30 Nisan 2015 Perşembe

FAŞİSTE FAŞİST DENİR

Soğuk Savaş yıllarında komünistlik sadece en ağır cezalık suç değil aynı zamanda küfür nesnesiydi. Akıl, idrak, vicdan yoksulu faşistlerin yanı sıra toplumun çok geniş kesiminin dilinde komünist demek “dinsiz imansız Allahsız kitapsız ahlaksız namussuz” demekti.
Aşağılıkta sınır tanımayan ideolojik devlet aygıtlarının komünistliğe yükledikleri bu negatif anlam yüzünden komünistler uluorta komünist olduklarını söylemeye çekinirlerdi. Haksız da değillerdi. “Ben komünistim” diyen kişi, başına bin türlü bela sarmış olurdu.
Komünistsin, değilim, hayır sosyalistim atışması zaman zaman esprili diyaloglara da yol açardı. Nur içinde yatsın, sol hareketin önderlerinden Behice Boran 1965 seçimlerinde Türkiye İşçi Partisi’nin Urfa Milletvekili olarak TBMM’ye girmişti. Bir keresinde kürsüde konuşurken AP sıralarından laf atılır: “Erkeksen komünist olmadığını söyle!” Behice Boran lafın altında kalmaz, yanıt verir: “Erkek değilim!
Soğuk Savaş yıllarında solcular da faşistliği hem siyasal suçlama ve eleştiri amacıyla hem de hakaret amacıyla telaffuz ederlerdi. Ancak, toplumun geniş kesiminde faşistlik komünistlik kadar aşağılayıcı bir anlam ifade etmezdi. Faşistliğin komünistlik kadar aşağılayıcı sayılmaması bir yana, Mussolini’yi Hitler’i vatansever ve milliyetçi belleyen sağcıların ve ülkücülerin gözünde faşistlik bir nevi gurur vesilesiydi. Öyle ki Kara Harp Okulu’nda 1976-77 ders yılında öğretim elemanlarından Hasan Celal Güzel, öğretim kurulu başkanlığı eliyle dağıttığı ders notlarında “Faşizm insan kişiliğini yücelten spritüel bir güçtür” övgüsüne bile yer vermişti.
***

Soğuk Savaş biteli çeyrek asır geçti. Ne mutlu ki komünistlik küfür sözcüğü olmaktan çıktı. Herkese açık toplantılarda, seçim meydanlarında komünistler açık kimlikleriyle boy gösteriyorlar. Eskiden olduğu gibi savcılar, muhbir vatandaşların sözüne uyup, komünistlik konulu yazılar aleyhine iddianame yazmıyorlar. Tamamen olmasa bile toplumun çok geniş kesiminde komünistlik artık küfür ve hakaret olarak algılanmıyor.
Komünistlik felsefi ve siyasi itibarını nihayet kazandı ama galiba faşistlik itibar kaybına uğradı. Geçmişte faşistlik açıkça olmasa bile gururlandırıcı bir şeyken günümüzde birilerine faşist denmesi alınganlığa yol açabiliyor. Nitekim Avukat Umut Kılıç, hâkimlik sınavında heyetle girdiği tartışmada “Faşist Erdoğan’ın adamlarısınız” deyince tutuklandı. Meslekte onca deneyim sahibi yargıçlar savcılar, “Faşist Erdoğan” hitabının siyasal eleştiri amaçlı olduğunu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına göre suç oluşturmadığını bile bile Avukat Kılıç’ı hapsetmekte tereddüt etmediler. Velev ki ve öyle ki, “faşist Erdoğan” ifadesi suç olsa bile, hükmün açıklanmasının geri bırakılması maddesi uyarınca Avukat Umut’un zaten bir gün bile hapis yatmayacağını bile bile tutuklayıp hapse attılar.
***

Avukat Umut Kılıç’ı şikâyet eden, tutuklayan yargıç ve savcılar, “faşist Erdoğan’ın adamlarısınız” ifadesinin siyasal eleştiri amaçlı olduğunu bile bile nasıl olup da genç avukata böyle anlayışsız davranabildiler?
İnsan nasıl bir açıklama getireceğini şaşırıyor doğrusu. Hukuku meslek edinmiş, adalet dağıtmakla görevli heyet üyelerinin Umut Kılıç’ı sakinleştirip gönlünü alabilecekken, şikâyet edip tutuklatmalarına akıl erdiremiyor insan. Heyet üyeleri sahip oldukları resmi gücü kullanmak yerine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hemen her gün birilerini diline dolayıp hakaret ettiğini, aşağıladığını anımsayıp Avukat Umut’un gençliğine verebilirlerdi. Veya Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’a yumruk atan saldırganın bile tutuklanmadığını hatırlayabilirlerdi.
Hiç de bir yargıç veya savcının sahip olması gereken sükûnet ve ağırbaşlılık hali değil doğrusu. Uygulamakla yükümlü oldukları kanunlara bile aykırı hareket etmişler. Söylemeye dilim varmıyor ama günlük konuşma dilinde faşistlik, bir rejimin görevlilerinin o rejimin kurallarına bile riayet etmemeleri olarak anlamlandırılır. Umut Kılıç’ın tutuklanması tam da böyle bir şey.
Fakat bu bile Avukat Umut Kılıç’ın tutuklanmasındaki vahameti açıklamaya yetmiyor. Tekil bir örnek olsa, “Bir yanlışlık olmuş” denilir ve üst mahkemede düzeltilmesi beklenir. Ama tekil bir olay değil. Umut Kılıç olayı, Türkiye'nin artık "kırıntısıyla bile" hukuk devleti olmadığını, devlet adına güç kullanan kişilerin kâğıt üstündeki kanunlara bile riayet etmediklerini gösteren örnek bir olaydır. Gazeteler neredeyse günlük skor verir gibi Erdoğan’a hakaret iddiasıyla tutuklananların haberlerini veriyorlar. Vahamet burada işte. Yani, Erdoğan faşizminin bütün toplumu tehdit eden baskı ve keyfi yönetiminin sıradanlaşması. Üniversiteler, sendikalar, medya, iş dünyası, bürokrasi, hatta yargıçlar ve savcılar… Toplumun hemen her kesimi Erdoğan faşizminin baskılarından etkileniyor. Umut Kılıç’ın tutuklanması, Yeni Türkiye’nin gerçek hikâyesini anlatıyor.  
Türkiye’deki rejimle ilgili tartışmalarda bugüne değin “Türkiye faşizmle yönetiliyor olsa, faşizm var diyemezsiniz” klişesi tekrarlanırdı. Umut Kılıç’ın tutuklanmasıyla bu eşik aşılmış oldu. Umut Kılıç’ın bir hafta hapis yattıktan sonra tahliye edilmesi, olayın vahametini azaltmıyor ne yazık ki.
***

Bu arada, faşistlere özel not:

Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünde faşizm sözcüğünün anlamları şöyle sıralanıyor: 1. İtalya'da 1922-1943 yılları arasında etkinliğini sürdüren, meslek kuruluşlarına dayanan, devlet sınırlarını genişletmeyi amaçlayan, yetkinin, tek partinin elinde toplandığı düzen. 2. Demokratik düzenin yerine aşırı bir ulusçuluk ve baskı düzeni kurmayı amaçlayan öğreti. 3. Gerici, ırkçı ve saldırgan anamalcı öğelerin açık buyurganlığına dayalı düzen.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder