR?

Alman gazeteci Udo Ulfkotte’nin kaleme aldığı Satılmış Gazeteciler* adlı kitaptan söz ediyorduk. Kitapta anlatılan Almanya’ya özgü “satılmış gazetecilik” deneyimlerine bütün ülkelerde rastlanabileceğini kaydetmiş; “Türk medyasında satılmış gazeteciler yok mudur?” diye sormuştuk.
Satılmış gazetecilik demek, sermaye sınıfı ve siyasetinin gazeteciliği demek. Eh, bu alanda Türkiye’nin gazetecileri, medya patronları, Alman meslektaşlarını suya götürür susuz getirir.
Medya patronlarından başlayalım. Almanya’da gazete patronları Cumhurbaşkanı’na veya Başbakan’a  ilanı aşk edebilir mi? Udo, kitabında böyle bir şeyden söz etmiyor. Ya Türkiye’de? Daha beş ay önceydi. Ne diyordu Star Medya Yayıncılık patronu Ethem:
- Tayyip Erdoğan’ın dürüstlüğünü, yiğitliğini gördüm, gördükçe de âşık oldum. Solculuk dönemimde Mevlana ile Şems’in arasındaki aşka anlam veremiyordum. Tanıdıktan sonra gördüm ki,  böyle bir ilahi aşk iki erkek arasında olabiliyor.
Ne demeli bu aşka? Allah tamamına erdirsin, amin!
Ethem böyle de öteki medya patronları farklı mı? Elbette farklı değiller. En fazla, sevgililer arasındaki aşk ve nefret gidip gelmelerinden söz edilebilir.
***

Medyanın patronu siyasetin patronuna ilanı aşk eder de astronomik maaşlı yanaşması geri durur mu? Elbette geri durmaz. Beş altı yıl öncesine kadar siyasetin patronuna etmedik laf bırakmayan çifte tabancalı jöleli leşker, bugün “Erdoğan benim Atam’dır” diyor ve son mermisini harcayana kadar kimsenin Erdoğan’a dokunamayacağını sallayıp duruyor.
Tanıdınız değil mi bu çifte tabancalı Yiğit’i.
Çifte tabancalı başka bir yiğit de iki yıl önce Gezi Direnişi sırasında kaleme aldığı yazının başlığında “Başbakan’a secde bile ederim” diyordu.
Alnı secdeli bu leşkeri de tanıdınız değil mi? Hani şu Altaylı olanı var ya, işte o!
Berlin ordaysa arşiv burada. Udo Ulfkotte, Alman medyasında biat ettiği siyaset patronuna böylesine sevdalı medya yöneticisi göstersin, biz de görelim.
***

Patronu, astronomik maaşlı yöneticisi, köşe yazarı böyle de, parya mertebesindeki muhabir takımı farklı mı? Değil tabii. Muhabir takımı da patronu ve yöneticisi kadar piyasa tanrısına ve siyasetin patronuna sevdalıdır. Eh, balık baştan kokar diye boşuna dememişler.
Udo kitabında anlatıyor ki, ZDF’nin muhabiri vasıflı baterist Udo van Kampen, 2014 yazında bir basın toplantısında doğum günü için Başbakan Angela Merkel’e serenat mırıldanmış. Fakat diğer gazeteciler şarkıya katılmamışlar. Şarkıya katılmadıkları gibi açmışlar ağızlarını yummuşlar gözlerini: “Gazeteci böyle bir şey yapmaz. Gazeteci gözlemcidir, katılımcı değil. Politikacıya çok yakın olan birinin artık onun hakkında ya da uzmanlık konusunda haber yapmaması gerekir, aksi halde inanılırlığı ve tarafsızlığı kaybolur…
Alman gazeteciler de ne kadar hassaslarmış! Şunun şurasında bir muhabir, Başbakan’ın doğum gününde şarkı söylemiş. Ne var bunda yani! Mesele Başbakan’ın doğum gününü kutlamak ise, bizim muhabirler dünyada rakipsizdirler. Biliyorsunuz Recep Tayyip Han’ın doğum günü 26 Şubat’tır. Her sene bu kutlu günde gazete sayfalarında ekranlarda, Recep Tayyip Han’ın dünyayı şereflendirmesini kutlamak için muhabirlerin nasıl canla başla çalıştıklarına dair haberler çıkar. Muhabirler nerede olursa olsun, karada havada denizde, bu ulvi günü kutlamayı ihmal etmezler. Mesela iki yıl önceki doğum günü uçak yolculuğuna rastlamıştı. Recep Bey’e uçakta iki ayrı doğum günü pastası sunulmuştu. Biri Başbakanlık personelinden, diğeri gazetecilerden. Pastalardan biri sadeydi, diğerinde Türkiye ve Fenerbahçe bayrakları vardı. Recep Bey, bayrak aşkı nedeniyle bayraklı pastaya kıyamamış, sade pastayı kesmiş; doğum günü şenliği, burçlar konulu sohbetle renklenmişti.
***

Bizde muharrir ve muhabir takımı, siyasetin patronuna yaranmak için doğum günü pastası ikram etmekle yetinmez; başka ülkelerde değil gazetecilerin, şeytanın bile aklına gelmeyecek şirinlikler yapar. İki yıl önce bir bayram günüydü. Recep Tayyip Han, her bayram olduğu gibi cami çıkışında naklen yayında milletin bayramını kutluyordu. İşte tam o anda, TGRT muhabiri kızcağız, “Anne ve babamızla bayramlaşamadık. Ben ilk sizinle bayramlaşmak ve bayram harçlığımı da babamın yerine sizden almak istiyorum” diye atılmıştı. Kızcağızın şirinliği üzerine patlayan kahkahalar ekranlar aracılığıyla tüm memlekete yayılmıştı. Recep Tayyip Han da, mağrur mu mağrur, “Şimdi çok param yoksa ne yapacağım!” diye nazlanmıştı. Neyse ki, 200 lira harçlık verip sevindirmişti muhabiri.  Kızcağız harçlığı alırken Recep Tayyip Han’ın elini öpmüş müydü, Recep Bey de “El öpenlerin çok olsun yavrum” diye mukabele etmiş miydi, hatırlamıyorum doğrusu.
***

El öpmek dedim de, hatırladım. Bizde el etek öpmek kadim bir gelenektir. En çok da devlet ve siyaset büyüklerinin eli öpülür. Çok gerilere gitmeye gerek yok. On yıl önce vefat eden gazeteci Yılmaz Çetiner, “Nefes Nefese Bir Ömür” adlı kitabında, devrin siyaset büyüğü İsmet Paşa’nın elini öptüğünü anlatıyor. Meğer İsmet Paşa da, hoşuna gitmeyen bir soruyla karşılaştığında, muhabirin kulağını çekermiş, hem de canını acıtacak biçimde. Yine de insaflıymış, kulak çekmekle kalırmış, işten attırmazmış.
Tabii medya tarihimizde el öpen tek kişi değil Yılmaz Çetiner. Devir 12 Eylül devriydi. Devletin başında o malum Paşa vardı. Gazeteciler Cemiyeti’nin başında da şeyh-ül muharririn lakaplı Burhan Felek. Malum Paşa 60, Burhan Felek 90 yaşındaydı. Malum Paşa Cemiyet’i ziyaret ettiğinde Burhan Felek, oğlu yaşındaki darbeci Paşa’nın elini öpmüş; malum Paşa, babası yaşındaki adama elini öptürmekten utanmamıştı.
Laf aramızda Malum Paşa’nın elini öpen çaylak muhabirlerden biri de sonradan Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin başkanlığına kadar yükselmişti; şimdilerde nerededir derseniz, Radyo Televizyon Üst Kurulu üyesi.
Yine laf aramızda, sadece siyaset ve devlet büyüklerinin eli öpülmez, eşleri hanımefendilerin de eli öpülür, doğum günleri kutlanır. Merhum Başbakan ve Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın eşi Semra Hanımefendi için doğum günü partisi düzenleyip el öpen gazeteciler kimlerdi? Yaşlılık işte, şu an hatırlayamıyorum! Hatırladığımda söylerim.
Söz buraya gelmişken, Recep Tayyip Han için doğum günü pastası sunan muhabir ve muharrir taifesi, refikaları Emine Hanım için de doğum günü şenliği düzenliyorlar mı, bilmiyorum doğrusu.
Ya işte böyle. Bizde siyaset ve piyasa ilahlarına alenen sevdalanmak, el etek öpmek, muharrir ve muhabir takımının kadim geleneğidir. Öyle basın toplantısında Başbakan’a şarkı söylemek yetmez bizim muharrir ve muhabir takımına. Satılmış Gazeteciler kitabının yazarı Alman gazeteci, ülkesinde böyle bir geleneği göstersin, biz de görelim...
Satılmış Gazeteciler babında söz tükenmez. Yeri geldikçe yazarız.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder