Türkiye’nin 185 yıllık basın
tarihinde, gazetecilerin kendilerini baskı altında hissetmedikleri sadece 1 yıl
bile olmuş mudur? Sanmıyorum. Gazetecilikte 29 yılı geride bıraktım. Özgürlük
havasını soluyabildiğimiz 1 gün bile hatırlamıyorum.
Osmanlı dönemi baskı ve kaba
sansür dönemiydi. Meşrutiyet ilan edildikten sonraki özgürlük günleri 1 yıl
bile sürmedi; sansüre ve baskıya, gazeteci cinayetleri eklendi. İkinci
Meşrutiyet’ten bu yana geçen 107 yılda Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin listesine
göre 76 gazeteci yazar öldürüldü.
Cumhuriyet, Osmanlı’yı aratmadı.
Tek parti iktidarının baskı ve sansürünü DP’nin baskı ve sansürü izledi. On yıl
süren DP devrinde hapse giren çıkan gazeteci sayısı 800’ü geçti.
DP’yi izleyen dönemlerde
gazetecilerin yazarların başı en çok ceza yasasının 141, 142 ve 163’üncü
maddeleriyle dertteydi.
Darbe yılları, gazetecilerin
sorgusuz sualsiz cezaevine atıldıkları yıllardı. 12 Eylül faşizmi döneminde Halkın Kurtuluşu dergisi yazı işleri
müdürü Veli Yılmaz, 748 yıl 6 ay hapis cezası ile kırılmayacak bir rekorun
sahibi oldu.
1990’lı yıllarda gazeteci
cinayetleri katliama dönüştü. Sadece 1992 ve 1993 yıllarında 22 gazeteci
öldürüldü. Evrensel muhabiri Metin
Göktepe, 8 Ocak 1996’da gözaltında katledildi.
AKP iktidarında yaşanan 2000’li
yıllarda da gazeteciler sansürden baskıdan nefes alamadılar, Hrant Dink’in de
aralarında olduğu meslektaşlarını cinayetlere kurban verdiler.
2015 yılı geride kalırken cezaevlerindeki
gazeteciler listesi kabardıkça kabarıyor. Gazeteci örgütlerinin ve Bağımsız
İletişim Ağı BİA’nın raporlarına göre, cezaevlerindeki gazetecilerin sayısı
27’ye ulaştı. Hapisteki gazetecilerin ve dağıtımcıların çoğunluğu, resmi
ideolojinin marjinal saydığı Kürt medyasına mensup. Merkez medyadan ise Taraf
yazarı Mehmet Baransu, Samanyolu
TV yöneticisi Hidayet Karaca, Bugün
yazarı Gültekin Avcı, aylardır cezaevindeler.
Nihayet geçen Kasım ayı başında Nokta Dergisinin yayın yönetmeni Cevheri
Güven ile yazı işleri müdürü Murat Çapan, ay sonunda ise Cumhuriyet’in genel yayın yönetmeni Can Dündar ile Ankara
Temsilcisi Erdem Gül tutuklandılar.
Tutuklu ve hükümlü gazetecilerin
çok büyük çoğunluğu “terör örgütü” suçlamasıyla hapiste bulunuyor. Bir
gazetecinin “suçu” ise “polise direnmek”. Can Dündar ve Erdem Gül ayrıca
casuslukla suçlanıyorlar. Medya kuruluşlarını hedef alan fiziki saldırıların ve
sansürün ise haddi hesabı yok.
***
Peki mahkemeler gazetecileri
hapse atmakta niçin tereddüt etmiyorlar?
Sorunun yanıtı ülkedeki rejimin
niteliğiyle ilgilidir. Tarihin hangi döneminde, hangi rejimde olursa olsun o
rejim için en önemli ölçütlerin başında adalet sistemi ve medyanın konumu
gelir.
Hapisteki gazetecileriyle, baskı
altında tutulan medyasıyla, gazetecileri ve barışçıl muhalifleri cezaevlerine
atmakta tereddüt etmeyen yargısıyla Türkiye, ne yazık ki dünyada en kaba baskı
rejimleriyle yönetilen ülkelerle aynı grupta yer almaktadır.
Ülkelerin demokrasi karnesini
tutan Washington merkezli Freedom House’un 195 ülkeyi kapsayan “Dünyada
Özgürlük 2015” raporunda Türkiye, Mozambik ve Papua Yeni Gine gibi ülkelerle
birlikte ‘kısmen özgür’ kategorisinde gösterilmekte; Türkiye’nin her geçen yıl
demokratik ilkelerden daha da uzaklaştığı vurgulanmaktadır.
Paris merkezli Sınır Tanımayan Gazeteciler
(RSF) örgütünün 2015 yılını irdelediği Dünya Basın Özgürlüğü Raporu’nda da
Türkiye, 180 ülke içinde 149’uncu sırada, Irak ile Gambiya arasındadır. RSF’nin
raporlarında Türkiye’nin AKP yönetiminde sürekli gerilediği görülmektedir; 2005
raporunda Türkiye 98’inci sıradaydı.
***
Bu noktaya gelinmesinin asıl
nedeni, hiç kuşkusuz AKP iktidarının 12 Eylül faşizminden ve mirasçılarından
devraldığı faşist siyaset ve baskı kurumlarını günün koşullarına göre tahkim
etmesidir.
AKP, Türkiye kapitalizminin
küresel sermaye ile bütünleşme sürecindeki en gözü kara partisidir. Beşeri ve
entelektüel donanım fukarası lideri, kitabı gazeteyi bombadan daha tehlikeli
gördüğünü açıkça söylemekten çekinmedi. Darbe
dönemlerinin sıkıyönetim mahkemelerini aratmayan AK mahkemeler de barışçıl
muhalifleri ve gazetecileri hapse atmakta tereddüt etmediler.
Bu faşizan zihniyet ve iktidar döneminde Türkiye dünyada en çok “terörist”
barındıran ülke haline geldi. Amerikan haber ajansı AP’nin 5 Eylül 2011
tarihli haberine göre, 11 Eylül 2001’den bu yana tüm ülkelerde 119 bin 44 kişi
terör suçlamasıyla tutuklandı, 35 bin 117 kişi terörist olarak hüküm giydi.
Türkiye 12 bin 897 hükümlü sayısı ile ilk sırayı aldı. Çin bile, 7 bin “terörist”
ile ikinci olabildi.
Türkiye’nin bu birinciliği elde
etmesinde, özgürlüklere düşman AK siyasetin yanı sıra yasaların en barışçıl
eylem ve ifadeleri bile “terör suçu” sayması etkili oldu.
Terörle Mücadele Kanunu “toplumla mücadele kanunu” olarak uygulanırken,
Türk Ceza Yasası’nın 220’nci maddesi de, terör örgütü üyesi olmayan insanların
bile “terör örgütü üyesi” “terörist” olarak cezalandırılmasını düzenlemektedir.
“Resim yaparak, şarkı besteleyerek, şiir yazarak da terörist olunabilir!
Kitap, bombadan daha etkili bir silahtır.” sözleri de AKP iktidarı
döneminde telaffuz edilebildi.
Vurgulanmalı ki, bir ülkede tek
bir gazeteci bile gazetecilik çalışmasından, haber ve yazısından dolayı hapisteyse,
bu durum o ülke için çok büyük utançtır.
Ve elbette meslek namusuna
sahip gazeteciler, devrimciler, sosyalistler, özgürlükleri savunmaktan geri
durmayacaklardır.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilSevgili kardeş eline sağlık. Eski bir yazımı cagristirdin paylaşayım dedim. Uçarak da terörist olunuyor ! Selamlar...
YanıtlaSilhttp://www.airkule.com/yazar/baslik/606
Bahadır Altan
Sevgili Bahadır,
SilErken uyanmışsın.
Yoksa neler olurdu neler!
Gerçi bahane ararlarsa her şey bahane de.
Yine de dikkatli olmakta yarar var.
Çok selam.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Sil