İslamcı harekette tutarlılık ve
ahlak diye bir şey aranmaması gerektiği, İslamcı partinin tek başına iktidar
döneminde yeterince görüldü.
Görüldü ki, İslamcı siyaset de
selefleri ölçüsünde ikiyüzlüdür, oportünisttir, entrikacıdır, hilekârdır,
ilkesizdir, mülkiyetçidir, sermaye birikimcisidir, emperyalizm işbirlikçisidir.
Ümmetçi dinci hareket böyledir
de ülkücü milliyetçi hareket(ler) farklı mıdır?
Nerdeee?
Türkiye, Balkan Harbi’nden
2000’li yıllara değin milliyetçi partiler tarafından yönetildi. Milliyetçi
(çoğu zaman ırkçı) liderlerin yönetiminde de Türkiye gün yüzü görmedi. Türk ve
Müslüman olmayan topluluklar halklar ırkçı ümmetçi politikalarla baskı altına
alınırken, emekçi sınıflara 141-142 sopası sallandı. İkinci Dünya Savaşı’ndan
sonra emperyalist odakların kuklası resmi / yarı resmi milliyetçi hareketler,
sola, daha açık deyişle komünizme karşı silahlı güç olarak kullanıldı. Vahşi
kapitalizmin miladı 1980’de sol hareket fiziken ezilince ülkücü milliyetçi
hareket stratejik/taktik önemini yitirdi. Nitekim, 12 Eylül 1980 darbesi
sonrasında ülkücü milliyetçi hareketin liderleri, “Fikrimiz iktidarda ama
biz zindandayız” diye sitem ettiler. O gündür bu gündür, paramiliter milliyetçi
hareketin pratikte fazlaca önemi yoktur. Önemi kalmadığı içindir ki, ülkücü
milliyetçi hareketin lider kadroları çoğunlukla mafya âleminde sivrildiler.
Irkçı milliyetçi hareket
önemsizleştikçe ilkesizliği, tutarsızlığı daha bir görünür oldu. Hatta iktidar
ortağı olduğu dönemlerde bile tutarsızlıktan ilkesizlikten geri durmadı. 2001
yılında MHP iktidar ortağıydı. Türkiye, ekonomik kriz yangınında kavruluyordu.
İktidardaki MHP’nin üst düzey bir yöneticisi basın toplantısı düzenleyip feryat
etmişti:
- Ülkemiz
dilenci durumuna düştü. Komünistler nerede? ‘Kahrolsun emperyalizm’ derlerdi.
Çıksınlar yollara, yürüsünler. Eski komünistleri özledik, arar olduk.
***
Neyse, konumuz memlekette hâlâ
komünist kalıp kalmadığı değil. Mevzu o ise, Türkiye’de komünistler hiç
tükenmeyecektir, ilgililere ilanen tebliğ olunur!
Asıl üzerinde durulması gereken nokta,
komünist mahalle nüfusu yüzde 1’i bile bulmazken ülkücü milliyetçi mahalle
nüfusunun şimdilik yüzde 17’yi geçmesidir. Ümmetçi mahalle nüfusuyla birlikte
yüzde 70’e yaklaşıyor ki, felaket bir orandır.
Ülkücü milliyetçi mahalle nüfusu
bu denli artmışken, siyasi ve ahlaki tutarlılık da aynı ölçüde artmış mıdır?
Asıl onun üzerinde durulmalıdır.
Bin dereden su getirmeye gerek
yok, Cumhurbaşkanı seçimindeki duruşa bakmak yeterlidir.
Sol olmasa da sol sayılan CHP
ile taşfırın milliyetçi MHP ortak aday gösterdi. CHP’nin önemli sayıda seçmeni
sandığa gitmedi; ama sandığa gidenleri siyasal İslamcıTayyip Erdoğan’a oy
vermedi.
MHP seçmeni ise sürpriz yapmadı.
Tam da 2010 Anayasa referandumundaki gibi davrandı. Özellikle İç Anadolu,
Karadeniz ve Doğu Anadolu’daki MHP seçmenleri Tayyip Erdoğan ile Ekmeleddin
İhsanoğlu arasında bölündüler. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin seçim
bölgesi Osmaniye’deki sandık sonuçları ortadadır. Sonuçta Tayyip Erdoğan,
MHP’li seçmenden aldığı stratejik destek sayesinde çok kritik bir seçim zaferi
daha kazandı.
***
Böyle bir sonuç karşısında
siyasi centilmenlik, bir parça özeleştiri gerektirir değil mi?
Ülkücü milliyetçi siyasette
özeleştiriye, tutarlılığa yer olmadığı bir kere daha görüldü.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli
sözüm ona feryat ediyor. Tayyip Erdoğan’ın 10 Ağustos seçimini kazandıktan sonra
başbakanlık görevini bırakmamasını anayasa ihlali olarak değerlendiriyor ve
ekliyor: “Hukuk cumhurbaşkanı tarafından boğazlanmaktadır. Anayasa Mahkemesi
yaşanan anayasa felaketine sessiz ve tepkisiz kalmamalıdır. Anayasa Mahkemesi
Başkanı’nın suskun ve durgun vaziyette gelişmeleri seyretmesi anlaşılır gibi
değildir.”
İyi hoş da Tayyip Erdoğan’ın
Anayasa’yı katletmesine karşı Anayasa Mahkemesi’ni tepki göstermeye çağıran
Devlet Bahçeli, Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı yemini edeceği 28 Ağustos günü
ne yapacak dersiniz.
Ne yapacağı ortada, törene
katılıp Erdoğan’ı alkışlayacak.
Sermayenin, emperyalizmin
paramiliter silahlı gücü olarak solculara komünistlere karşı işledikleri günahları
unutmadan ülkücülere milliyetçilere soru:
- Anayasa Mahkemesi’ni tepki
göstermeye çağırırken TBMM’de Tayyip Erdoğan’ı alkışlamak dürüstlük müdür?
- Ülkücü milliyetçi hareket ne
zaman dürüst olacaktır?
- Ülkücülüğün temel ilkesi
egemen sınıfın ücretsiz vurucu gücü olmak mıdır?
Sorulacak çok soru var da…
Bu kadarına bile yanıt verecek
ahlaki ve siyasi dürüstlük var mıdır?