Ülkemiz 15/16 Temmuz gecesi,
Cumhuriyet tarihinin en kanlı askeri darbe girişimine sahne oldu. TBMM darbeciler
tarafından bombalandı. Darbeciler Meclis’i bombalamakla kalmadılar, darbeye
karşı sokağa çıkan halkı hatta kendilerine karşı çıkan meslektaşlarını bile
katlettiler.
Hayatını kaybeden vatandaşlarımızı
saygı ile anıyor, ailelerine başsağlığı, yaralanan yurttaşlarımıza acil şifalar
diliyoruz.
Askeri darbe girişiminin bastırılmasından,
ülkemizin gerçek anlamıyla iç savaşın eşiğinden dönmesinden memnuniyet
duyuyoruz. Bununla birlikte geleceğe güvenle bakamıyor, demokrasi kazandı
diyemiyoruz. Askeri darbe girişimi bahane edilerek ülkemizin tek adam
diktatörlüğüne sürüklenmesinden endişe ediyoruz.
Böylesi bir süreçte meydanlara
çağrılan kalabalıkların tekbir getirerek farklı kimlik topluluklarına ve hayat
tarzlarına yönelik nefreti haykırmalarını, mahallelere saldırı girişimlerini,
cihat propagandasını, emir kulu erlerin cihatçı katillerce öldürülmelerini endişeyle
izliyoruz.
***
Ülkemiz durduk yerde bugüne
gelmedi. Her şeyden önce, darbeci cunta bir gecede oluşmadı, gökyüzünden
zembille inmedi. Darbeci çete “askeri
vesayete karşı mücadele” iddiasıyla mevcut siyasal iktidar eliyle beslenip
büyütüldü. Askeri okullarda örgütlenmesine göz yumuldu; Ergenekon, Balyoz,
Askeri Casusluk vs. gibi “kumpas” operasyonlarıyla çete üyelerinin önleri
açıldı. Çete üyeleri darbeye teşebbüs gücüne kavuştukları makamlara mevcut
siyasi iktidar eliyle getirildiler. Darbeci çeteye yardım yataklık ve “kumpas”
operasyonlarındaki suç ortaklığı dönemin Başbakanı tarafından “cemaatteki kardeşlerimiz bizden ne
istediler de yapmadık” sözleriyle
itiraf edildi.
Katliam yapacak derecede gözü
dönmüş cuntanın darbeye cüret edebildiği toplumsal siyasi ortamın oluşmasında da
ülkeyi on dört yıldır tek başına yöneten AK/Saray iktidarı birinci derecede
sorumludur. Dinci sermaye hizbinin siyasal temsilcisi AK/Saray, iş başına
geldiği tarihten bugüne ayrımcı, mezhepçi, dayatmacı politikalarıyla toplumu ayrıştırmış
ve kutuplaştırmış, içerde toplumsal barışı zedelediği gibi, emperyalizmin savaş
ve işgal politikalarına taşeron olarak komşu ülkelerdeki savaşı ve terörü
körüklemiş, böylece ülkemizi IŞİD vahşet örgütünün hedefi haline getirmiş, nihayet
ortak vatanımızın güneydoğusunda sokağa çıkma yasakları ve operasyonlarla
Kürtlerin yaşam alanlarında eşine ancak savaşlarda rastlanabilecek bir yıkım ve
tahribat yapmıştır.
AK/Saray, Taksim Direnişi’nden bu
yana torba yasalar ve genelgelerle demokratik hak ve özgürlüklerin kullanımını
kısıtlamış, 7 Haziran 2015 seçimleriyle oluşan Meclis’i hilei şeriye ile
tasfiye etmiş, parlamenter rejimi fiilen askıya almış, milletvekillerinin
dokunulmazlıklarını kaldırarak 1 Kasım 2015’te oluşmuş Meclis’i işlevsizleştirmiş,
seçilmiş belediye başkanları ve hatta muhtarlar yerine kayyum atayarak halk
iradesini hiçe saymak yolunda nice adımlar atmıştır.
Bütün bu süreçlerde oluşan
toplumsal siyasal zeminde, siyasal İslamcı hizipler arası iktidar kavgası nihayet
askeri darbe girişimi ile sonuçlanmıştır. Özetle, devlet içindeki ‘iç savaş’
AK/Saray rejiminin ülkeyi sürüklediği karanlığın ürünüdür. Şimdi de askeri
darbe girişimi bahane edilerek, tek adam diktatörlüğünü pekiştirmek yolunda
kararlılıkla ilerlenerek, emek barış ve demokrasi güçleri kırk katır mı kırk
satır mı dayatmasına maruz bırakılmıştır.
Şunu da belirtmek gerekir ki,
darbeci çete kısa süreliğine de olsa başarabilse, orduda ve bürokraside
kendisine yandaş olmayan kim varsa tasfiye edecekti. Başarısız askeri darbe
girişimi, karşı sivil darbeye dönüştü, AK/Saray rejimine kendisini tahkim etmek,
kitle desteğini fazlasıyla konsolide etmek için eşsiz bir fırsat sundu. On
binlerle ifade edilen tasfiye ve kıyım listesinin sadece darbecileri değil,
toplumsal muhalefeti de kapsayacağı kuşkusuzdur. Meydanlardaki cihat
gösterileri, ölüm cezasının yeniden gündeme getirilmesi, askeri darbe
girişiminin AK/Saray liderliğince “Allah’ın lütfu” sayılması, AK/Saray
rejiminin atabileceği adımlara ilişkin ciddi kaygılar oluşturmaktadır.
***
Kimsenin dışında kalamadığı
kalamayacağı darbe/karşı darbe süreci, ülkemizde evrensel hukuk ve insan
hakları, barış ve demokrasi için verilmesi gereken mücadelenin ne kadar zorlu olduğunu
bir kez daha gösteriyor.
Ülkemiz
tarihi ne yazık ki darbeler tarihi olarak yazılmakta ve yaşanmaktadır.
Darbelerin kaynağı olarak gösterilen Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kuruluş tarihi
olarak MÖ 209 yılında yapılmış kanlı bir darbeyi benimsemesi, ne denli
hastalıklı bir zihniyetle karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan’ın “ecdadımız” diyerek sahiplendiği 36 Osmanlı
padişahından 6’sının darbeyle düşürüldükten sonra idam edilmesi, aynı
hastalıklı zihniyet ve darbeci devlet yapılanmasının sonucudur. Bu zihniyet ve
devlet yapılanması ne yazık ki Cumhuriyet döneminde de sürdürülmüş, ülke bir
darbeden diğerine sürüklenmiştir. Nihayet 15 Temmuz akşamı ülkemiz yüzlerce
kişinin katledildiği askeri darbe girişimine sahne olmuştur. Şimdi de
bastırılan askeri darbe girişimi bahane edilerek, siyasal İslamcı tek adam
faşizmine giden yolun taşları döşenmektedir. Bu yolda nihayet olağanüstü
hal ilan edilmiştir, ülke artık kanun hükmünde kararname adı altında
fermanlarla yönetilecektir.
Askeri Darbelerin Asker Muhalifleri
Derneği ADAM-DER çatısı altında toplanmış,
12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbecileri tarafından sol görüşlü olduğumuz için Türk Silahlı Kuvvetleri’nden atılmış, işkence edilerek sorgulanıp yargılanmış, işsizliğe ve açlığa mahkum edilmiş askerler olarak, 15 Temmuz 2016 akşamı girişilen askeri darbeyi lanetliyoruz.
12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbecileri tarafından sol görüşlü olduğumuz için Türk Silahlı Kuvvetleri’nden atılmış, işkence edilerek sorgulanıp yargılanmış, işsizliğe ve açlığa mahkum edilmiş askerler olarak, 15 Temmuz 2016 akşamı girişilen askeri darbeyi lanetliyoruz.
Darbelerin, temel hak ve
özgürlüklere, emek barış ve demokrasi güçlerine verdiği zararın bilinciyle her
türlü askeri ve sivil darbeye ve diktatörlüğe karşı olduğumuzu vurguluyoruz.
Darbelerin her türlü zulmünü
gadrini yaşamış askerler olarak, emekçilere ve halklara dayatılan darbe/dikta
ikilemine razı olmayacağız, siyasal İslamcı faşizmin karanlığına teslim
olmayacağız.
Askeri darbe girişimini lanetlediğimiz
gibi, darbe girişimi bahane edilerek tek adam diktasının meşrulaştırılmasına ve
pekiştirilmesine, toplumsal barışın daha da zedelenmesine, hukuk devleti
ilkesinin tümüyle ortadan kaldırılmasına, evrensel insan hak ve özgürlüklerinin
bertaraf edilmesine sessiz kalmayacağız, direneceğiz.
Ülkemizin darbeci gelenekten
arınması, tek adam diktasına gidişin önlenmesi konusunda TBMM de görevli ve
sorumlu olmakla birlikte, mevcut yapısıyla TBMM’nin bu sorumluluğun gereğini
yerine getirecek güçte olmadığı aşikârdır. TBMM’nin demokrat kanadının emek
demokrasi ve barış güçleriyle birlikte hareket etmesinin zorunluluğu ortadadır.
ADAM-DER olarak, kültürler ve
halklar coğrafyası ülkemizin gerçekten demokratikleşmesi ve barışa kavuşması
için, tüm emek barış ve demokrasi güçleri ile birlikte mücadeleyi sürdüreceğiz.
Bu vesileyle, emir kulu erlerin
de darbecilikle suçlanmasını, darbe soruşturmalarında işkenceye başvurulmasını
kınıyoruz. İşlenen suç ne olursa olsun, işkencesiz adil yargılama yapılmalıdır.
Darbelerin kaynağı olarak öne
çıkan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kuruluş tarihini gözden geçirmesi, kanlı bir
darbeyi kuruluş efsanesi olarak benimsemekten vazgeçmesi, dürüstçe bir
özeleştiri yaparak egemen sınıf ve NATO ordusu olmak yerine demokratik laik
sosyal hukuk devletinin ordusu olması, İslam Ordusu gibi dinci oluşumlardan
uzak durması, özel şirket orduları kurulmasına itiraz etmesi, kurulmuş özel
şirket ordularının lağvedilmesi için girişimde bulunması gereğini de kamuoyunun
takdirine bırakıyoruz.
Saygılarımızla.
Askeri Darbelerin Asker Muhalifleri Derneği
ADAM-DER YÖNETİM KURULU
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder