13 Haziran 2018 Çarşamba

ORTADOĞU’DA KÜRDİSTAN, BALKANLAR’DA MAKEDONYA


SEYAHATNAME-İ RAHMİ ÇELEBİ
ORTADOĞU’DA KÜRDİSTAN, BALKANLAR’DA MAKEDONYA
José Martí Küba Dostluk Derneği ve BizimADA’nın bize özel düzenlediği Balkan gezisi, kirli siyasetin yol açtığı ruhsal enfeksiyona, kırpık bıyıklı siyaset magandası kaynaklı mide bulantısına ilaç gibi geldi. Geziyi, çocukluktan başlayarak elli yıldır aynı hayatı yaşamış, aynı kaderi paylaşmış arkadaşlar yoldaşlar olarak gerçekleştirmemiz de ömrümüze ömür kattı.
Balkan gezisi dediysem de, farklı dillerden konuşmak dışında kendimizi hep memleketimizde hissettik. Sekiz gün süren yolculuk boyunca, Türkiye’den alışık olduğumuz hayat tarzı; camileri, türbeleri, medreseleri, hanlarıyla köyler şehirler... Makedonya’da Üsküp, Manastır, Resne, Ohrid; Karadağ Cumhuriyeti’nde Ege ve Akdeniz kıyı kasabalarından farksız Budva, Kotor; Hırvatistan Cumhuriyeti sınırları içinde Dubrovnik; Bosna Hersek Cumhuriyeti’nde Mostar ve Sarajevo; Sırbistan’da Belgrat. Türkçe konuşanlara rastlamadığımız bir tek gün bile geçirmedik. Yemyeşil örtüsüyle bereketli nehirleriyle Balkan dağları ve ovaları büyüleyiciydi. Görebildiğimiz köylerde şehirlerde Osmanlı'nın izleri anıları hâlâ silinmemişti. Türkiye’dekinden farklı olarak, kentlerin cadde ve sokakları parkları çöplük gibi değildi!
***  

Balkan gezimizin ilk durağı Makedonya Cumhuriyeti’nin başkenti Üsküp oldu. Üsküp, Türk şiirinin ustalarından Yahya Kemal’in doğup büyüdüğü şehir. Atatürk’ün özel kalem müdürü Hasan Rıza Soyak da Üsküp’te doğmuş. Dünya çapında ünlü Rahibe Teresa da Üsküplü.
Gezip gördüklerimizi anlatmadan önce birazcık ansiklopedik bilgi aktarmakta yarar var. Gördüğümüz mekânları ve yapıları anlamlandırmak için asgari ansiklopedik bilgi şart.
Makedonya, 1991’de Yugoslavya Sosyalist Cumhuriyeti’nin dağılmasıyla kurulmuş bir devlet. Makedon devletinin tarihi antikçağda Paeonia krallığına değin uzanıyor. Paeonia halkı Traklar’ın bir kolu. MÖ 300’lü yıllarda İkinci Filip ve oğlu Büyük İskender, Paeonia krallığına son verip Makedonya kralllığını kurmuşlar. Ne var ki kurdukları devlet uzun ömürlü olmamış, kısa süre sonra Roma’nın egemenliğine girmiş. Roma imparatorluğunun dağılmasının ardından MS 600’lü yıllardan itibaren Makedonya’ya Slavlar ve Bulgarlar da yerleşmiş; 11’inci yüzyıl sonlarında Bizans, 14’üncü yüzyıl başlarında ise Sırplar egemen olmuş. Osmanlı, 1389 Kosova zaferiyle bölgeyi Sırplardan almış, bu tarihten sonra Makedonya adı kullanılmaz olmuş.
Beş yüz yıl süren Osmanlı egemenliğinin ardından Balkan savaşları sırasında Osmanlı’dan kopan Makedonya 1913 Bükreş Antlaşması’yla üçe bölünmüş. Vardar Makedonyası Sırbistan sınırları içinde; Pirin Makedonyası Bulgar devleti sınırları içinde; Ege Makedonyası ise Yunanistan devleti sınırları içinde kalmış. Hatta Arnavutluk bile çok az bir Makedon toprağına sahip olmuş.
Birinci Dünya Savaşı sırasında Alman emperyalizminin yanında saf tutan Bulgaristan, Sırbistan’ın elindeki Vardar Makedonyası’nı işgal etmiş. Savaş Almanya ve müttefiklerinin yenilgisiyle sonuçlanınca Makedonya yeniden paylaşılmış; yüzde 50’si Yunanistan’ın, yüzde 40’ı Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı’nın payına düşmüş, Bulgaristan’ın payı yüzde 10’a küçülmüş. Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı sınırları içindeki Makedonya “Güney Sırbistan”, Yunanistan’ın payına düşen bölge “Kuzey Yunanistan” olarak adlandırılmış.
(Nasıl? Kürdistan’ın paylaşılmasına benziyor mu? Kuzey Irak, Kuzey Suriye, Güneybatı İran, Güneydoğu Anadolu neresi? 23 Nisan 1920’de toplanan Meclis’e katılan Kürdistan mebusları hangi coğrafyayı temsil ediyorlardı? Gazi Mustafa Kemal henüz Atatürk değilken, Kürtlerin çoğunluk oldukları vilayetlere verdiği muhtariyet sözünü neden tutmadı? Halkların ve ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı ne demektir? Emperyalistlerin himayesinde kendi kaderini tayin mümkün müdür?..)
Devam edelim. Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yerini Josip Broz Tito’nun kurduğu Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti’ne bıraktı. Güney Sırbistan, Makedonya Sosyalist Cumhuriyeti adıyla, Yugoslavya Sosyalist Cumhuriyeti’ni oluşturan altı federe devletten biri oldu. Makedonya’nın kendi özgün adıyla yeniden tarih sahnesine çıkmasında, Nazi işgaline karşı Makedon mücadelesi belirleyici rol oynadı.
Yugoslavya’nın dağılmasıyla sonuçlanan iç savaş sürecinde 1991 yılında Makedonya Üsküp başkent olmak üzere bağımsızlığını ilan etti. Makedonya Cumhuriyeti’ni ilk tanıyan ve büyükelçi gönderen devlet Türkiye oldu. Komşuları Yunanistan, Bulgaristan ve Sırbistan ise Makedonya’nın bağımsızlığından rahatsızlıklarını her vesileyle vurguladılar.
***

İstanbul Sabiha Gökçen Havaalanı’ndan havalandıktan 1 saat 10 dakika sonra Üsküp’e indik. Havaalanına indiğimiz dakikadan itibaren, yukarıda özetlediğimiz tarihsel sürecin bugünkü Makedon siyasetini ve turizmini nasıl etkilediğini doğrudan gözlemlemeye başladık.
Havaalanının adı Şubat 2018’e kadar Alexander The Great Airport yani Büyük İskender Havaalanı imiş. Yunanistan’ın tepkisi nedeniyle değişmiş, Uluslararası Üsküp Havaalanı olmuş. Aynı şekilde ülkenin en önemli otoyolu Büyük İskender’in adı da Dostluk Barış Otoyolu’na çevrilmiş.
Yunanistan’ın tepkisinin temelinde Büyük İskender odaklı tarih ve kültürel miras kavgası var. Büyük İskender, deyim yerindeyse iki ülke arasında paylaşılamıyor. Yugoslavya’nın dağılması ve bağımsızlık ilanı ardından milliyetçilik dalgasının yükselmesine koşut olarak Makedonya, Büyük İskender’i mitolojik kurucu ata olarak benimsemiş; tarih kitaplarını buna göre yazmış; müzelerini buna göre düzenlemiş; Üsküp’te ise Makedonya Meydanı’nda dışardan aldığı krediyle tarihi tarzda binalar ve heykeller inşa etmiş. Meydanda Büyük İskender’in ve babası Filip’in karşılıklı devasa heykelleri, etraflarında ulusal kahraman ve sanatçıları temsilen onlarca heykel. Heykeller, zafer takı ve taklit tarihi binalar, hükümet kaynaklarına göre 80 milyon dolar, muhalefetin iddiasına göre ise 500 milyon dolar bütçeye mal olmuş, arada yolsuzluklar da yapılmış. (Bu arada, şehirdeki heykel bolluğuna dikkati çeken bir yoldaşımız, “Makedonya nüfusunun yüzde 60’ı Makedon, yüzde 30’u Arnavut vs, yüzde 10’u da heykel” esprisini aktardı!)
İşte Yunanistan ile Makedonya arasındaki tarihi miras kavgası, 2014 yılında bu heykellerin dikilmesiyle daha da tırmanmış. Yunanistan, tarihteki Makedonya’nın bugünkü Yunanistan sınırları içinde olduğunu, İskender’in bugünkü Makedonların atası olmadığını, Büyük İskender’i kurucu ata olarak sahiplenmenin yayılmacı emelleri dışa vurduğunu savunuyor; Makedonya Cumhuriyeti’nin, Eski Yugoslavya Cumhuriyeti Makedonya (FYROM) adıyla muhatap alınmasını istiyor. Yunan tepkisi nedeniyle Makedonya, Birleşmiş Milletler BM’ye anayasasındaki adıyla değil, Eski Yugoslavya Cumhuriyeti Makedonya adıyla üye olabildi; Avrupa Birliği (AB) ve NATO’ya ise üye olamıyor. Yunanistan, Makedonya Cumhuriyeti adının geçtiği, uluslararası ekonomik, kültürel, sportif ve diplomatik etkinliklerde Makedonya’ya engeller çıkarıyor.
***

Dediğim gibi Balkan gezimizde kendimizi gurbete çıkmış hissetmedik. Nitekim Üsküp havaalanını bir Türk şirketi işletiyor. Başka ülke havaalanlarındakinin tersine yabancılık çekmedik. Vize sorulmadı. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları, Makedonya’ya vizesiz girebiliyorlar. Havaalanından şehir merkezine giden yol boyunca Türkiye’yi birebir anımsatan mahalleler, Türkçe reklam panoları...
Üsküp Vardar nehri vadisine kurulu bir şehir. Etrafı 2 bin metreyi geçen Şar Dağları ile çevrili. En yüksek tepenin zirvesine bağımsızlık sonrasında devasa bir haç dikilmiş; gece ışı ışıl parlıyor, dünyanın en büyük haçı olduğu söyleniyor. Böyle bir haç dikmek Soğuk Savaş sonrasında dirilen  milliyetçiliğin ve ümmetçiliğin mütemmim cüzü omuş. Amaç, ülkede kalabilmiş Müslüman Türk azınlığa, bu toprakların artık Ortodoks Makedonlara ait olduğunu hissettirmek. (Benzer bir haça, nüfusun çoğunluğu Müslüman olan Bosna Hersek Cumhuriyeti kenti Mostar’da da rastladık.)
Balkan rehberimiz Emir ve Üsküp’teki yerel rehberimiz Osman, Türkiye’de üniversite okumuşlar, şakır şakır Türkçe konuşuyorlar. Üsküp gezimizi Mustafa Paşa Camii’nden başlattılar. Üsküp kalesinin hemen eteğinde yüksek bir tepedeki cami, 1492 yılında II. Bayezid’in vezirlerinden Mustafa Paşa tarafından yaptırılmış. Osmanlı egemenliği sona erdikten sonra bakımsız kalmış; 1990’lı yıllarda TİKA tarafından restore edilmiş. Cami avlusundaki konuşmalar, Anadolu’daki herhangi bir camii avlusundaki konuşmalardan farksız. Ülkedeki etnik ve dini popülasyonun doğal yansıması. (Makedonya’nın 2 milyonu aşkın nüfusunun yüzde 64’ü Makedon, 24’ü Arnavut, 4’ü Türk, kalanı Boşnak, Sırp, Roman, Ulah. Dini açıdan ise yüzde 64’ü Ortodoks, yüzde 34’ü Müslüman.)
Mustafa Paşa Camii avlusunda soluklandıktan sonra hemen yakında Murat Paşa Camii, Sulu Han, Davut Paşa Hamamı, Türk Çarşısı. Hepsi de mimarisine alışık olduğumuz yapılar. Davut Paşa Hamamı, Ulusal Sanat Galerisi adıyla müzeye dönüştürülmüş; Sulu Han da Üsküp Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi olmuş. Kapan Han’da yemek molası verdik. Üsküp köfte, güveçte kuru fasülye, Üsküp salatası ve bira ile nefsimizi körelttikten sonra tulumba tatlısıyla ağzımızı tatlandırdık. Yemekleri ve tatlılarıyla Üsküp mutfağı Anadolu mutfağından farksız.
***

Üsküp mutfağının lezzetini tattıktan sonra kentin Makedon tarafına geçtik. Makedonya Meydanı, Üsküp’ün en geniş ve ünlü meydanı. Vardar Nehri kıyısındaki meydan, yukarıda özetlediğimiz tarihsel mirasın tüm çelişkilerini taşıyor. Meydan yakın zamanda yenilenmiş, devasa heykeller ve tarihi tarzda taklit binalar kondurulmuş. Hakikaten devasa heykeller. Şaha kalkmış at üstündeki Büyük İskender’in boyu on beş metreye yaklaşıyor; kaide dibinde kendisine eşlik eden sekiz bronz aslanın boyları da iki buçuk metreyi geçiyor. Aslanlardan dördü çeşme olarak dizayn edilmiş. Elinde kılıcıyla İskender, Yunanistan’ı işaret ediyor... Meydanın öbür ucunda babası Filip’in heykeli de aynı mesajı veriyor. Mesaj, meydanın bir köşesine kondurulmuş zafer takıyla güçlendirilmiş. Bağımsızlığın 20’nci yılında, Paris’teki Arc de Triomphe’un tıpkısı Üsküp’te çatılmış.
Meydanın tamamlayıcı yapıtlarından biri de Taş Köprü. Osmanlı’dan kalma Taş Köprü de bağımsızlık sonrasındaki restorasyondan etkilenmiş. Vardar nehri üzerine kurulu köprü, 12 kemerli, 214 metre uzunluğunda ve 6 metre genişliğinde; bugün sadece yayalara açık.
Ristik Sarayı, Makedonya Meydanı’nda dikkati çeken binalardan biri; 1926 yılında eczacı Ristik ailesi tarafından konut olarak yaptırılmış, bugün işhanı olarak kullanılıyor.
Nobel Barış Ödülü sahibi Rahibe Teresa’nın da Üsküplü olduğunu söylemiştik. Nasıl İskender Makedonya ile Yunanistan arasında paylaşılamıyor, Rahibe Teresa da Arnavutluk ile Makedonya arasında paylaşılamıyor. Makedon hükümeti, Arnavut kökenli Teresa’ın 1910-1928 yılları arasında Üsküp’te geçirdiği yılların anısına bir ev yaptırmış. Yapımı 2009 yılında tamamlanan ev, 2 milyon euroya mal olmuş. Anı evini dışardan gördük, içindeki müzeyi gezmeye vakit ayıramadık. Müzede neler olduğunu tahmin etmek zor değil; özel yaşamı veya kamusal misyonuna ilişkin mektuplar, dünyanın önde gelen liderleri ve kanaat insanlarıyla buluşmalarında çekilmiş fotoğraflar vs...
Tur firmalarının Üsküp programlarında Makedonya Ulusal Müzesi ve İkinci Dünya Savaşı’nda katledilen Yahudiler’in anısına düzenlenmiş Soykırım Müzesi de bulunuyor. Ancak Üsküp gezimizde bu müzeleri gezmeye vakit ayıramadık.
Sözün özü, Makedonya’nın tarihinden kaynaklanan Makedon / Yunan anlaşmazlığı Üsküp gezimizin her anında kendisini duyumsattı. Nitekim, Üsküp’ten ayrıldıktan iki gün sonra Yunanistan ve Makedonya’da karşılıklı protesto gösterileri yapıldığını haber aldık.
Bir gece konakladığımız Üsküp’ten ayrılırken, bir yandan “Üsküp’te beş minare” diye terennüm ettim, bir yandan da Yahya Kemal’in Kaybolan Şehir başlıklı şiirinden bir dizeyi anımsamadan edemedim.
Üsküp ki Şar Dağ’ında devamıydı Bursa’nın.
Bir lâle bahçesiydi dökülmüş temiz kanın.

4 yorum:

  1. güzel bi anlatım olmuş biz de henüz bölgeden dönmüştük biz de hiç yabancılık çekmedik makedonyada hıristiyan bi taksi şöförü ile anlaştık bizi iki gün gezdirdi ve biz sormadan anlatmaya başladı osmanlı dönemindeki kadının adaletinden ve hıristiyanlara verilen hürriyetden ve bugün de abd ile türkiyenin bölgede rekabet ettiğini abd bir koyarsa türkiyenin iki koyduğunu inanın bize çok sıcak ve içten davranması bizi çok etkiledi bunu da geçmişte atalarımızın nasıl adil davranarak yönettiklerinin bizim nesle yansımasıydı ve her türk vatandaşı bölgeye gitmeli geçmişine küfür edenlere inayt nasıl gururla dolaşacağını görmeli bi de o taş köprü sultan murat köprüsü olmalı yanılmıyosam evet balkanlar buram buram anadolu kokmakda geçmişimizle ne kadar övünsek azdır zaten biz nereden çıktık oralar hep karıştı öyle değilmi üstad selamlar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Osmanlı geçmişimizdir ama övünülecek bir geçmiş değil Saim tertibim.
      “Osmanlı sahneden çekildi, oralar karıştı” savı, kendini aldatmaktır.
      Osmanlı zamanında ne Balkanlar’da hürriyet ve adalet vardı ne de Anadolu’da.
      İsyanlar, katliamlar birbirini izliyordu.
      Hele Hıristiyanlar çifte baskı altındaydılar, zimmi sayılıyorlardı.
      Tarihe, geçmişe duygularla değil, bilgiyle bakmalı.
      Çok selam.

      Sil
  2. Osmanlı dönemini idealize etmesek iyi olacak!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Osmanlı dönemi idealize edilecek bir dönem değil SNÖ.
      Mehmet Saim Bilge'ye yanıtıma bakabilirsin.
      Çok selam.

      Sil