Küba gezimizde coşkuyu Havana’da
1 Mayıs’ta yaşadığımızı, hüznün ise Santa Clara’nın payına düştüğünü
söylemiştik.
Küba’nın orta bölgesindeki Santa
Clara, devrimin önderlerinden Ernesto Che Guevara’nın şehri olarak biliniyor. Devrimin
zaferini getiren son muharebe, burada Che tarafından kazanılmış.
Ernesto Che Guevera komutasındaki
gerillalar 28 Aralık 1958 sabahı Santa Clara’ya ulaşmışlar. Diktatör Batista,
şehirdeki birliklerini takviye için 400 kadar asker ve silah yüklü bir zırhlı
treni yola çıkarmış. Tren hızla Santa Clara’ya yaklaşmaktadır. Che’nin emriyle
bir dozer bulunur, pusuya elverişli noktada demiryolu tahrip edilir. Tren
mecburen durur, Batista’nın generali geri dönmeyi dener. Ancak dönüş yolu da
çoktan tahrip edilmiştir. Mecburen duran tren gerillalarca kuşatılır. Askeri
deyimle, “morali bozulan, çatışma isteği
ve azmi kalmayan” Batista askerleri teslim olurlar. Treni ele geçiren
gerilla sayısı sadece 18’dir!
Trendeki silah ve mühimmat,
devrimcilere katılan Santa Clara halkına ve köylülere dağıtılır. Che ve
gerillaları, şehir merkezindeki Batista karargâhına yönelirler. Yoğun ateşe
karşın binaya ilk giren Che olur, gerillalar Commandante’yi takip ederler. Santa
Clara’daki karargâhın düştüğü haberi Havana’ya ulaşınca Küba diktatörü Batista,
ülkeden kaçar. Ertesi gün Fidel Castro komutasındaki birlikler başkent
Havana’ya girerler...
***
Santa Clara’da bizi Devrim
Savunma Komitesi’nden ICAP üyesi Miguel Gonzales Gomez karşıladı. Yerel adıyla Miguelito,
Küba Komünist Partisi militanı bir babanın oğlu olarak balıkçı köyünde doğup
büyümüş. Devrimi yaşamış, Angola’da da savaşmış; 76 yaşında olmasına karşın devrimci
coşkusunu yitirmemiş. Son iki yılda Türkiye’den çok sayıda ziyaretçiyi
karşıladığını anlatıyor, “Türkiyeli
ziyaretçileri artık bizden sayıyoruz. O yüzden size hoş geldiniz demiyorum. Çünkü
kendi ülkenizdesiniz zaten” diyor.
İçtenliği ve enerjisiyle
hemencecik kalbimizi kazanan Miguelito, Che ve gerillaların tren baskınını ve
karargâh binasını ele geçirmelerini anlatırken o anları yaşıyor gibi. Sanki
çatışmalar biraz önce yaşanmış gibi heyecanlı ve dinç. Sözünü ettiği karargâh
binası bugün Küba Komünist Partisi’nin Santa Clara il binası olarak
kullanılıyor. Binanın önünde Che’nin heykeltıraşlık harikası bir anıtı var.
Miguelito, anıtın özelliklerini anlatırken nasıl da coşkulu!
Heykel, Bask’lı bir sanatçı
tarafından yapılmış. Üzerinde Che’nin yaşamını anlatan çok sayıda heykelcik
var. Hemen ayak bileğindeki motosiklet heykelciği, Che’nin Motosiklet
Günlükleri adıyla kitaplaşan Latin Amerika turunu simgeliyor. Pantolonun sağ
bacağında uzanmış silahlı insan figürü, dağda dinlenen gerillayı, yürüyüş
halindeki bir grup insan dağlarda ilerleyen gerillaları, kucağındaki çocuk
geleceği, gömleğinin sağ cebinde ata binmiş mızraklı insan yel değirmenleriyle
savaşan Don Kişot’u ve Che’nin devrimci romantizmini, sağ omzuna tırmanan keçi
gerillaların inatçılığını, saçları arasındaki figürler ormanda gizlenen
gerillaları anlatıyor. Buna benzer nice heykelcik var…
Santa Clara Ernesto Che Guevara
ile öylesine bütünleşmiş ki, şehrin her yerinde Che var. Caddelerde, sokak
aralarında, lokantalarda, binaların cephelerinde, grafitili duvarlarda, her
yerde Che’nin yüzü, sözleri, ona minnet içeren cümleler... Hediyelik eşya dükkânları
ise neredeyse tümüyle Che etrafında dönüyor. Küba’nın görebildiğimiz her
şehrinde Che var ama Santa Clara hepsinden daha çok Che ile bütünleşmiş.
***
Zafere kadar Daima!
Yoldaş olarak benimsediğimiz Miguelito
bizi Che’nin Anıtmezarı’na götürüyor.
Anıtmezar veya Anıtpark, özgün
adıyla Memorial Commandante Ernesto Che
Guevera, Santa Clara’nın Devrim Meydanı’nda çok geniş bir alanı kaplıyor. Kaidesi hariç, Che’nin
6 metreyi aşan yükseklikteki heykeli şehrin uzak noktalarında bile
görülebiliyor.
Commandante Che Guevera, 1967 yılında Bolivya dağlarında CIA’nın
eğittiği Bolivyalı askerler tarafından yaralı olarak ele geçirilir.
Götürüldüğü La Higuera adlı köyde kurşuna dizilir; cesedi bir helikopterin
iniş takımlarına bağlanarak yakınlardaki kasabaya götürülür. Bir doktor Che’nin
ellerini keser; kesik eller, Che’nin kimliğini kesinleştirmek için Buenos
Aires’e gönderilir. Buenos Aires emniyetinde Che’nin parmak izi kaydı vardır. Parmak
izleri analizinden Che’nin kimliği kesinleştikten sonra cesedi Bolivya askerlerince
bilinmeyen bir yere gömülür. Aradan 30 yıl geçer. Bolivya ordusundan emekli bir general cesedin
gömüldüğü yeri açıklar. Küba’dan giden adli tıp uzmanları ve doktorlar, DNA
testiyle cesedin Che’ye ait olduğunu doğrulayınca, Che’nin ve yoldaşlarının cenazeleri
Santa Clara’daki Anıtmezar’a defnedilir. Che’nin iki kız iki erkek çocuğu
vardır. İkisi avukat, biri veteriner diğeri doktor çocukları Küba’da
ayrıcalıksız olarak yaşamlarını sürdürmektedirler.
***
Anıtpark her bir ayrıntısıyla
simgesel. Heykeldeki Che, başında beresi, sağ elinde tüfeğiyle Güney Amerika
yönüne bakıyor; bağımsız, birleşik tek Güney Amerika hayalini simgeliyor.
Boyun askısında sargılı sol kolu, Che’nin
Santa Clara’yı ele geçirdiği günkü halini betimliyor. Birkaç gün önceki bir
çatışmada yaralanmış, Santa Clara’ya girerken kolu alçıda!
Kaidenin ön duvarında, "Hasta La Victoria Siempre" yazıyor:
Zafere kadar Daima!
Yan duvarında Che’nin Fidel’e
yazdığı Veda Mektubu okunuyor: "Hasta
la Victoria Siempre, Ya Vatan ya Ölüm. Seni tüm devrimci ateşimle kucaklıyorum..."
Heykelin yerleştirildiği
platformun arka tarafında Che ve Bolivya’da onunla birlikte öldürülen 38
yoldaşının mezarları ile müze var. Che ve yoldaşlarının özel eşyalarının ve
yaşamlarından bazı ayrıntılara ilişkin belge ve fotoğrafların sergilendiği bir
müze...
Mozole ve müze bölümüne fotoğraf
makinesi veya kamera sokmak yasak. Hatta mozole ve müze içerisinde sesli
konuşmak, başında şapkayla dolaşmak bile yasak.
Bunca yasak arasında gördüğümüz
kadarıyla, Che ve 38 yoldaşının mezarları hemen girişte çok da büyük olmayan odanın
duvarlarına yerleştirilmiş. Giriş odasının zemininde sürekli yanan bir meşale
var. Her bir mezar kare şeklinde ve üzerine mezar sahibinin portresi kabartılmış.
Onca isim arasında Tanya adı dikkati çekiyor. Hepimizin aklına, Nazım
Hikmet'in İkinci Dünya Savaşı’nda Rus kadın partizanı destanlaştırdığı şiir
geliyor. Ama bu Tanya o Tanya değil elbette. Gerçek adıyla Tamara Bunke.
Bolivya’da Che ile birlikte savaşırken öldürülen kadın gerilla. Anısına
saygıyla!
Mezarların bulunduğu odadan çıkıp
Che ve yoldaşlarının verdikleri mücadelenin, kişisel eşyalarının sergilendiği müzeye
geçiyoruz. Müzede Che’nin çocukluğundan itibaren yaşam öyküsüne ilişkin
belgeler, diplomaları, kıyafetleri, pipoları, silahları, saatleri... Bolivya’da
yakalandığında ve öldürülürken yanında olan çantası ve içindekiler ise yok. Yani
başucu kitabı olarak Nutuk, Risale-i Nur okuyormuş efsanelerini kanıtlayacak
çanta yok!.. (Türkler ve ikiz kardeşi Kürtler kanmaya kandırılmaya ne kadar
müsaitler dostum!)
***
TÜRKİYELİ DEVRİMCİ ASKERLER CHE İLE BULUŞTULAR
Müzeden çıktık, merdivenlerinde
fotoğraf çektirdik. Mahzunuz elbette. Ama Anıtpark’a, müzeye gelişimiz sadece
Che ve yoldaşlarının verdikleri mücadeleyi duyumsamak değil. Özel bir amacımız da
var: Türkiye’den devrimci askerlerin mezarlarından getirdiğimiz toprağı Che ve
yoldaşlarının toprağına katmak.
İlk tanışma anında isteğimizi
Miguelito yoldaşa iletmişiz. Miguelito samimiyetle ilgileniyor. Biz müzeyi
dolaşırken Miguelito yarım saat boyunca Anıtpark yöneticilerine dil dökmüş,
ikna edememiş. Yapacak bir şey yok gibi görünüyor. Anıtpark ve müze Küba
askerlerince sıkı şekilde korunuyor. Ama devrimcilikte çaresizliğe boyun eğmek
yok. Miguelito, illegal bir eylem öneriyor. Che’nin Arjantin ve Bolivya’da
yaşadığı mekânlardan getirilmiş topraklara dikilmiş bir fidanın etrafında halka
oluşturup, askerlerin dikkatini çekmeyecek bir anma töreni!
Dediğini yapıyoruz. Bir torba
toprak, Türkiye’nin emekçi sınıflarının mücadelesinde faşistler tarafından katledilmiş
devrimci askerleri temsilen, 1980 darbesi sonrasında idam edilmiş Teğmen Ömer
Yazgan’ın mezarından,
Bir torba toprak da, zamansız
ölümlere yenik düşmüş devrimci askerleri temsilen, 12 Eylül darbesinden sonra
tutuklanan ve 2008 yılında vefat eden Üsteğmen Hasan Akgüç’ün mezarından...
Farklı milliyetlerden ülkelerden
devrimcileri toprakta buluşturma töreni duyguluydu. Yaş ortalaması 60
dolayındaki “İkinci Granma Seferi” gerilla adayları ve Miguelito gözyaşlarını
tutamadılar...
Toprağı toprağa katma töreninde
ADAM-DER Kurucu Başkanı, Che’nin, Ömer Yazgan’ın, Hasan Akgüç’ün, savaşın ve
sömürünün ortadan kalkması için verilen mücadelede toprağa düşmüş askerlerin
anılarından söz etti; “Bolivyalı Küçük
Asker” şiirini seslendirdi...
Miguelito ise “İkinci
Granma Seferi” gerilla adayları kadar duyguluydu. Söyledikleri
içimize işledi, unutmayacağız:
“Commandante Che ve Türkiyeli yoldaşları için saygı duruşunuza çok
sevindim, çok duygulandım. Eminim Commandante Che de sevinmiştir. Bundan sonra
Türkiye’den gelen dostlarımızla o ağacın altında toplanıp yoldaşlarımızı
anacağız.”
Söylediğimiz gibi, Havana’da 1
Mayıs’ta ne kadar coşkulu idiysek, Commandante Ernesto Che Guevera’nın şehri
Santa Clara’da o kadar mahzunduk.
Sevgili Rahmi Ağabey, çok duygulandım, etkilendim. Ben de aranızdaydım. Yeryüzünün tüm devrimcileri birbirinin yoldaşıdır. Onlar insancıdır, özverilidir, düşün insanıdır, kültürlüdür, inceliklidir, güzelduyulu güzel insandır, insanlardır. Bu gerçek sonsuza değin sürecektir. Dünyada devrimciler azınlık olmuş, etkisiz kalmış, güçsüz düşmüş...bir noktadan sonra hiç sorun değildir. Devrimciler insanlığın duyuncu, usu, sevgisi, bilimidirler. Bunlardan daha üstün değer de yoktur.
YanıtlaSilKüba gezinizi yazmakla ne güzel eyliyorsunuz. Bilincinize sağlık. Var olun. Dostlukla kucaklıyorum. Yürekten esenlik diliyorum. Saygılar, sevgiler. Günay Güner
Sağ ol Günay dostum. Çok selam.
SilYazınıza tesadüfen rastladım bugün.Sevgili abimden bir parçayı Dünya'nın öbür ucuna götürdüğünüzü ve Che'ye emanet ettiğinizi bugün öğrendim.Sözcükleri iyi kullanan biriydim genellikle, ama şu an abim ve kendi adıma hissettiklerimi sözcüklerle anlatabilmem pek mümkün değil. Bir gün Küba'ya gidersem eğer, biliyorum ki, canımdan bir can ve kanımdan bir kan orada, sessiz bir alçakgönüllülükle Che'nin toprağına karışmada. Teşekkür ederim. Şu an sorumlusu olduğunuz gözyaşlarım için ve sessiz bir avuç toprak için teşekkür ederim... Ayşe Akgüç Kalaycıoğlu
YanıtlaSilMerhaba Ayşe,
SilHayatın yoğunluğundan, yanıtını ancak bugün görebildim.
Corona günlerinin sunduğu fırsat diyelim.
Biliyorsun, her yıl Kasım ayı ortasında Hasan'ın mezarı başında toplanıyoruz.
Zamansız ölümlere yenik düşen yoldaşlarımızı anıyoruz.
Vaktiniz olur katılırsanız sevinirim.
Çok selam.