26 Ocak 2017 Perşembe

REFERANDUM HAYIRLI OLUR MU?

Cumhurbaşkanlığı sistemi adı altında tek adam faşizmini anayasallaştıran yasa için Nisan ayı başında referanduma gidilecek. Sandıktan evet çıkarsa, Türkiye’nin 200 yıla yayılan modernleşme (aslında yarı sömürgeleşme) sürecindeki burjuva demokratik kazanımlarının son kırıntıları da silinecek, ülke padişahlıktan da geri istibdat rejimine sürüklenecek.
Peki sandıktan evet çıkar mı, ülke göz göre göre böyle bir felakete sürüklenir mi?
İstibdat felaketini engellemenin en önemli adımı, sandıktan hayır çıkması. Ancak seçmen çoğunluğunun tek adam diktasına hayır demesini sağlamak kolay değil. Çünkü dikta cephesi ile demokrasi cephesi referandum kampanyasında eşit silahlara sahip olmayacaklar.
***

DEMOKRATİK AZINLIK DİKTACI ÇOĞUNLUK
Her şeyden önce demokrasi cephesi ile dikta cephesinin temsil ettikleri seçmen kitlesi arasında devasa bir dengesizlik var. Güncel siyasal kompozisyonda demokrasi cephesi CHP+HDP+sosyalist partilerden oluşuyor. Demokrasi cephesinin temsil ettiği seçmen oranı kabaca yüzde 35 kadar. Buna karşılık dikta cephesini oluşturan milliyetçi mukaddesatçı AKP+MHP blokunun toplam oy oranı, aynı kulvardaki diğer siyasal yapılarla birlikte yüzde 65’e yaklaşıyor. Böyle bir siyasal kamplaşma bile demokrasi cephesinin işinin ne denli zor olduğunu gösteriyor ki, CHP+HDP+sosyalist partiler bloku bugüne değin sandıkta üstünlük sağlayamadı.
Bir diğer nokta, demokrasi cephesinin birbirlerine soğuk duran bileşenlerden oluşmasına karşılık dikta cephesinin Türk İslam sentezi şemsiyesi altında nispeten homojen bir kitleden oluşması.
Dikta cephesindeki siyasal ve sosyal yapılar, Kürt sorunu, eğitim, laiklik ve hayat tarzı, Aleviler ve gayrimüslim azınlıklar, dış politika gibi temel sorunlarda ortak tutum alabiliyor. Özgürlük, demokrasi, hukuk devleti, sosyal adalet, laiklik, çağdaş yaşam, farklılıklara saygı gibi dertleri yok. Hatta ve hatta bireysel ve toplumsal ahlakı da dert edinmiyorlar. Hırsız ve yolsuz içlerinden biri ise, hele hele alnı secdeye değiyorsa, hiçbir rahatsızlık duymadan görmezlikten gelebiliyorlar, laiklerle hesaplaşma söz konusu ise rahatlıkla sahiplenebiliyorlar, seçimlerde oylarıyla destekleyebiliyorlar. Siyasal telakkileri aynı ölçüde özgürlüğe ve demokrasiye kapalı. Milliyetçisi “başbuğ”, İslamcısı “hilafet” devleti özlemiyle yüklü. Yani ikisi de tek adam yönetimine teşne. İkisi de sadece kendisine demokrat. Bu camiada yetişmiş liberal bir akademisyenin ifadesiyle “Bu tabanın önemli bir kısmı, kendisi baskı altında değilse, iktidarın baskıcı olmasına karşı çıkmaz. Otoriter yönetime ‘hayır’ diyen bir taban değil bu. (…) Bu gelenekte eleştirmek ve muhalefet etmek yerine itaat var.” (Neşe Düzel’e konuşan Prof. Dr. Mustafa Erdoğan, Taraf, 1 Şubat 2010).
***

IRKÇI ÜMMETÇİ AYRIMCI DÜŞMANLAŞTIRICI BİR KAMPANYA
Özgürlük, demokrasi, hukuk devleti, laiklik, çağdaşlık gibi değerlerde böylesine farklılık olunca, dikta cephesinin referandum için ayrımcı, düşmanlaştırıcı bir kampanya yürüteceği kolayca tahmin edilebilir. Nitekim iktidar sözcüleri “hayır” oyu verecek olanları şimdiden “şer cephesi” diye yaftaladı, terör örgütleriyle aynı potaya soktu.
Resmen açıklandığı üzere MHP özel bir kampanya yürütmeyecek. Evet kampanyasını esas olarak AKP  ve Cumhurbaşkanı Erdoğan yürütecek. Kampanya boyunca Erdoğan ve AKP, İslami sloganlarla kendi seçmenlerini konsolide etmenin yanı sıra MHP yönetimine tepkili ülkücü milliyetçi seçmenlere “Bölücü terör örgütü ve onun siyasi uzantısı HDP ile aynı safta mı olacaksınız?” diye sormaktan, “Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet” sloganıyla milliyetçi duyguları tahrik etmekten geri durmayacak. Yanı sıra fısıltı gazetesinde, FETÖ’den ve solculardan boşalan devlet kadrolarına ülkücülerin yerleştirileceği propagandası yapılacak, Devlet Bahçeli’ye tepkili tabanın hayır oyundan vazgeçirilmesine çalışılacak.
Dikta yanlısı kampanyanın mesajları bununla sınırlı kalmayacak elbette. Kampanya boyunca Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP’nin mitinglerinde başkanlığa karşı çıkanların hain veya FETÖ’cü ilan edilerek dış mihraklardan beslenmekle suçlanması; bıktırırcasına “FETÖ’cüler, DAEŞ’liler, PKK’lılar için idam” çığlıkları atılması; her fırsatta Rabia selamı verilerek “15 Temmuz şehitleri” için rahmet dilenmesi; ekonomideki sıkıntıların ve terörün ancak başkanlık sistemiyle aşılabileceği propagandası vs... Kampanya boyunca yoksul evlere odun kömür makarna ve bilumum erzak paketi servisi ki, asgari yüzde 10 oranında oy demektir... Kampanyanın finalinde ise muhtemelen Yenikapı mitinginde Erdoğan ve Bahçeli’nin birlikte kürsüye çıkmaları da beklenebilir.
***

DEMOKRASİ CEPHESİNİN ŞEYTANLAŞTIRILMASI
Referandum sürecinde demokrasi cephesi sadece dikta yanlısı milliyetçi muhafazakâr çoğunluğa laf anlatmak zorunda kalmayacak, doğrudan devlet ile de mücadele edecek. Olağanüstü hal koşullarında devlet, demokrasi cephesini gözden düşürmek, itibarsızlaştırmak için tüm gücünü kullanacak. Cumhuriyet, BirGün, Evrensel gibi bir avuç kalmış eleştirel gazeteler dışında tüm medya mecralarında ve devlet faaliyetlerinde demokrasi cephesi şeytanlaştırılacak, moda deyimle tam saha baskı uygulanacak. Her şeye karşın “hayır” demek isteyen yazarlar, sanatçılar, gazeteciler iktidar gücü ve olanaklarıyla baskı altına alınacak...
Erdoğan yönetimindeki devletin demokrasi cephesini şeytanlaştırmakla yetinmeyeceği, hayli deneyimli olduğu yöntemlerle terörize etmekten geri durmayacağı da muhakkaktır. Bu bağlamda terörle mücadele bahanesiyle gözaltı ve tutuklamalar, “hayır” mitinglerinin yasaklanması, yasaklanmayan mitinglere katılımın düşmesi için fısıltı gazetesinde “saldırı olabilir” endişesinin yaygınlaştırılması, provokasyonlar, nihayet din kardeşi taşeron örgütlerin suikastları ve saldırıları sürpriz olmayacaktır. PKK’nin irrasyonel siyasi körlükle girişebileceği eylemler de demokrasi cephesinin günah hanesine yazılacaktır.
Bu dezavantajların yanı sıra Türkiye’nin siyasi tarihi de, seçmenlerin referandumlarda hayır demeye pek yatkın olmadığını gösteriyor. İktidarın yenilgiye uğradığı referandumlar, 12 Eylül faşizminin mirası siyasi yasakların kaldırılmasıyla ilgili 1987 oylaması ile yerel seçimlerin öne çekilmesiyle ilgili 1988 oylamasıyla sınırlıdır.
***

SANDIKTAN HAYIRLI BİR SONUÇ ÇIKABİLİR
Dikta cephesi ile demokrasi cephesinin seçmen kitlesi arasındaki devasa orantısızlığa ve devletin tüm gücüyle “evet” için abanacak olmasına, demokrasi cephesinin dağınıklığına  karşın dikta cephesinin zaferi mutlak değildir.
Seçmenler elbette öncelikle parti aidiyetiyle tercih yapacaklardır. Buna karşılık referandum, seçim havasında değil, Recep Tayyip Erdoğan için referandum olarak gerçekleşecektir. Böyle bir referandumda Erdoğan bir kez daha zafer kazanabileceği gibi yenilgiye de uğrayabilir.
Erdoğan, 2010 referandumunu “yetmez ama evet”çi liberallerin akıl dışı desteği, Kürt partisinin boykotu sayesinde yüzde 58’le kazanabildi; 2014 yılında kıl payı farkla cumhurbaşkanı seçilebildi; 7 Haziran 2015 seçiminde ise azınlığa düştü.
Erdoğan için nihai kader oylamasına dönüşen Nisan 2017 referandumu Erdoğan’ın yenilgisiyle sonuçlanabilir. Nitekim AKP medyası ve türlü çeşitli yöntemlerle baskı altına alınan merkez medya, başkanlık projesini coşkuyla sahiplenemiyor. Medyada 2010 referandumundaki gibi bir coşku havası yok. İktidar partisinin ticari ortağı anket kuruluşları da garantili sonuç öngöremiyorlar. En fazla, evet ve hayır oylarının başa baş olduğunu söyleyebiliyorlar. Yanı sıra MHP’li seçmenlerin yarısının “hayır” kararında olduğunu, dörtte birinin de kararsız olduğunu söyleyebiliyorlar.
Medyada, Erdoğan cuntası ve AKP yönetiminin referandumu kazanabilmek için başkanlık macerasına “hayır” demeye eğilimli AKP’li ve MHP’li seçmenlere, Kürtlere ve Alevilere yönelik özel kampanya hazırlığı yaptığı bildiriliyor. Ancak, AKP ve Külliye cuntasının bu defa anlatacağı bir cazip hikâye ve senaryodan söz edilemiyor. 1 Kasım milletvekili seçiminde başarı getiren “başkanlık gelirse terör biter” senaryosu da şu günlerde telaffuz edilir edilmez tüketildi.
Netice-i kelam, AKP’nin ve devletin devasa propaganda gücüne karşın, Nisan 2017 referandumu Recep Tayyip Erdoğan’ın yenilgisiyle sonuçlanabilir ki, (sömürge tipi) asgari burjuva demokrasisinin ihyası yolunda sadece ilk adım olabilir.

Not: Bu yazı, referandum için kullanılacak oyların dökümü ve sayımında Yüksek Seçim Kurulu’nun nasıl bir rol oynayacağı sorusu dikkate alınmadan kaleme alınmıştır!!!

5 yorum:

  1. 1-....'Yanı sıra fısıltı gazetesinde, FETÖ’den ve solculardan boşalan devlet kadrolarına ülkücülerin yerleştirileceği propagandası yapılacak,' Benim bildiğim bu son sürat yapılmaya devam ediliyor ve hatta tamamlandı bile desek yanlış değil.
    2-Başta CHP olmak üzere bütün parti, kurum,kuruluş ve yapılar sandık ve seçim güvenliğinin ne olduğunu, ıslak imzalı tutanakların alınıp ilğililere gönderilmesinin anlamını iyi öğrendi ve referandumda da bu sıkı sıkı uygulanacak diye düşünüyorum.Çalışmalar başladı bile...
    3-Önemli,somut koşulların güzel bir tespiti..Yürekten katılıyor ve paylaşıyorum...

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Seçsisle HAYIR lar geçersiz kılınabilirler. O zaman ne yaparız?

      Sil
  3. Rahmicigim yorumların için Sağol ama bugune kadar ısrarla oy kullanmaya gitmemis milyonlarca secmen var .Acaba onlar simdi ne yapar?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bugüne kadar ne yaptılarsa bundan sonra da onu yaparlar!!!

      Sil