25 Nisan 2023 Salı

ECEVİT YAŞASA AKP’YE OY VERİR MİYDİ?

Necmettin Erbakan Atatürk ve laiklik karşıtlığı söz konusu edildiğinde “Atatürk yaşasaydı Milli Görüşçü olurdu” diyerek üste çıkmaya çalışırdı. Bugün de DSP Genel Başkanı Önder Aksakal, “Bülent Ecevit, Deniz Gezmiş yaşasalar, Cumhur İttifakı’na oy verirlerdi” demiş.

Sağcı siyasetçilerin klasik demagojileridir; ne zaman mantıklı bir açıklama getiremeyecekleri duruma düşseler bu gibi absürt çarpıtmalara başvururlar. Sadece Türkiye’de değil Almanya’da da öyle. Almanya’da 2021 seçimleri öncesinde faşist AfD’nin adayları da Türklerin oyunu alabilmek için Atatürk resimli afiş yapıp “Atatürk de AfD’ye oy verirdi” diye yazmışlardı.

Önder Aksakal bir de eski solcuymuş, yani dönek. Öyle çok ki dönekler. İçlerinde Şahin Alpay, Çetin Altan gibi kaliteli olanları var. Önder Aksakal ise ciddiye almaya değmez. Deniz Gezmiş’i dönekliğine malzeme yapması da cevap vermeye değmez. Aşağıdaki yazı, “Bülent Ecevit yaşasa Cumhur İttifakı’na oy verir miydi?” sorusuna yanıt yerine geçsin.

***

KARAOĞLAN’DAN UZUN ADAM’A

Bülent Ecevit, Türkiye’nin soldan aydınlandığı 1960’lı 70’li yıllarda, ezilenlerin, işçilerin ve köylülerin çıkarlarını seslendiren söylemiyle “halkçı lider” imajı edinmiş, Karaoğlan lakabıyla anılır olmuştu. “Ne ezen ne ezilen, insanca hakça bir düzen”, “Toprak işleyenin su kullananın” derken, ezilenlerin susamışlığına tercüman oluyordu. Çelişkilere ve tutarsızlıklara karşın icraatı da “halkçı lider” imajını güçlendiriyordu. Sendikal haklar, Çalışma Bakanı Bülent Ecevit’in çabasıyla işçilerin dünyasına girmişti. On yılların devletçi bürokrat partisi CHP, Ecevit’in liderliğinde sola açılmıştı. Ecevit özel hayatında da sade bir yaşam sürüyor, adı yolsuzluklarla birlikte anılmıyordu.

Recep Tayyip Erdoğan da “fakir fukaranın, garip gurebanın, öksüz yetimin babası, işçilerin emekçilerin abisi” imajıyla biliniyor. Partisi AKP daha çok işçilerden köylülerden, kentlerin dar gelirli varoş sakinlerinden oy alageldi. Yani normalde sol partileri destekleyeceği umulan bir seçmen kitlesi. Araştırmalar AKP seçmenlerinin diğer partilerin seçmen kitlesine göre, özellikle CHP seçmenlerine göre daha düşük gelirli, eğitim düzeyi daha düşük, daha dindar, temel hak ve özgürlüklere daha az duyarlı olduğunu gösteriyor. Bu seçmen profilinin yol açtığı siyaset algısı da belli: CHP burjuva partisi, AKP dar gelirli ve emekçi partisi! Sosyalistler ise uzaydan gelmiş tuhaf kılıklı yaratıklar!

Bu algı içinde Recep Tayyip Erdoğan seçmenlerinin gözünde ezilenlerin lideri! İktidarının ilk yıllarında kendisinden Uzun Adam diye söz ediliyordu.

Uzun Adam, Necmettin Erbakan ile yolunu ayırdıktan sonra partisinin kuruluş toplantısını bir sendikanın genel merkez binasında yapmıştı. Partisini bir sendikanın genel merkezinde kuran liderin iktidara gelir gelmez, işçiler ve sendikalar lehine işler yapması beklenir değil mi? Peki, Başbakan olur olmaz Tayyip Erdoğan’ın TBMM’den geçirdiği ilk yasayı hatırlayan bir işçi veya sendikacı var mıdır? Herhalde yoktur. Naçizane hatırlatayım.

***

ECEVİT “İŞ GÜVENCESİ YASASI” ÇIKARDI, ERDOĞAN KUŞA ÇEVİRDİ

Karaoğlan Ecevit, son başbakanlığı döneminde çok günahlar işledi. Her bir icraatı, Meclis’ten geçirdiği her bir kanun, ‘halkçı’ Ecevit’in tabutuna çakılan birer çivi oldu. Her şeye karşın gider ayak, kendisini Karaoğlan yapanları anımsadı, İş Güvencesi Yasası’nı Meclis’ten geçirdi. Yasa, 10 veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde işçinin haklı bir neden olmaksızın işten atılamayacağını öngörüyordu. Mesela patron sendikal faaliyet nedeniyle işten atamayacaktı. Atılan işçi mahkemeye başvurduğunda patron haklı bir nedenle işten attığını kanıtlayamazsa işçiyi yeniden işe almak ve tazminat ödemekle yükümlü olacaktı. 

Taslak olarak 2000 yılında yola çıkan yasanın işçiler için taşıdığı önem apaçıktı. Patronlar tasarıya karşı çok sert direniş göstermişlerdi. TÜSİAD ve MÜSİAD, aralarındaki pasta paylaşım kavgasını bırakmışlar, tasarıyı engellemek için kampanya yürütmüşlerdi. Patron örgütlerine göre tasarı vatana ihanet kabilinden felaket tasarısıydı. Medyada üslenmiş devşirmeler ve dönekler de tasarının piyasa gerçeklerine ne denli aykırı düştüğünü propaganda ediyorlardı. Tasarı 9 Ağustos 2002’nin ilk saatlerinde Meclis’ten geçerek yasalaştı. Patronlar, yasanın altı ay sonra, yani 15 Mart 2003 tarihinde yürürlüğe girmesi şartıyla direnişten vazgeçtiler. Herhalde, o tarihe kadar kim öle kim kala hesabı yapmışlardı. Nitekim öyle oldu. Meclis bir daha toplanamadı; Kasım 2002 seçimlerinde AKP anayasayı değiştirmeye yeter çoğunlukla iktidara geldi. 

Tayyip Erdoğan’ın milletvekili seçilmesi önlendiği için AKP’nin ilk hükümeti Abdullah Gül başkanlığında kurulmuştu. Nihayet, Deniz Baykal’ın himmetiyle Tayyip Erdoğan 9 Mart 2003’te Siirt milletvekili olarak Meclis’e girdi; 14 Mart’ta Başbakanlık koltuğuna oturdu.

O tarihlerde Türkiye’nin başında ABD’nin Irak’ı işgal belası da vardı. Ecevit hem bu işgale razı olmadığı hem de İş Güvencesi Yasası’nda ısrar ettiği için iktidardan düşürülmüştü. 

Bu şartlar altında iktidara gelen Erdoğan’ın savaştan bile öncelik verdiği konu, İş Güvencesi Yasası’nı budamak oldu. Güven oylamasını ve 20 Mart’ta başlayacak işgali bile beklemedi. “İş Güvencesi psikolojik rahatsızlık ve baskı yarattı. Kriz ve savaş ortamında işveren kesimi bundan çok rahatsız. Rahatlatıcı bir karar almamız lazım” diyerek, tek cümlelik bir kanunu 16 Mart’ta Meclis’ten geçirdi. Kanun, İş Güvencesi Yasası’nın yürürlüğünü 30 Haziran 2003 tarihine erteliyordu. Patronlar sevinçliydi. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, sevincini “AKP bizi çok mutlu etti” sözleriyle dile getirdi. 

Ne ki Çankaya Köşkü’nde farklı bir Cumhurbaşkanı vardı. Ahmet Necdet Sezer, “sosyal hukuk devleti” ilkesiyle bağdaşmadığı, “işsizliği önleyici ve ulusal gelirin adaletli biçimde dağıtımını sağlayıcı önlemler almanın sosyal hukuk devletinin görevleri arasında olduğu” gerekçesiyle erteleme yasasını geri gönderdi. 

Ancak “garip gureba, işçi köylü hamisi” Erdoğan pes etmedi; İş Güvencesi’ni 10 Haziran 2003’te yürürlüğe soktuğu 4857 sayılı İş Kanunu’na dahil ederek içini boşalttı. Ecevit’in bıraktığı yasa 10 ve daha fazla işçinin çalıştığı işyerlerinde geçerliyken, Erdoğan’ın çıkardığı yasa 30 ve daha fazla işçinin çalıştığı işyerlerinde geçerli oldu. Böylece işçilerin yarısından fazlası iş güvencesi kapsamı dışına çıkartıldı. İşe iade durumunda ödenecek tazminat tutarı da azaltıldı. 

***

İşte böyle! Erdoğan’ın iktidarında İş Güvencesi’ni yitirmekle kalmadılar işçiler. AKP’nin 21 yıllık iktidarında özelleştirme adı altında sokağa atıldılar; sendikaları güçsüzleştirildi. TEKEL özelleştirilip işçiler sokağa bırakılırken Uzun Adam, işçileri çalışmadan aydan aya maaş almakla suçluyor, “Tüyü bitmemiş yetimin hakkını kimseye yedirmem!” diyordu. Tarihe geçen direnişlerinde TEKEL işçilerine sosyalist partiler, CHP’li belediyeler ve Sakarya Caddesi emekçileri yardım elini uzatmışlardı. 

Uzun Adam’ın iktidarı döneminde emekçilerin kazanılmış hakları sosyal güvenlik reformu adı altında kuşa çevrildi; ezilenler, emekçiler, AKP hükümetlerinin programlarında ancak sadaka bağlamında yer bulabildiler. Erdoğan, emperyalist patronlarla buluşmalarında “Grev tehdidi olan yere anında müdahale ediyoruz” diyerek, Türkiye’ye yatırım çağrısında bulundu. Buna karşın hâlâ işçilerden oy alabiliyor; “Biz işçinin, emekçinin aleyhine hiçbir adım atmadık” diyebiliyor.

Sözü uzatmayalım. Halkçı Ecevit’in katili Milliyetçi Ecevit oldu. İktidarının son deminde Karaoğlan olduğunu anımsadı; ama kendisini affettiremedi, 2002 seçiminde sadece yüzde 1,5 oy alabildi. Ecevit seçim sandığına gömülürken kimse kalmamıştı yanı başında.

Peki, Karaoğlan’ın ihanetini affetmeyen dar gelirli, yoksul, emekçi, O’nun kadar temiz ve dürüst olmayan, temiz ve dürüst olmak bir yana kendisine dilenci muamelesi yapan Uzun Adam’ı nasıl oluyor da peygambermiş gibi sahiplenebiliyor?

Emekçiler Karaoğlan’ın da Uzun Adam’ın da kendilerini kurtarmadığını, kurtarmayacağını, kendilerini kurtaracak olanın sadece kendileri olduğunu ne zaman fark edecekler?

Karaoğlan yaşasa Uzun Adam’a oy verir miydi? Yanıt okuyucunun takdirine.


2 yorum: