Memleketin yüklü gündeminde öne
çıkma şansı bulamadı.
İstanbul, Ankara, İzmir ve öteki
illerde sahte içki faciasında ölenlerin sayısı 30’u geçmiş.
Tam on yıl önce de aynı facia
yaşanmıştı.
O facia üzerine kaleme alınmış
yazıdır.
ÇİLİNGİR SOFRASINA SABOTAJ
Ehli keyfin sofrası çilingir
sofrası olarak biliniyor.
Çilingir sofralarında anlatılan
bir efsaneye göre, bu deyim Osmanlı döneminden kalmış. Osmanlı sarayında
padişaha sunulacak yemeği önceden tadan görevlilere, Farsça bir sözcükle çeşnigir
deniyor. Çeşnigirin tadına bakacağı yemekler küçük tabaklarda önüne geliyor.
İşte tadımlık yemeklerin bulunduğu bu sofraya çeşnigir sofrası deniyor.
Rakı sofraları da küçük
tabaklarda -karın doyurmalık değil- tadımlık mezelerden oluştuğu için, önceleri
çeşnigir sofrası olarak adlandırılmış. Sonraları bu deyimin yerini çilingir
sofrası almış.
Başka bir efsaneye göre ise,
çilingir sofrası deyiminin mezelerin tadımlık olmasıyla pek ilgisi yok. Deyimin
kökeni rakının marifetinde gizli. Rakı masasında insanın sır kapıları birer
birer açılır, insanlar yüzlerindeki maskeyi atarak kendileri olurlar, yani
kendi özlerini gerçek kişiliklerini ortaya sererler. İşte rakı, bir çilingir
marifetiyle insanın kişiliğini sergilemesini sağladığı için rakı içilen
sofralara da çilingir sofrası denir.
Şahsen, rakının insanın gizli dünyasının
kapılarını çilingir gibi açtığı efsanesini daha gerçekçi ve sevimli buluyorum.
Çünkü, ayık sohbetlerde uygulanan sansür, çilingir sofralarındaki sohbetlerde
ikinci üçüncü kadehten sonra etkisini yitirir, sohbet samimileşir.
Ayıkken sahip olunan önyargı,
sevgisizlik ve öfke kadehler boşaldıkça kaybolur; çilingir sofraları demokratik
ve sansürsüz bir foruma, hatta daha ileri bir deyişle toplu terapi seanslarına
dönüşür. Bu yüzden şair Metin Eloğlu,
rakıya “Şişede durduğu gibi durmaz ki kafir / tutar insana yaşamayı sevdirir”
diye kaside yazar.
Rakının bu çilingir marifetinden
olsa gerek, sofrada ilk kadehler “İçelim açılalım güzelleşelim” temennisiyle
tokuşturulur.
***
Çilingir sofralarında hüzün var
Çilingir sofrasına “İçelim açılalım güzelleşelim”
temennisiyle oturulsa da, sahte rakı faciasından bu yana artık pek öyle değil.
Sahte rakıya gerçek yaşamları kaptıranların sayısı bir haftada 25’e ulaşınca,
çilingir sofralarının dilek ve temennileri hayli değişti.
Değişen dilek, temenni ve
davranış kalıplarını Günaydın gazetesinden Hakan Köksal ve Utku Gürtunca
derlemişler. (Günaydın, 4 Mart 2005)
İki kafadarın tespitlerine göre,
gerçek rakı dolu ilk kadehler
kaldırılırken, “Haydi beyler hoş
geldiniz” denirdi. Sahte rakıdan bu yana artık ilk kadehlerde “Hakkınızı helal edin” deniyor.
Çilingir sofralarındaki değişim
sadece bu kadar değil. Gerçek rakı içilirken, hoş geldin faslından sonra, “İçelim güzelleşelim” denirdi. Sahte
rakıdan bu yana artık sofra ehli, “İçelim
helalleşelim” temennisinde bulunuyor.
Gerçek rakı içilirken “En kötü günümüz böyle olsun” denir.
Sahte rakıda ise en son gün olacağı hemen hemen kesindir.
Gerçek rakı, içene keyif verir.
Sahte rakının olduğu sofrada ise içenin
hayatı bir film şeridi gibi gözlerinin önünden akıp gider.
Gerçek rakıya su katıldığında
beyazlaşır. Sahte rakıda ise beyazlaşan rakı değildir, içenin yüzü bembeyaz
olur.
Gerçek rakı adamı en fazla
küfelik yapar. Sahte rakı ise adamı tabutluk yapar.
Kadehteki rakı gerçekse kadeh boşaldığında
garson, “Tazeleyim mi abi?” diye
sorar. Sahte rakıda ise sorulacak soru, “Hangi
yakınınızı arayalım abi?” sorusudur.
Gerçek rakı içilirken, masaların
arasında çiğ köfteci ya da buzlu bademci dolaşır. Sahte rakıda ise masaların
arasında dolaşan satıcı, “İrmik helvanıza fıstık ister misiniz?” diye sorar.
Özetle, sahte rakıyla ilgili her
anlatımın sonunda ölüm var; çilingir sofralarında 25 sofra ehlini sahte rakıya
kaptırmanın hüznü var.
Kimi tuttuğu futbol takımının galibiyetini
kutlarken sahte rakıya kurban gitmiş.
Kimi sevgilisinden ayrılmanın
hüznünü dağıtmak isterken bilmeden sahte rakıya saldırmış.
Bir diğeri işten atılmanın
kederini arkadaşlarıyla dostlarıyla paylaşmak isterken patrondan sonra bu kez
sahte rakının kurbanı olmuş.
Bir baba, oğlunun bilerek ikram
ettiği sahte rakıyla hayata veda etmiş.
Gazetelerin yazdığı doğruysa en
ilginci de, müşterilerine sahte rakı satan lokanta sahibi de aynı rakıdan
içmiş, sizlere ömür…
***
Akıl da iptal
Vahşi kapitalizm deyip geçilecek
basitlikte değil. İngiliz sendikacı T. J. Dunning diyordu ki:
“Sermaye, güvenli yüzde10 kâr ile her yerde çalışmaya razıdır; kesin
yüzde 20, iştahını kabartır; yüzde 50, küstahlaştırır; yüzde 100, bütün insani
yasaları ayaklar altına aldırır; yüzde 300 kâr uğruna işlemeyeceği cinayet,
atılmayacağı tehlike yoktur, sahibini bile astırır.” (Aktaran Karl Marks, Kapital,
Cilt: I, s. 779)
Kapitalisti insanlıktan çıkaracak
kâr oranı, 19’uncu yüzyılın gariban İngiliz sendikacısının havsalasında en
fazla yüzde 300’de kalmış. Türkiye’de hükümetin kaçak sahte rakıdaki kâr
marjını yüzde 1000’e yükseltmesini görse kim bilir ne derdi.
Kâr oranı yükseldikçe
kapitalistin göze alacağı tehlike de büyür. Bunda anlaşılmayacak bir şey yok.
İngiliz sendikacının demesine göre kapitalist, ucunda öldürülmek olsa bile
yüzde 300 kâr uğruna her tehlikeyi göze alır.
Fakat, şu da anlaşılır bir şeydir
ki, en vahşi kapitalist bile aklını tümüyle yitirmez, “Yarın ne olur, başka nereye yatırım yaparım?” hesabıyla hareket
eder.
Bizim lokantacı küçük
kapitalistin anlaşılan böyle bir hesabı olmamış. Ya da, İngiliz sendikacının
bile tahmin edemediği yüzde 1000 kâr, sadece insani duygularını değil, aklını
da başından almış; müşterisine ikram ettiği zehri kendisi de içmiş.
Lokantacı küçük kapitalist
bilmeden sahte rakı ikram etmiş ve kendisi de içmiş olamaz. Sahte rakıyı 100
metre uzaktan tanımayacak bir lokantacı herhalde yoktur.
Bu durumda sahte rakıyı niçin
lokantasına soktuğu ve kendisi de içtiği sorusunun yanıtını sadece kendisi bilir;
ama, küfelik değil tabutluk olduğuna göre öğrenme olanağı yok.
Kim bilir, belki de eski günlerin
sahte rakı vukuatlarından bir farkı olmadığını sanmıştır.
Okuldan arkadaşım kıdemli Hâkim
Albay Hasan Mutlu’nun gerçek bir mahkeme dosyasından anlattığına göre,
Cumhuriyet’in ilk yıllarında yine İstanbul’da yüklü miktarda sahte rakı ele
geçirilir. Yakalanan zanlılar apar topar mahkemeye sevk edilirler. Mahkeme, ele
geçirilen rakıların sahte olup olmadığını belirlemek için bilirkişi incelemesi
ister. Ancak, ele geçirilen rakıyı tahlil edecek ne laboratuvar vardır, ne de
kimya mühendisi. Zorunluluk karşısında, bir eczacı ile rakıdan anlayan kişi
olarak üç akşamcı bilirkişi diye atanır. Bilirkişi heyetinin incelemesi iki
hafta sürer. Ele geçen sahte rakının çoğu tahlil çalışmalarında tüketilir.
Nihayet hazırlanan rapor mahkemeye sunulur. Bilirkişi raporu kısa ve özdür: “Yakalanan rakılar kesinlikle sahtedir.
TEKEL bu kadar güzel rakı yapamaz.”
Sahte içki kurbanlarına rahmet
olsun.
Burası Türkiye!
11 Mart 2005
11 Mart 2005
Rakı masasında oturup da rakı icmeyenlere hiç iyi gözle bakmamışımdır. Boşuna değilmiş.
YanıtlaSilMezecilere hoşgörü lütfen.
SilRakı masasında oturup da rakı icmeyenlere hiç iyi gözle bakmamışımdır. Boşuna değilmiş.
YanıtlaSilMey sevmeyen yobaz muktedirler % de 100 den fazla vergi bindirip devletin tüm giderlerini akşamcıdan çıkarmaya kalkarsa olacağı budur.
YanıtlaSil