9 Haziran 2016 Perşembe

KÜBA’NIN YOLLARINDA

Küba gezimizde Havana’dan sonra ilk durağımız Varadero oldu.
Varadero, Küba’nın kuzey ortasında, Havana’ya üç buçuk saat uzaklıkta bir kıyı kenti. Küba turizminin başkenti gibi. Sadece karayolu veya deniz yoluyla değil, hava yoluyla da ulaşılabiliyor. Küba’nın gelirine katkıda bulunmak üzere turistler için oluşturulmuş, bilinen Küba’nın dışında dev bir tatil köyü Varadero; okyanus - kum - güneş üçlüsünün hayranlık uyandıran bileşimi. Yani kapitalist Küba'dayız. Tatil köyleri ne kadar güzel veya çirkinse, Varadero oteller bölgesi de o denli güzel veya çirkin. Kaldığımız beş yıldızlı Oro otelinin mülkiyeti Küba devletine ait, işletmesi Mercure otel zincirine verilmiş. Taşıdığı yıldız sayısını hak ediyor. Havana’daki Hotel Plaza’dan sonra cennet gibi geldi.
Varadero, Küba’nın turizm başkenti olduğu kadar Küçük Miami, Küba’nın Miami’si olarak da biliniyor. Varadero’ya gelen turistlerin büyük çoğunluğu Kanada ve Avrupa’dan.
Amaç deniz kum ve güneş ise, Miami ya da Varadero’dan hangisi diye sorulursa, Varadero derim. Miami’nin plajında deniz çok sığ, rip akıntısı da cabası. Varadero plajı ve turkuaz denizi, ancak Ege ve Akdeniz’le kıyaslanabilir. Amaç deniz, kum ve güneşten ibaretse, onca zahmetli ve uzun yolu kat edip Miami veya Varadero’ya gitmeye gerek yok; Ege ve Akdeniz çok daha iyidir.
***

Otelde konaklamak dışında Varadero’yu gezip görmeye vaktimiz olmadı; sonraki durağımız, Las Terrazas köyü oldu.
Las Terrazas, Havana’nın batısında bir buçuk saat kadar uzaklıkta, 25 bin hektar arazi üzerine kurulu bir köy. Rehberlerimizin anlattıklarına göre, devrim öncesinde bölgenin çölden farkı yokmuş. Devrimden sonra 1970’lerde tarımı geliştirmek, ekolojiyi korumak üzere proje geliştirilmiş, teraslama yapılarak bölge ağaçlandırılmış. Sonunda 200 hanelik, yaklaşık 1200 nüfuslu örnek bir köy kurulmuş. Köyün bugünkü haline bakıp da 60 yıl önce çöl olduğuna inanmak mümkün değil, öylesine yeşil ve ormanlık bir yer. Havası nemsiz, Havana ve Varadero’nun nemli sıcak havasından sonra iyi geldi. UNESCO 1985’te bölgeyi biyosfer rezervi olarak koruma altına almış.
Las Terrazas halkı, yöresel ürünler ve el sanatlarıyla geçimlerini sağlıyorlar. Köy komünü mülkiyetindeki Moka Hotel, köyün gelirine katkıda bulunuyor. Köy arazisindeki tepeler arasında tekli çelik halat çekilmiş, turistler yüksek bir ücret karşılığında emniyet kemeri bağlanarak tepeden tepeye uçuruluyor. Köyün sağlık merkezi, kütüphanesi, lokantası, göl kıyısında kafesi, hatta döviz büfesi bile var. Arıcılık da yapılıyor. Arılar Padişahı Mehmet Ali Coşkun ile birlikte arılığı teftiş ettik. Arılar Padişahı arılığı beğenmedi. Arıların konut sıkıntısı var, yani kovanlar dar ve uyduruk; yanı sıra kovanların konuşlandırıldığı yer, beslenme alanı olarak yetersiz.

Las Terrazas’ta öğle yemeğini köyün lokantasında yedik. Küba’nın lokanta ve kafelerinde mutlaka canlı müzik ve dans var. Canlı müziği CD satışı izliyor. Fiyat tutturabildiğine. Las Terrazas’ta da aynısıyla karşılaştık. Yemekten sonra, atık kâğıtları değerlendiren bir sanatçının atölyesini ziyaret ettik. Ardından gölbaşındaki kafeye kapağı attık. Bazıları kafede oturmayı tercih etti, bazılarımız mini iskeleden ayaklarımızı suya uzattık, Bucanero eşliğinde şarkı türkü marş söyledik. Böyle olunca kafede oturanların “tatlı su devrimcileri” iğnelemesine maruz kaldık. Sadece Les Terrazas’ta değil, tüm gezi boyunca şakalaştık, en sert esprilerle birbirimizi iğneledik. Ne de olsa kırk beş yıldır birbirini tanıyan arkadaşlar topluluğu; Kuleli veya Harbiye gazinosundaymışçasına keyifliydik.

İkindi vakti, köy yakınlarındaki San Janus nehrindeki piknik alanına gittik. Güzelliğine yeşilliğine doyulmayacak bir yer. İnsanlar nehirde yüzüp serinliyorlar. Biz Bucanero ve kahve eşliğinde seyretmekle, fotoğraf çekmekle yetindik.















Las Terrazas’ta Moka Otel’de konaklayacağız. Akşam üzeri otele yerleştik. Moka Otel, köyün yükseklerine kurulmuş. Ormanla içiçe tesisleri, mefruşatı, temizliği ve hizmetiyle çok güzel bir otel. Otelden kuş bakışı köyün manzarası muhteşem. Duş alırken bile göz banyosu yapabilmek olağanüstü keyif verici. Klimaya ihtiyaç duymadan rahat nefes almak dinlenmek rahatlatıcı.


Akşam yemeği öncesinde otel civarında gezinti önerisi cazip geldi. Orman içinde dolanırken otelin havuzunda mola verdik. Havuz başındaki meyve ağacı görülmeyecek gibi değildi. Ağaçta karpuz yetişiyor. Fotoğrafını çekip rehberimize sorduk. Papaya imiş adı. Dediğim gibi karpuza benzer bir meyve ama karpuz kadar tatlı değil. Moka Otel’in tesisleri gibi mutfağı da güzeldi. Akşam yemeği keyfini geç saatlere değin süren sohbet ve şakalaşmalarla tamamladık.
***

Alışkanlık nerede olsa kendisini dayatıyor. Rahat uykunun sabahında gün ağarmadan köyün yollarına düşüyorum. Köpeklerle kaçmaca kovalamaca. Saldırgan değiller, oynamak şakalaşmak istiyorlar sadece. Gün ışıdığında sincaplara da rastlıyorum. Derken, trafonun duvarında tanıdık bir yüz; Fidel’in ta kendisi. Büyücek bir fotoğrafının yanında “habrá un antes y un despues de la revolucion energetica” sözleri yazılı. Enerji devriminin önemi ve aciliyeti konusunda bir vecize olsa gerek. Küba’nın her yerinde bu gibi vecizelere rastlamak mümkün. Gülümsüyorum. Türkiye’deki benzer ritüelleri anımsıyorum. Yakın zamana kadar Mustafa Kemal Atatürk imzalı sloganlar ve cümleler yazılıydı lazım yerlerde.
Gazetecilikte meslek büyüğüm Metin Aksoy’un Eskişehir/Ankara tren yolculuğu sırasında anlattığı bir öyküyü de anımsamadan edemiyorum. 12 Eylül 1980 darbesi olmuş. Metin Aksoy o tarihte TRT Haber Dairesi’nde çalışıyor. Haber Dairesi Başkanı, Tayyar Şafak. Başbakanlık Basın Müşaviri de TRT kökenli Fahrettin Gülseven. Tayyar Şafak, solcu olduğu için sevmediği Metin Aksoy’u Başbakanlık Basın Müşavirliği’ne yardımcı olarak görevlendirmiş. Sene 1981. Atatürk’ün doğumunun 100’üncü yıl dönümü. Memleket sath-ı mailinde Atatürkçülük furyası başlamış, herkes kendi alanında Atatürk’ün bir sözünü çerçeveletip asıyor. O furya içinde bir gün Devlet Su İşleri DSİ’den daire başkanı gelmiş. Memur bey çok sıkıntılı; aramış taramış, Atatürk’ün suya dair kutlu bir vecizesini bulamamış. Silsile-i meratip icabı Başbakanlık Basın Müşavirliği’ne başvurmuş. Onlar da TRT’ye havale etmişler. Kendisini TRT’ye dar atmış daire başkanı. Heyhat ki, TRT arşivinde de yok böyle kutlu bir söz. Metin Aksoy, araştırmanın acı sonucunu haber vermiş. Cenaze tebligatı gibi. Adam üzgün üzgün gitmiş.
Bu anısını anlattığında meslek büyüğüme şaka yollu kızmıştım. Geçmişte Atatürk imzasıyla “Komünizm, Türk Dünyası'nın en büyük düşmanıdır. Her görüldüğü yerde ezilmelidir.” vecizesi karada havada denizde gölde gölette, parklarda bahçelerde okunurdu ya. Çetin Altan’ın çabaları sonucu bunun uydurma olduğu ortaya çıkmıştı. Ben de çıkışmıştım, “Uydursaydın ya sen de su üzerine bir aforizma” diye. Hak vermişti; gülüşüp uydurmaya çalışmıştık yol boyunca. Tren Polatlı İstasyonu’na yanaştığında ancak uydurmuştuk Atatürk adına: “Asırların ihmaliyle mecalsiz kalmanın akabinde her santimetrekaresi şehit kanıyla ıslanarak kurtarılmış, kurak ve çorak vatan toprağı, milletin alın teriyle sulanarak hayat bulacaktır!
Ayıptır söylemesi, iki ikişi arasında kalsa da, Metin Abi’yle birlikte “tarihe şerh” düştük... Yalandan bir “şerh” ama beyaz bir şerh. En azından, “Komünizm, Türk Dünyası'nın en büyük düşmanıdır. Her görüldüğü yerde ezilmelidir.” gibi zehirli bir şerh değil!
Dediğim gibi yakın zamana kadar Mustafa Kemal Atatürk imzalı sloganlar yazılıydı lazım yerlerde. Şimdi Hadis-i Şerifler. Nereden nereye! Fidel’den sonra Küba’da neler olur, kim bilir?
Yürüyüş boyunca anılar anılar derken, Otel Moka’da kahvaltı vakti. Kahvaltının ardından Las Terrazas’a veda edip yeniden yollara düşüyoruz. Menzilimizde Cienfuegos ve Trinidat var. Devrim önderlerinden Camilo’nun şehrini göreceğiz; Trinidat’ta Devrim Savunma Komitesi’ne konuk olacağız, bir mahalle eğlencesine katılacağız, şeker kamışı plantasyonunu göreceğiz...
Yol öyküleri bitmez...
Yolumuz açık olsun!

2 yorum:

  1. Yol öylülerinizin devamını bekliyoruz. Nerdeyse gitmiş gibi oluyoruz. Teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlginize teşekkür ediyorum, Gülçin Hanım. Çok selam.

      Sil