Gün geçmiyor ki insanım diyen herkesi yerin yedi kat dibine sokacak, dehşete düşürecek, kan donduracak bir utancın haberiyle sarsılmayalım.
Son haber, BirGün Gazetesi yazarı Timur Soykan’ın imzasıyla geldi. Habere göre, Nakşibendi Halidiye koluna bağlı İsmailağa Cemaati’nin bir lideri, 6 yaşındaki kızını 29 yaşındaki müridiyle ‘imam nikahıyla’ evlendirmiş. Kızcağız, gelinlik giydirilip saçı taranarak müridin evine gönderilmiş; evcilik oyunu diye tecavüze uğramış; 13 yaşındayken nişan ve düğün yapılmış; 14 yaşında buluğa erip kanamaları düzensizleşince hastaneye götürmüşler; doktor polise haber verince, adliye olaya el atmış, kemik yaşı tespiti istenmiş; gerçek yaşı ortaya çıkmasın diye 21 yaşındaki başka bir kadın kemik testine sokulmuş; 18 yaşındayken resmi nikâh kıyılmış. Talihsiz kız/kadın sosyal medyaya girdiğinde başına gelenlerin farkına varmış; şikâyetçi olmuş. Şikâyeti değerlendiren İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturmayı 30 Ekim 2022 tarihli iddianameye dönüştürmüş, sanıkların 27 yıla kadar hapislerini istemiş…
***
MÜNFERİT DEĞİL VAKA-İ ADİYE
İnsanın inanası gelmiyor gerçekten. Bir anne baba nasıl olur da bebeğini çocuğunu böyle bir iğrençliğe kurban eder? Anne baba, yaşlı genç, evli bekâr, inançlı inançsız, bu haber karşısında kanı donmayacak, dehşete düşmeyecek kişi var mıdır?İyimser ruh haliyle, “Bu olay karşısında kanı donmayacak kimse olamaz” denilebilir. Ne var ki hayat, bu kadarcık iyimserliğe bile izin vermiyor. Çünkü böyle bir olayı kan dondurucu iğrençlik olarak görmeyen devasa bir güruh var. Çünkü ne yazık ki bu iğrençlik, kimilerinin hafifletmeye çalıştığı gibi “münferit, sıra dışı, bireysel, tekil” bir olay değil; topyekûn yüzleşilmesi gereken vaka-i adiye, yani sıradan bir olay. Aynen böyle yaşanmasa da benzer nice olay haberlere konu oldu.
Ensar Vakfı’na bağlı yurtlarda kalan yaşları 8-10 arasında değişen 45 çocuğun cinsel istismara uğramasının ve olayı denetlemesi soruşturması gereken görevlilerin terfi ettirilmesi belleklerde taptaze. Dönemin ilgili bakanı Sema Ramazanoğlu “Bir kere rastlanmış olması, hizmetleri ile ön plana çıkmış bir kurumu karalamak için gerekçe olamaz” diyerek olayı hafifletmeye çalışmıştı.
Sakarya’nın Akyazı ilçesinde Halvetiye tarikatı bünyesindeki Uşşaki Cemaati şeyhinin 12 yaşındaki kız çocuğuna cinsel istismardan 10 yıl 5 ay hapis cezasına çarptırılması geçen yılın haberi. Rezalet ortaya çıktığında utanmaz şeyh olayı örtbas edebilmek için kendisini Hz. Muhammed yerine koyup kızın babasına “Ebubekir olmak istemez misin?” diye sormuş.
Antalya’da Akdeniz Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü öğrencisi Mehmet Sami Tuğrul’un Nakşibendilerin İskender Paşa koluna bağlı ALİM-Der’e ait kaçak tarikat yurdunda aşçı tarafından başı kesilerek katledilmesinin; cenaze töreninde baba Halil Tuğrul’un “Bugün bizim Şeb-i Aruzumuz, bunu düğün gecesi olarak düşünüyoruz. Önü vahşet gibi biz arkasındaki rahmete talibiz” diyerek cinayeti tevekkülle kabullenmesinin üzerinden bir yıl geçti. Cinayete ilişkin dava (nedense) basına kapalı olarak sürüyor.
Elâzığ Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi 2. sınıf öğrencisi Enes Kara’nın cemaat yurdunda yaşadığı baskılardan dolayı yaşamına son vermesinin üzerinden aylar geçti.
Erzurum’da yatılı Kur’an kursunda 7 çocuğu istismar eden kişinin 119,5 yıl hapis cezasına çarptırılması iki ay öncesinin haberi.
Bunlar deyim yerindeyse, buz dağının su üstündeki kısmı. Altta daha feci bir rezalet var. Rezaletin bir boyutu da, belki de en önemli boyutu, iktidar ve medyasının bu gibi rezaletlere ve vahşete konu olan tarikatları cemaatleri himaye etmesi, vahşet ve rezaletleri önemsizleştirmesi.
***
İĞRENÇLİĞE POLİTİK MEDYATİK HİMAYE
Yerli yersiz her vesileyle Allah, Peygamber, Kur’an, din iman sömürüsü yapan AKP iktidarının tutumu malum; ülkeyi hukuk devletine değil din devletine sürüklüyor. Tarikat cemaat oylarına tamahkârlıkla İstanbul Sözleşmesi’nden çıktı. AKP iktidarı altı (6) yıl önce de çocuk yaşta evlilikleri meşrulaştırmak için bir af tasarısını Meclis’e sunmuş; ancak tepkiler üzerine geri çekmek zorunda kalmıştı. O tasarı yasalaşmış olsaydı, bugün konuşulan sapık da aftan yararlanmış olacaktı. İktidarın zihniyetinde bir değişiklik yok, sık sık “erken yaşta evlilik” diye nabız yokluyor. Milli Eğitim Bakanlığı MEB’in öğrencilere yönelik yaz okulu, yaz kampı, okuma yarışması, gezi ve seminerler, sosyal, sportif, mesleki ve teknik kurslar düzenlemek üzere protokol imzaladığı dinci vakıf ve kuruluşlar, TÜGVA, TÜRGEV, Ensar Vakfı, Türkiye Diyanet Vakfı, Hayrat Vakfı, İnsan Vakfı, İlim Yayma Cemiyeti vs. olarak sıralanıyor. Bunlar bilinenleri. Bilinmeyen kim bilir başka hangi dinci kuruluşlar vardır.
Egemen medyada ve akademi dünyasında da iktidarınkine paralel bir görmezlikten gelme, önemsizleştirme, daha vahimi sahiplenme ve mazur gösterme çabası var.
Örneğin “saltanat teknesi” Hürriyet’in GYY Ahmet Hakan’a göre 6 yaşındaki kız çocuğunun evlendirilmesi “sıra dışı bir sapıklık, pedofili vakası” imiş. En radikalinden en ılımlısına, İslamcı mahallede böyle bir olaya cevaz yokmuş.
Ahmet Hakan’ın rezaleti kendi mahallesinden tarikatlardan uzaklaştırmaya çalışması (kabul edilemez olsa da) anlaşılır, AKİT’in sergilediği iğrençlik karşısında saygıya değer bir savunma refleksi. Hiç değilse, “İnsanlığımdan utandım, kanım dondu” diye cümle kurmuş.
AKİT ise iğrenç olayı “iftira” olarak görüyor. Yazı İşleri Müdürü Ali Karahasanoğlu, Cüppeli adlı şarlatanın bile iğrençliği lanetlemesine tepkili; Cüppeli’yi artık Atatürkçü takılmakla eleştiriyor, din kardeşine atılan iftiraya ortak olmakla suçluyor ve “Bu nasıl İslam kardeşliği?” diye azarlıyor.
AKİT’in iğrençliğe ortak olması, “iftira” demesi şaşırtıcı değil. İnsanlık dışı nice katliamlara, cinayetlere sahip çıktı. Çocuk istismarcısı suikastçı Hüseyin Üzmez bu gazetenin köşe yazarıydı…
İğrençlikte ortaklık AKİT ile sınırlı değil ne yazık ki. İslamcı mahalle okumuş yazmışlarının manşetinde her gün neredeyse sadece, hangi yaşta evlenileceği, hangi şartlarda nasıl cima yapılacağı konuları var. Evlilik akdi ile fiili evliliğin bir olmadığını, çocuklar arasında da nikâh, büyük küçük arasında da nikâh kıyılabileceğini söyleyen İslamcı inanç önderlerinden geçilmiyor. Kadınların giyimine kuşamına kafayı takmış olmaları başlı başına bir akıl ve ruh sağlığı sorunu. Sapıklıkları yüzlerine vurulunca “İslami değer ve yargılara sahip insanları tahkir etmeye yönelik iftiralar” diyerek üste çıkıyorlar. Öyle ki, iki yıl önce 41 kişinin öldüğü Elâzığ depremini çocuk yaşta evliliğin yasaklanmasıyla açıklayan prof unvanlı ilahiyatçı bile çıktı. Adı batasıca bir prof, “Gayretullaha dokunmak edebiyat değildir. AIDS, ebola virüsü… Avustralya, Çin gayretullaha dokundu azap geldi. Maazallah, biz de zinayı, livatayı yasallaştırarak, Allah’ın helal kıldığı yaşta evliliği tecavüz sayarak, mutlu yuvaları bozarak gayretullaha dokunmayalım” diye ahkam kesti.(Ara not: Allah’ın evi Kâbe de, depremler ve başka afetler nedeniyle sanırım 50/60 kez yıkıldı, yeniden yapıldı. Bu kafaya göre neden acaba?)
***
OSMANLI SARAYINDAKİ BEBEK ÇOCUK GELİNLER
Dediğim gibi, hayat “Bu olay karşısında kanı donmayacak kimse olamaz” iyimserliğine izin vermiyor ne yazık ki. Çünkü bu iğrençlik, “münferit, sıra dışı, bireysel, tekil” bir olay değil. Tersine, topyekûn yüzleşilmesi gereken sosyolojik teolojik bir dram, akıl ve ahlak tutulması var ortada. Rezaletin tarihsel arka planı da var. Ecdat ecdat diye bağırıyorlar böğürüyorlar ya, ecdatları da böyleydi.
Ecdat belledikleri Osmanlı’nın saraylarının tarihi, buluğ çağına ermeden evlendirilen veya nişanlanan kız çocuklarının bebeklerin dramatik öyküleri ile doludur. Osmanlı sarayında nice bebek çocuk yaşta kızlar, vezirler ve paşalarla evlendirilmişti.
Bebek yaşta başlayan evlilik rekoru, (1603-1617 yılları arasında halife padişah olan) Sultan Ahmet’in kızı Ayşe’ye aittir. Sultan Ahmet’in Kösem Sultan’dan doğma kızı Ayşe (ki Dördüncü Murat ve Deli İbrahim’in ablasıdır), 3 (üç) yaşındayken Sadrazam Nasuh Paşa ile evlendirilmiş; kocası idam edilince daha altı (6) yaşındayken dul kalmış; sonrasında yedi (7) kere daha evlendirilmiş ve nihayet 50 yaşındayken vefat etmiş.
Ayşe Sultan, Osmanlı sarayındaki bebek çocuk yaşta evlilik geleneğinin ilkiydi ama sonuncusu değildi. Kardeşi Padişah Halife İbrahim’in kızı Fatma Sultan, iki buçuk yaşındayken Yusuf Paşa ile evlendirildi. Vezirliğe terfi eden Yusuf Paşa düğün merasiminden sonra Girit Adası’nı fethetmekle görevlendirildi. Yusuf Paşa kış ortasında donanmayı sefere çıkarmanın makul olmayacağını izah etmeye başlamıştı ki, sözünü bitiremeden İbrahim Han, Girit Serdarı’nı cellâtlara teslim etti. Cellâtlar işini bitirir bitirmez Halife Padişah pişman oldu, damadının cansız bedenine kapandı; “Ne güzel kırmızı elma gibi yanakları varmış, yazık ki kıydım” diye ağladı.
Halife Padişah’ın kızı kocasız kalmazdı elbette. Dört yaşındaki dul Fatma Sultan, bu kez Musahip Fazlı Paşa’yla evlendirildi; 15 yaşında bir kere daha dul kaldı.
Halife Padişah İbrahim’in diğer kızı Beyhan, iki (2) yaşındayken Vezir-i Azam Ahmet Paşa ile evlendirildi. Bir yıl sonra Halife Padişah sarayın sefahat harcamalarını karşılamak için samur ve amber vergisi koyunca isyan çıktı. Halkın tepkisini öfkesini çalan Yeniçeriler “Kelle isterüz” diyerek saray kapısına dayandılar. Damat Vezir-i Azam Ahmet Paşa, meşhur cellat Kara Ali tarafından boğularak idam edildi. Cesedi uyuz bir beygire bağlanıp Atmeydanı’nda çınar altına atıldı. Paşa’nın cesedi Yeniçeriler tarafından parça parça edildi; Ahmet Paşa tarihe “bin parça” anlamına gelen “hezarpare” lakabıyla kaydedildi. Kocası öldürülünce üç (3) yaşında dul kalan Beyhan Sultan, önce İbrahim Paşa ile, onun ölümünden sonra Bıyıklı Mustafa ile evlendirildi. On yıl süren evlilik Bıyıklı Mustafa’nın ölümüyle sona erdi; çok geçmeden Beyhan Sultan da öldü…
***
Yinelemek uygun düşerse, okula başlama yaşındaki bir kız çocuğunun hayatı karartılmış. Ne yazık ki bu iğrençlik, “münferit, sıra dışı, bireysel, tekil” bir olay değil. Tersine, kimileri için ecdat yadigârı bir gelenek, vaka-i adiye, sıradan bir olay; sosyolojik teolojik bir dram. Bu iğrenç gelenek ve zihniyetle, sosyolojik teolojik dramla, akıl ve ahlak tutulmasıyla topyekûn yüzleşip hesaplaşmadıkça, yerin yedi kat dibinde utanmaktan acı çekmekten kurtuluş yok!Not: AKP iktidarının çocuk yaşta evlilikleri meşrulaştırmak için af tasarısını gündeme getirdiği günlerde kaleme alınmış “DAHA ÇOCUK MU?” başlıklı yazının da okunmasını öneririm.
http://rahmi-yildirim.blogspot.com.tr/2016/11/daha-cocuk-mu-tecavuze-mi-ugramis.html
Kalemine emeğine sağlık sevgiler
YanıtlaSilTeşekkür ederim toprağım. Çok selam.
Sil