3 Aralık 2022 Cumartesi

ALEVİLERİN KAYYUMLARLA BİTMEYEN SINANMASI

İslam içi sayılmakla birlikte Alevilik, heterodoks (farklı) ve batıni bir inanç öğretisidir. Sünni ve Şii yorumuyla ortodoks (egemen) İslam mülk sahibi sınıfların iktidarını kutsayıp meşrulaştırırken Alevilik tarih boyunca mülksüzlerin, baldırı çıplakların, göçebe yoksul köylülerin, yani ezilenlerin inancı olarak yaşandı yaşanıyor. 

Ezilen halkların ve inanç topluluklarının tarihi isyanlar ve katliamlar tarihi olduğu kadar uzlaşma, teslimiyet, asimilasyon, işbirlikçilik ve nihayet ihanet tarihidir. Alevi-Bektaşi-Kızılbaş tarihinde de isyanlar ve katliamların yanı sıra uzlaşma, teslimiyet, işbirlikçilik ve ihanet de vardır.

Hızır Paşa söylencesi, Alevi-Bektaşi-Kızılbaş tarihinde ihanetin öyküsü olarak simgesel değer yüklüdür. Okur yazar olup bilmeyen yoktur herhalde. Söylenceye göre, Pir Sultan Abdal’ın genç muhiplerinden Hızır, devlette görev almak için pirinden himmet ister; “Pirim himmet eyle İstanbul’da medrese tahsili göreyim, devlet katında yükseleyim, bozuk düzene karşı çıkayım!” der. Abdal Pir Sultan, “Hızır, Hızır, sana himmet eylerim ama bil ki, bozuk düzende düzgün çark olmaz; sen devlet katında yükselince aslını unutursun, günü gelir devlet için beni bile astırırsın!” diye karşılık verir. Hızır, “O nasıl söz pirim, üzerimde emeğin var, Allah’tan korkarım” der ve ruhsat ister.  

Pirinden ruhsat alan Hızır İstanbul’a gider, tahsilini tamamladıktan sonra devlet hizmetine girer; rütbesi yükselir, paşa olur, sonunda Sivas’a vali olarak atanır. Osmanlı paşası Hızır, Pir Sultan’ın öngördüğü gibi aslını unutmuştur, halka zulmeder; huzursuzluk ayyuka çıkınca pirini anımsar ve ayağına getirtir, sofrasına buyur eder. Pir Sultan “haram lokmadır” deyip el sürmeyince Hızır Paşa öfkelenir, pirini zindana attırır; öfkesi geçince, içinde “şah” olmayan üç deyiş söylerse affedeceğini bildirir. Pir Sultan her şiirinde şahı anınca Hızır Paşa pirini idam ettirir…

***

Hızır Paşa adıyla efsaneleşen bu öykü gerçekten böyle mi yaşanmıştır, bilinmez. Belki de kastedilen Hızır Paşa değil de gerçekten yaşadığı bilinen, Alevi-Bektaşi tarihinde kayıtlı adıyla Sersem Ali Baba’dır. Yani, Anadolu’nun Alevi-Kızılbaş katliamlarından akan kanla sulandığı dönemin Osmanlı padişahlarından Kanuni’nin veziri kayın biraderi devşirme Server Ali Paşa.

Server Ali Paşa, Kanuni Sultan Süleyman’ın haremindeki kadınlardan Mâh-ı Devrân Sultan’ın ağabeyidir. Mâh-ı Devrân Sultan, televizyon dizisi Muhteşem Yüzyıl’da Hürrem Sultan’ın rakibesi, Kanuni’nin (cellatlara boğdurduğu) oğlu Mustafa’nın annesi yani. 

Muhteşem Yüzyıl dizisinin "adalet ve kanun adamı" diye tanıttığı Kanuni döneminde olsun, ya da dedesi Bayezid, babası Yavuz Sultan Selim dönemlerinde olsun, Anadolu halkı hep isyan halindeydi. Geçmişi ezen-ezilen ve sınıf mücadelesi açısından değil, “şanlı tarih” penceresinden görenlerin eserlerinde de kayıtlıdır isyanlar. Mesela, Türkçü milliyetçi Yılmaz Öztuna, 12 ciltlik eserinde Kanuni dönemini anlatırken, “İsyanların çoğu, devlet memurlarının zulüm ve haksızlıklarından çıkmış, sonradan gayrimemnunlar ve şüpheli niyet besleyenler de ilk nüvenin etrafına toplanmıştır.” diye belirtir. (Türkiye Tarihi, C: 6, s: 173) 

Prof. Dr. Faruk Sümer’in yazdığına göre de, 1526 yılında “Mohaç Savaşı’nın yapıldığı gün, Anadolu’da kan gövdeyi götürüyordu.” (Oğuzlar Türkmenler, s. 172) 

O yıl, yani Osmanlı’nın Mohaç zaferini kazandığı yıl Anadolu’nun yoksul göçebe Türkmen Alevi-Kızılbaş halkı Kalender Çelebi öncülüğünde ayaklanmıştı. Kalender Çelebi o tarihte Hacı Bektaş Dergâhı'nın başındaydı. “Kalender, Hacı Bektaş Veli’nin torunlarındandı ve etrafına 30 bin kişi toplamıştı.” (Yılmaz Öztuna, Türkiye Tarihi, C: 6, s. 174) 

İsyana dirlikleri ellerinden alınan Türkmen sipahiler de katılmıştı. Osmanlı’nın o güne kadar karşılaştığı en ciddi en geniş katılımlı ayaklanmaydı. Kanuni’nin şehzadeliğinde arkadaşı, padişahlığında sadrazamı ve eniştesi devşirme İbrahim Paşa isyanı bastırmakla görevlendirildi. İbrahim Paşa Yeniçeri ordusunu da yanına alarak yola çıktı. Osmanlı’da oyun çoktu. Dirliklerinin geri verileceği sözüne kanan sipahiler Kalender Çelebi’yi terk ettiler. Elbistan’da 1527’de yapılan çarpışmada Kalender Çelebi öldürüldü, isyan sona erdi.

Kalender Çelebi’nin katlinden sonra Hacı Bektaş Dergâhı’nın postu 25 yıl boş kaldı. Ancak huzursuzluk devam ediyordu. Osmanlı bu kez, dergâhı (güncel adlandırmayla) kayyum atayarak denetim altına almayı yeğledi; Kanuni, kayın biraderi Server Ali Paşa’yı postnişin olarak Hacı Bektaş Dergâhı’nın başına atadı. Kayyum paşa, Alevi-Bektaşi tarihine Sersem Ali Baba adıyla kaydedildi.

***

BEKTAŞİLERLE KIZILBAŞLAR BİRBİRLERİNİ KIRDILAR

Sersem Ali Baba, Osmanlı’nın Alevileri ve Hacı Bektaş Dergâhı’nı denetim altında tutmak için atadığı ilk kayyum değildi. Daha önce de 1501 yılında Padişah Bayezid, Alevi-Bektaşi tarihine Balım Sultan adıyla geçen kayyumu postnişin olarak dergâhın başına geçirmişti. Balım Sultan, dergâhın başına atandıktan sonra pir-i sani (tarikatın ikinci kurucusu) olarak Hacı Bektaş-ı Velî’nin yolunu yeniden düzenledi, tarikatın edep ve erkânını kurumsallaştırdı; 1517’de Hakk’a yürüdüğünde türbesini Yavuz’un kumandanları yaptırdı.

Osmanlı padişahının özel ordusu Yeniçeri’nin resmi inancı Bektaşilik idi. Anadolu tarihinin kırılma yılı 1514’te Çaldıran Ovası’ndaki savaşta, Osmanlı padişahı Sünni Yavuz’un Bektaşi Yeniçeri ordusu ile Safevi Şahı İsmail’in Kızılbaş ordusu birbirlerini kırdılar. Yavuz, Anadolu’nun Alevi Türkmen Kızılbaşlarının yarıya yakınını katletti.

Savaşı Şah İsmail kazansa Anadolu’nun inanç haritası belki biraz farklılaşırdı ama tarihin akışı çok farklı olmazdı. Çünkü Alevilik, Sünnilik ve Şiilik gibi iktidar inancı değildir. Yüzlerce yıl kölelerin, köylülerin, işsiz şehirli yoksulların (komünizme çok yakın) inancı olarak yaşanan Hristiyanlık ne zaman ki Roma’nın resmi dini ilan edildi, kendisi olmaktan çıkıp zıddına dönüştü. Alevilik de devletleştiği anda kendisi olmaktan çıkar. Şah İsmail’in Alevi Kızılbaş devleti, daha Şah hayattayken zıddına dönüşmeye başladı; ölümünden sonra oğlu döneminde İran’ın yerleşik inancı tarafından teslim alındı, Şii devleti oldu. 

İlk kez yaşanan bir süreç değildi zıddına dönüşüm. Osmanlı devleti de benzer süreçten geçti. Ertuğrul Gazi (öldükten sonra Otman Gazi) liderliğindeki aşiret fetih ve gazalarla devletleşirken, Abdal Musa yolunu ayırdı, Osmanlı’nın egemenlik alanı dışına çıkıp Antalya’ya çekildi; uzlaşmayı seçen Geyikli Baba Osmanlı’nın başkenti Bursa’da kaldı; Edebali ise kuruluş ürecindeki devletin şeyhi, yani ruhani lideri oldu. Padişahın özel ordusu olmak üzere devşirilmiş Hristiyan gençleriyle kurulan Yeniçeri Ocağı’na tarikat olarak Bektaşilik seçildi… (İşbu serencamı Derviş Ahmet, nam-ı diğer Âşık Paşaoğlu (1393-1484) kaleme aldı; Menakıb u Tevârih-i Âl-i Osman adıyla kitaplaştırdı.) 

***

Başta söylediğim gibi, ezilen halkların ve inanç topluluklarının tarihi isyanlar ve katliamlar tarihi olduğu kadar uzlaşma, teslimiyet, işbirlikçilik, asimilasyon ve nihayet ihanet tarihidir.

Şu günlerde, Alevilik inanç değil kültür sayılıyor, Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı kuruluyor; Alevi inanç önderi dedelere ulufe niyetine maaş, cemevlerine yardım vaad ediliyor ya. Tarihin tekerrür edeceğine kuşku yok. Osmanlı’dakine benzer şekilde iktidar kapısında ikbal arayan Sersem Ali Çelebi zuhur etmekte gecikmedi; daha nice Sersem Ali Çelebi çıkar! Bakalım hangi Alevi Bektaşi inanç önderleri makama rüşvete tamah edip kayyum olurlar; hangileri Pir Sultan Abdal gibi haramdan uzak dururlar?

Eşit yurttaşlık ve laiklik talebinde ısrar edecek insan evlatlarına selam olsun!

1 yorum: