4 Kasım 2015 Çarşamba

ÇETİN ALTAN NASIL BİRİYDİ?

Devşirmeler Dönekler adlı kitabımda yer alan “Kiralık Dönek Çetin Altan” başlıklı yazı hayli gürültü kopardı.
Gerçeklikten kopuk, içi boş Çetin Altan hayranlığına ve güzellemesine karşı yerinde bir analiz olduğu görüşü çoğunluktaydı.
Buna karşılık, “aydın düşmanlığı” olarak görenler de oldu.
Herhangi bir fikri olmadığından, bana “geri zekâlı” hatta “faşist” diye küfredenler de çıktı.
Kimileri de “ölenin arkasından konuşulmaz” derdindeydi.
Oysa, ölenin arkasından konuşulmamıştı, beş yıl önce yayımlanmıştı adı geçen kitap.
İşte o kitaptan, “Dönekliğin Dibi” başlıklı bölüm.


DÖNEKLİĞİN DİBİ
İnsan emek rotasından çıkmaya görsün, ahlaki pusulasını da yitirir. Aldatma, sadakatsizlik, ikiyüzlülük ve ihanet, güçlü olana tapınmak, yeterince utanılası bir düşkünlüktür. Değil insan içine çıkmak ve başkalarının yüzüne bakmak, aynaya bile bakmaktan utandırmaya yeterli bir ahlaki düşkünlüktür. Lakin ahlaken düşmenin sonu yoktur. Ezen sınıfla bir olup ezilenin üstüne çullanma ahlaksızlığının menzili, mülk sahibi sınıfa kaside düzüp yaltaklanmayı, devrimci mücadeleye küfretmeyi, dönekliği ve kurulu düzeni kutsamayı aşıp, döne döne tapındıkları güçte cinsel üstünlük keşfine kadar uzanır. Freud, mezarında isyan etme ihtiyacı duyar.
Pseudo dönek (Ertuğrul Özkök), “Erken kıllanmış çocuk” başlığı altında bir okul anısını anlatmaktadır. Sınıfta sakalı erken çıkmış bir çocuk ve bir de Amerikan pazarından giyinen “altın saçlı çocuk” vardır. Erken kıllanmış çocuk her fırsatta “altın saçlı çocuk”la alay etmektedir. Elbette “altın saçlı çocuk” kendini savunmak, bir yanıt vermek durumundaydı: “Birden pantolonunun düğmelerini açtı, organını çıkarıp altın çocuğa gösterdi. Bu sapık hareket karşısında hepimiz donup kalmıştık. Ben az daha tabureden düşüyordum. İşte o an, altın çocuğun gözlerini fark ettim. Gözlerinde o zamana kadar hiç görmediğim bir ateş yanıp söndü. Günler boyu sakin bir biçimde kötü adamın gaddarlıklarını izleyen Gary Cooper gibi, intikam saatinin geldiğine inanmıştı sanki. Gözündeki o ateşle erken kıllanmış çocuğa baktı. Sonra elini pantolonunun önüne attı. Pantolonu Amerikandı ve fermuarlıydı. Yavaş bir hareketle onu açtı ve organını çıkardı. Organı, erken kıllanmış çocuğunkinin iki katı büyüklükteydi. Erken kıllanmış çocuk o gün bitti.”[1]
Solculuğu ve dönekliği gibi bu anısı da sahte olabilir. Ama malum, doğru ya da yanlış, bu coğrafyada erkeklik tabudur. Dönek, güce ve gücün organına tapınırken sözüm ona bu yerel tabuyu yıkmaktadır. Ve elbette tabu yıkarken yalnız değildir. Kıdemli dönek de, sözüm ona fıkra anlatırken benzer şekilde kendince tabu yıkmakta, gerçekte ise devşirmeler gibi köklerine balta vurmaktadır.
“Eski bir eczane fıkrası vardır. Prezervatif almak için eczaneye gelen bir Afrikalı; derdini anlatamayınca, erkeklik organını tezgâhın üstüne çıkarıp yanına da parasını koyar. O sırada bir kovboy girer eczaneye ve Afrikalı’yı organ yarışı yapıyor sanarak; o da, kendi organını çıkarır tezgâhın üstüne ve alır parayı... Kovboyunki daha büyükmüş. Bazılarınınki daha büyük olur bazı yerlerde... Anlarsınız ya...”[2]
İnsan emek rotasından çıkıp dönmeye görsün, ahlaki pusulasını da yitirir. Lakin döneklikte ahlaken ve vicdanen düşmenin sonu yoktur. Tapındığı güce cinsel üstünlük yakıştırmanın ötesinde, hard-porno ve sübyancılığı savunacak derecede irtifa kaybeder.
“Bence biz büyüklerin çocuk pornosunu neredeyse ‘insanlığın tanıdığı en büyük suç’ haline getirişimizin altında yatan psikolojiye dikkatle bakmamız lazım. (...) Mevcut cinsel ahlak çocuk bedeninin arzulanmasını en büyük cinsel suç olarak görüyor. Ben, arzunun bu lanetlenişini haklı bulmuyorum. Yani, insanların çocuklara zarar vermedikleri sürece ‘sübyancı olma hakkı’nı savunuyorum.”[3]
Çocuklara zarar vermeyen bir sübyancılık?!
Sübyancılığın “hak” ve “özgürlük” kapsamına sokulmasıyla aşılmadık ahlaki sınır bırakılmamıştı. Bir sonraki yazıda ise “sübyancı olma hakkı” bu kez düşünce özgürlüğü kapsamındaydı ve yazar bir de üste çıkma çabasındaydı:
“Ben orada, çocuk pornosuna duyulan tepkinin altında yatan iki ayrı etkeni birbirinden ayırabilmek için, bir soyutlama yapmaya çalışmıştım. Çocukların zarar görmesi faktörünü bir an için bir kenara bırakarak geride kalana bakmak istemiştim. (...) Kısacası benim derdim anlamaktı. Hem sübyancıyı, hem de ‘bizi’ anlamak...”[4]
Sübyancılığın hak ve özgürlük kapsamına sokulması ahlaki liberalizmin son sınırında gezinen kalemleri bile isyan ettirecek iğrençlikte bir skandaldı; ama skandalın kraliçesi yalnız değildi. Köşe yazılarına cinsel içerikli fıkralar serpiştiren, “Rezil Köpek” karakterinin kurgulayıcısı Çetin Altan da, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ABD Başkanı George W. Bush ile yapacağı görüşmede ele alınacak konulara değindiği yazısında, sözüm ona bir sübyancı fıkrası anlatmıştı ki, Gülay Göktürk’ün skandalından aşağı kalır yanı yoktu:
“ABD Dışişleri Bakanı Powell ise, şimdiden Tayyip Bey'in ziyaretiyle ilgili mesajlar vermeye başladı:
- Irak ve PKK konuşulacak. İlişkimizin gücünü teyit edeceğiz.
Ve bu arada sürüp giden Ankara haberleri. KKTC ile ilgili değişik görüşler vs...
Ünlü bir fıkrayla, özetin özetine gelelim şimdi de:
Osmanlı sarayında bir sünnet düğünü...
Saray ağalarından, küçük oğlan çocuklarına düşkün biri; sünnet olacak çocuklardan gözüne kestirdiği bir tanesinin kirvesi olmaya kalkmış. Sünnet operasyonu sırasında, çocuğu kucağına oturtup elini kolunu tutacak. Ve yaptığı plana göre de, o sırada becerecek oğlanı...
Sünnetçi, kirvesinin kucağındaki donu çıkarılmış küçük çocuğun önünde diz çökmüş; tam operasyona başlayacağı sırada, işini becermeye çalışan ağanınki, birdenbire hedefinden kayıp, çocuğun bacakları arasından sünnetçinin önüne çıkmış.
Sünnetçi şaşkın mı, şaşkın:
- Bu da ne, demiş.
Ağa, gayet soğukkanlı:
- Bu model, demiş; padişah efendimiz emretti, sünnet bu modele göre yapılacak...”[5]
Konaklarda büyümüş, onca hayat tecrübesi edinmiş, düzinelerce kitap yazmış, 1970’lerin sonunda bir derginin kapağında Fransız dergisine atfen “Türk Rönesansının Zirvesi” diye propagandası yapılmış. Kalkmış iğrenç sübyancı fıkralarıyla Rönesansçılık oynuyor, akıl öğretmeye çalışıyor.
Emek pusulası kırılınca ahlaki pusula da kırılır. Döneklik böyle bir şeydir. Döndükleri için mi böyle oldular, zaten böyle oldukları için mi döndüler? Hangisi daha doğrudur bilinmez.
Dönekliğin çukurunda kim bilir başka ne rezillikler, soysuzluklar vardır. Bunca rezilliğe, soysuzluğa karşın, modern devşirmeler olarak, kitle bilincini zehirleyen iletişim ve bilinç endüstrisinin tepe noktalarındadırlar, başköşelerindedirler. Çünkü “En iyi sağcı soldan dönendir.”














[1] Ertuğrul Özkök, Hürriyet, 1 Nisan 2001.
[2] Çetin Altan, Sabah, 15 Mart 2002.
[3] Gülay Göktürk, Sabah, 9 Ocak 2002.
[4] Gülay Göktürk, Sabah, 13 Ocak 2002.
[5] Çetin Altan, Milliyet, 11 Ocak 2004.

1 yorum:

  1. Rahmi abi, değerli abiciğim; sen bakma o dönek aklayıcılarına. Kalemini asla yumuşatma, böyle devam et. Gönlümüz, bilincimiz seninle ve senin gibi yoldaşlarla...

    YanıtlaSil