17 Mart 2019 Pazar

YENİ ZELANDA KATLİAMI DA MI ALLAH’IN LÜTFU?


YENİ ZELANDA KATLİAMI DA MI ALLAH’IN LÜTFU?
Fanatik bir teröristin Yeni Zelanda Müslümanlarını kurban alan katliamı da, “Ne istedilerse verilmiş” çetenin 15 Temmuz darbe girişimi gibi “Allah’ın lütfu” sayılmışa benziyor.
Türkiye’nin seçim gündeminde artık ne belediye sorunları var ne de geçim sorunu. Varsa da yoksa da Yeni Zelanda’da yerleşik Müslümanların maruz kaldığı vahşi katliam.
AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, seçim mitinglerinde (“İslami terör” teriminin rövanşını alırcasına) Batı dünyası liderlerini “Hıristiyan terörü” demeye çağırıyor. Yetinmiyor, asıl olarak da, Hıristiyan dünyasındaki terörü kınarken (beceriksiz bir üslupla) İslam dünyasındaki teröre de dikkat çekmeye çalışan muhalefet liderini şeytanlaştırıyor.
AKP medyasının kanaat bezirgânları da reislerinden geri kalmıyorlar. Katliamcı terörist, master tezi kıvamındaki bildirisinde Erdoğan’ı da hedef almış, Hilal / Haç savaşının tarihsel dönemeçlerini vurgulayarak Ayasofya’nın geri kazanılacağını söylemiş ya. Bunu fırsat bilen AKP’li kanaat tüccarları, katliamı Türkiye’nin güncel siyasi kutuplaşması parantezinde anlamlandırmada birbirleriyle yarışıyorlar.
AKP’li kanaat bezirgânlarına göre, katliamcı Brenton Tarrant’ın bildirisi Hıristiyan Batı’nın bilinçaltını tüm çıplaklığıyla gün yüzüne çıkarmıştır. İstanbul’u kaptırmayı ve Ayasofya’nın camiye dönüşmesini unutmayan Hıristiyan Batı, İslamofobi’nin tutsağıdır. İslamofobi, Erdoğan liderliğindeki Yeni Türkiye’nin Asya’da ve Avrupa’da yükselmesine tepki olarak Türkofobi’ye dönüşmüştür. Çünkü, Çin ve Rusya, emperyalist Batı’ya karşı çıkabilecek kültür ve inanç bagajından yoksundur; Batı’ya kafa tutabilecek tek güç Erdoğan liderliğindeki Yeni Türkiye’dir. İşte Yeni Zelanda katliamı İslamoTürkofobik emperyalist kuşatmanın sonucudur, Türkiye’ye yönelik küresel operasyonun parçasıdır; Türkiye’nin beka mücadelesine Yeni Zelanda’dan verilen bir yanıttır. Bu derin operasyona ve emperyalist kuşatmaya karşı direnen Tayyip Erdoğan “Türk ve İslam dünyasının cesaret ve umut kaynağıdır.” Varoluşsal krizi derinleşen Batı ne yaparsa yapsın, bu saatten sonra Yeni Türkiye’yi durduramayacaktır…
***

Bu kadarla kalsalar, güncel siyasi kutuplaşma parantezinde, kendinde menkul propaganda sayılıp mazur görülebilir. Ama bu kadarla kalmıyorlar. Daha vahimi, Cumhur İttifakı dışındaki çoğunluğu küresel kuşatmanın içerideki müttefiki diye şeytanlaştırıyorlar, katil Brenton Tarrant ile birlikte etiketliyorlar. Kanıt olarak da Gezi sürecinde “Zulüm 1453’te başladı” diye yazıldığını, bir Ekşi Sözlük yazarının Yeni Zelanda katiline arka çıktığını söylüyorlar. Simge olarak “Kadıköy ve Çankaya ahalisi” diyerek genelliyorlar. Yani, Cumhur İttifakı dışında kalan kitleyi, Yeni Zelanda katliamcısı ve Ekşi Sözlük’teki alkışçısı ile özdeşleştiriyorlar.
Bu mantığın kaçınılmaz sonucu, hem İslam dünyasındaki terörün görmezlikten gelinmesi ve hatta mazur ve meşru görülmesi hem de Cumhur İttifakı dışındaki çoğunluğa karşı (Sultanbeyli ve Keçiören ahalisine vekâleten) kin ve nefret duygularının körüklenmesidir ki, ondan da geri kalmıyorlar!
***

Bu mantık ve propaganda ile başa çıkabilmek kolay değildir. Zira Batı’daki zehirli tarih bilincinin içerideki karşılığı bir mantık ve propagandadır. Hedef kütle bellidir: Bilimsel laik eğitimden yana nasipsiz, demokrasi kültüründen yoksun, “Ay’a dört şeritli otoyol vaadine inanacak bir seçmen kütlesi”. Azımsanacak bir kütle değil, halkın yarısına yakınıdır. Bu kütle içinde eğitimli insan niceliği de dikkat çekicidir.
Doğrudur, onca aydınlanma, rönesans ve reform birikimine karşın Batı dünyasının bilinçaltı, Hilal / Haçlı çatışmasının tarihsel anılarıyla zehirlidir. “Medeniyetler Çatışması” adıyla 1990’larda güncellenen bu zehirli tarih bilinci pratikte karşılığını bulmakta, ırkçı milliyetçi İslamofobik semboller ve fikirler Batı başkentlerinde kutsanmakta ve yüceltilmektedir. Norveç’te Andres Breivik, Yeni Zelanda’da Brenton Tarrant, resmi / gayri resmi İslam karşıtı koşullandırmanın besleyip büyüttüğü fanatik ırkçı dinci katillerdir. Bu ırkçı ve dinci katillerin legal siyaset kulvarındaki ağabeyleri ise ya iktidardalar ya da etkili muhalefet lideridirler. Macaristan’da, Çekya’da, Slovakya’da ve başka pek çok Avrupa ülkesinde İslam karşıtı popülizm artık geniş kitlelerce içselleştirilmiştir. ABD’de Donald Trump’ın başkan seçilir seçilmez Müslüman ülkelerden gelen insanlara vize ambargosu koyması da, aynı İslam karşıtı popülizmin pratiğidir. Ve resmen itiraf edilmeyen çarpıcı bir gerçek olarak, Türkiye salt İslami kimliği nedeniyle Avrupa Birliği kapısında bekletilmektedir.
***

Doğrudur, Hıristiyan Batı, dinci fanatizm ile maluldür ama İslam dünyası da (hatta ve Çin ve Hindistan da) aynı fanatizmin kuyusundadır. Yeni Zelanda ve Norveç katillerinin ikizleri İslam dünyasında da mevcuttur, hatta nicel olarak daha fazladır. Üstelik, en kapsamlı en vahşi terörü kendi dindaşlarına uygulamaktadırlar. Devletlerin terörü ile örgütlerin terörü birbirlerine karışmakta; Irak’ta, Suriye’de, Libya’da, Yemen’de din adına işlenen terör yüzünden cehennem bu dünyada yaşanmaktadır. IŞİD terörünün tam olarak ne zaman sona ereceği bilinmemektedir. Yemen’den hemen her gün Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyon güçlerinin gerçekleştirdikleri katliamların haberleri gelmektedir. Yemen’de sivilleri hedef alan saldırılarda her gün ortalama sekiz çocuk öldürülmektedir. Son olarak geçen hafta 12 Mart’ta Hacca ilinin Kuşar köyüne düzenlenen saldırıda 10 kadın ve 12 çocuğun öldürüldüğü, 14'ü çocuk 30 kişinin de yaralandığı açıklandı. (Sahi Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türkiye, Suudi Arabistan ile birlikte İslam Ordusu’nun kurucuları arasındadır değil mi? Son yirmi yılda Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Libya’da, Yemen’de İslam coğrafyasını çiğneyen Haçlı çizmelerinin ortağı, Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanı kimdir sahi, hatırlayan var mıdır?)
Vurgulanmalı ki, din adına savaş ve terör söz konusu olduğunda günahsız, savaşı ve terörü dışlayan barışçı bir din yok gibidir. Bu dehşet verici hakikat İslam için de geçerlidir. (Daha geniş bilgi için bakınız, “İslam barışçı birdin midir?” başlıklı yazı.)
***

Yeni Zelanda’daki katliam sıradan bir terör eylemi olmanın ötesinde anlam taşıyor. İslamofobik terör eylemi olarak görünmekle birlikte, çağdaş hümanist Batı değerlerini de hedef alan bir zihniyetin ürünü olduğu ortadadır. Teröristin, nefret manifestosundaki listede Tayyip Erdoğan’ın yanı sıra, Almanya Başbakanı Angela Merkel de “anti-Beyaz, anti-Alman olan her şeyin anası” sözleriyle hedef alınmış; demokrasi özgürlük ve insan hakları düşmanlığını, göçmen ve Müslüman karşıtlığını gizlemeyen ABD Başkanı Trump’tan ise övgüyle söz edilmiş…
Sözü uzatmadan sadede gelmek gerekirse:
Din ve etnisite adına uygulanan terörde ayrımcı bir söylem tutturmak, dini kimlikle tanımlanan ülkelerin lümpen katmanlarına yakışabilir ama eğitimli, bilimden nasibini almış, nesnel tarih bilgisine ve bilincine sahip insanlara yakışmaz. Hele sosyal darvinizmi kaçınılmaz kader saymak, bireysel konumunu sosyal darvinizmin koordinatlarıyla tanımlamak, etnik ve dinsel ayrımın ülkeleri ve halkları nasıl bir cehenneme sürüklediğini iyi kötü bilen insanlara hiç yakışmaz.
Vurgulanmalı ki, IŞİD’ler Müslümanların tamamını asla temsil etmediği gibi, Tarrant’lar ve İslamofobikler de Hıristiyan toplumlarının tamamını temsil etmiyorlar. Sorun İslam-Hıristiyan çatışması gibi gösterilse de, özünde ezen-ezilen, sömüren-sömürülen, emek-sermaye sorunudur. Olaylara Hilal-Haç çatışması, Kadıköy ve Çankaya ahalisi ile Sultanbeyli ve Mamak ahalisinin çatışması diye bakmak sorunu körüklemekten başka sonuç doğurmaz.
Din etnisite ve mezhep referanslı terörü tümüyle reddetmek, barış ve emek eksenli demokrasiye ve laikliğe sahip çıkmak zor olmamalı. Bilinmeli ki, Batı’da ve Türkiye’de, dünyada ve İslam coğrafyasında sadece dinsel mezhepsel ve etnik ayrımcılık yapan vicdansız siyasetçiler ve teröristler yok. Karşılarında hakkı, adaleti ve merhameti arayan devasa bir insanlık da var.

4 yorum: