Örnek köy Las Terrazas’tan
Cienfugos’a yolculuk dört saat kadar sürdü. Yemyeşil doğada yolculuk
keyifliydi. Yol boyunca rastladığımız köyler, mola vermediğimiz için uzaktan
görebildiğimiz kadarıyla, Las Terrazas kadar gelişmiş değillerdi. Bunda
şaşılacak bir şey yoktu. Ekilebilecek görünen ama boş bırakılmış düzlük
alanların çokluğu dikkat çekiciydi. Neden tarıma kazanılmadığı sorusunun yanıtı
yoktu. Karasaban ile çift süren köylülere rastlamak ise Küba gezisinin
sürprizlerinden biriydi.
Tarımda geri kalmışlığın simgesi
olan karasabana rastlamak, devrim ve sosyalizm adına can sıkıcıydı. Türkiye’de
de TÜİK verilerine göre halen sadece Güneydoğu’da 20 binden fazla karasaban ve
hayvan pulluğu kullanılıyor, Karadeniz dağlarının yamaçlarında pulluk veya
karasabanla tarım yapılıyor ama sosyalist bir ülkenin tarlalarında karasabana
rastlamak bilinen şablona uymuyordu.
Neden karasaban sorusunun yanıtı
olarak aklımıza hemen ambargo geldi. Sosyalist blokun dağılmasıyla ülke
ekonomik krize girmiş. “özel dönem” başlamış. Özel dönem ekonomisinde değil
traktör veya başka tarım aletleri ithal etmek, temel ihtiyaç maddeleri bile
karneye bağlanmış. ABD ambargosu nedeniyle başka ülkelerden dış kaynak
gelmiyor, dış ticaret yapılamıyor. Bu durumda sosyalizm ne yapsın! Tarımda
makinalaşma da olumsuz etkilenmiş, Küba çiftçisi karasabana sarılmak zorunda
kalmış olabilir...
Ambargo, “özel dönem” filan ama
60 yıl önceden kalma Amerikan arabaları canlı tutulabilmiş. Demek ki, tarımda
karasabanın nedeni tek başına ambargo olamaz.
Rehberlerimiz farklı bir açıklama
getirdiler. Bazı ürünlerde makineli tarım, ürün kalitesini düşürüyor, bu
nedenle traktör yerine karasaban kullanılıyor. Japonya’da bile organık tarım
bağlamında karasaban kullanılabiliyor...
Sorunun asıl yanıtını karasaban
kullanan köylü bilirdi elbette. Ama sormaya fırsat bulamadığımız gibi karasabana
koşulu hayvanları ve sabanın sapını tutan elin sahiplerini fotoğraflamayı da başaramadık.
Japonya’da bile karasaban
kullanıldığı, Küba’da da organik tarım yapan çiftçilerce tercih edildiği
açıklaması ilginç. Ekilecek alan traktör giremeyecek kadar yokuş, engebeli veya
taşlık ise elbette karasaban kullanılır da düz tarlada karasaban
kullanılmasının herhalde başka bir açıklaması olmalı. Şöyle olabilir mi acaba? Küba’da
toprağın mülkiyeti devrimden sonra devlete geçmiş, isteyen köylüye ekip biçme
hakkı verilmiş. Yolculuk boyunca dikkati çeken nokta, ekip biçme hakkı alınmış toprakların
tel örgü veya çitlerle çevrili olmaları. Çevrili alanda hayvanlar serbestçe
otluyor, bir bölümü de ekiliyor. Yani Sovyetler’de olduğu gibi tarımda
kolektivizasyon yaygınlaşmamış. Aile işletmesi, traktör kullanımını
gerektirecek genişlikte değil. Böyle olunca da Kübalı çiftçi, karasaban veya
pullukla ekmeyi tercih ediyor. En doğrusunu sabanın pulluğun sapını tutan elin
sahibi bilir. Keşke tanışma, sorma fırsatı bulabilseydik.
***
BENİM NAZLI VEFAKÂR TOSUNLARIM
Geleneksel tarımın vazgeçilmezi
hayvanları karasabana koşuluyken fotoğraflamayı başaramasak da, bir mola
yerinde rastladığımızda, şairin sözüne uyup hoşça tuttuk. Hayvancağız, ürkütücü görünse de, hakkındaki deyimlerin hakkını verircesine uysal ve sevimliydi. Öküz hoşça
tutulur da çocukluğun öküzleri tosunları oğlakları anımsanmaz mı!
Orta okul ilk sınıfı bitirmişim.
Çikhasan Köyü’nde oğlak çobanı sıkıntısı var. Muhtar Kel Hasan beni gözüne
kestirmiş, babamı da ikna etmiş. Babam her şeye karşın kararı bana bırakmış.
Aslında istemiyorum ama babamı mahcup etmemek için kabul ettim. Benim de
şartım, okullar açıldığında bırakmak. Tamam dediler. Ertesi gün toplanma bölgesinde
yüz elli kadar oğlak ve kuzu toplandı. Yavrucakları önüme katıp yaylalığa doğru
sürdüm.
Oğlak çobanlığı çok zordur. Sığır
veya davar çobanlığından zordur oğlak çobanlığı. Kuzular o kadar değilse de
oğlaklar çok yaramaz ve hareketlidir. Azıcık serbest bırakmaya gör, her biri
bir yana dağılır, topla toplayabilirsen. Oysa büyüyüp koyun ve keçi olacaklar,
sürü psikolojisine alışmaları lazım. O yüzden disiplini hiç elden bırakmadım,
dağılmalarına izin vermedim.
Övünmek gibi olmasın iyi çobanlık
yaptım. Çoban olarak bir özelliğim de, iki torbamın olmasıydı. Birinde azığım,
diğerinde o gün okuyacağım, öykü masal veya köyümüzün öğretmeni Bekir amcamın
kitaplığından aldığım kitaplar.
Bir gün, kuzuları oğlakları Özler
dediğimiz yerde otlatıyorum. Yavrucaklar bir parça disipline girdiklerinden
eskisinden rahatım. Bir söğüt gölgesinde azıcık soluklanacağım. Bir buçuk
kilometre kadar ötede komşu köyden biri hayvanlarını güdüyor. Derken, o
hayvanlardan ikisi, tozu dumana katarak bize doğru koşturmaya başladı. Herhalde
iki boğa kavga etti, biri pes etti kaçıyor, diğeri kovalıyor. Böyle bir durumda
boğaların etrafında olmak tehlikelidir, dikkatli olunmalıdır. O kızgınlıkla ne
yapacakları belli olmaz. Oğlaklara bir şey olmasın diye tasalanırken iki tosun
doğrudan bana doğru daha da hızlandılar. Bir de ne göreyim, babamın önceki yıl Çorum
hayvan pazarına götürüp sattığı bizim tosunlar. Biri simsiyah, sadece dişleri
beyaz; diğeri siyah kumral arası, alnında kaşkası var. Etrafımda dört
dönüyorlar, okşamam için arada durup sokuluyorlar. Ben de nasıl sevinçliyim
tekrar gördüğüm için. Hayvan deyip geçmemek lazım. Onların da bir dünyaları
duyguları var. Kendilerini öyle özenle güdüp beslemişim ki, unutmamışlar, o
kadar uzaktan kokumu alıp gelmişler. Özlem giderme töreni uzun sürmedi, sahibi
gelip götürdü, artlarından bakakaldım...
Küba’da karasaban, öküzü hoşça
tutmak, çobanlık anısı derken Cienfugos’a da gelmişiz. Yolculuk devam edecek.