25 Ağustos 2014 Pazartesi

ÜLKÜCÜ MİLLİYETÇİ HAREKET VE DÜRÜSTLÜK

İslamcı harekette tutarlılık ve ahlak diye bir şey aranmaması gerektiği, İslamcı partinin tek başına iktidar döneminde yeterince görüldü.
Görüldü ki, İslamcı siyaset de selefleri ölçüsünde ikiyüzlüdür, oportünisttir, entrikacıdır, hilekârdır, ilkesizdir, mülkiyetçidir, sermaye birikimcisidir, emperyalizm işbirlikçisidir.
Ümmetçi dinci hareket böyledir de ülkücü milliyetçi hareket(ler) farklı mıdır?
Nerdeee?
Türkiye, Balkan Harbi’nden 2000’li yıllara değin milliyetçi partiler tarafından yönetildi. Milliyetçi (çoğu zaman ırkçı) liderlerin yönetiminde de Türkiye gün yüzü görmedi. Türk ve Müslüman olmayan topluluklar halklar ırkçı ümmetçi politikalarla baskı altına alınırken, emekçi sınıflara 141-142 sopası sallandı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra emperyalist odakların kuklası resmi / yarı resmi milliyetçi hareketler, sola, daha açık deyişle komünizme karşı silahlı güç olarak kullanıldı. Vahşi kapitalizmin miladı 1980’de sol hareket fiziken ezilince ülkücü milliyetçi hareket stratejik/taktik önemini yitirdi. Nitekim, 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında ülkücü milliyetçi hareketin liderleri, “Fikrimiz iktidarda ama biz zindandayız” diye sitem ettiler. O gündür bu gündür, paramiliter milliyetçi hareketin pratikte fazlaca önemi yoktur. Önemi kalmadığı içindir ki, ülkücü milliyetçi hareketin lider kadroları çoğunlukla mafya âleminde sivrildiler.
Irkçı milliyetçi hareket önemsizleştikçe ilkesizliği, tutarsızlığı daha bir görünür oldu. Hatta iktidar ortağı olduğu dönemlerde bile tutarsızlıktan ilkesizlikten geri durmadı. 2001 yılında MHP iktidar ortağıydı. Türkiye, ekonomik kriz yangınında kavruluyordu. İktidardaki MHP’nin üst düzey bir yöneticisi basın toplantısı düzenleyip feryat etmişti:
- Ülkemiz dilenci durumuna düştü. Komünistler nerede? ‘Kahrolsun emperyalizm’ derlerdi. Çıksınlar yollara, yürüsünler. Eski komünistleri özledik, arar olduk.
***

Neyse, konumuz memlekette hâlâ komünist kalıp kalmadığı değil. Mevzu o ise, Türkiye’de komünistler hiç tükenmeyecektir, ilgililere ilanen tebliğ olunur!
 Asıl üzerinde durulması gereken nokta, komünist mahalle nüfusu yüzde 1’i bile bulmazken ülkücü milliyetçi mahalle nüfusunun şimdilik yüzde 17’yi geçmesidir. Ümmetçi mahalle nüfusuyla birlikte yüzde 70’e yaklaşıyor ki, felaket bir orandır.
Ülkücü milliyetçi mahalle nüfusu bu denli artmışken, siyasi ve ahlaki tutarlılık da aynı ölçüde artmış mıdır? Asıl onun üzerinde durulmalıdır.
Bin dereden su getirmeye gerek yok, Cumhurbaşkanı seçimindeki duruşa bakmak yeterlidir.
Sol olmasa da sol sayılan CHP ile taşfırın milliyetçi MHP ortak aday gösterdi. CHP’nin önemli sayıda seçmeni sandığa gitmedi; ama sandığa gidenleri siyasal İslamcıTayyip Erdoğan’a oy vermedi.
MHP seçmeni ise sürpriz yapmadı. Tam da 2010 Anayasa referandumundaki gibi davrandı. Özellikle İç Anadolu, Karadeniz ve Doğu Anadolu’daki MHP seçmenleri Tayyip Erdoğan ile Ekmeleddin İhsanoğlu arasında bölündüler. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin seçim bölgesi Osmaniye’deki sandık sonuçları ortadadır. Sonuçta Tayyip Erdoğan, MHP’li seçmenden aldığı stratejik destek sayesinde çok kritik bir seçim zaferi daha kazandı.
***

Böyle bir sonuç karşısında siyasi centilmenlik, bir parça özeleştiri gerektirir değil mi?
Ülkücü milliyetçi siyasette özeleştiriye, tutarlılığa yer olmadığı bir kere daha görüldü.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli sözüm ona feryat ediyor. Tayyip Erdoğan’ın 10 Ağustos seçimini kazandıktan sonra başbakanlık görevini bırakmamasını anayasa ihlali olarak değerlendiriyor ve ekliyor: “Hukuk cumhurbaşkanı tarafından boğazlanmaktadır. Anayasa Mahkemesi yaşanan anayasa felaketine sessiz ve tepkisiz kalmamalıdır. Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın suskun ve durgun vaziyette gelişmeleri seyretmesi anlaşılır gibi değildir.
İyi hoş da Tayyip Erdoğan’ın Anayasa’yı katletmesine karşı Anayasa Mahkemesi’ni tepki göstermeye çağıran Devlet Bahçeli, Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı yemini edeceği 28 Ağustos günü ne yapacak dersiniz.
Ne yapacağı ortada, törene katılıp Erdoğan’ı alkışlayacak.
Sermayenin, emperyalizmin paramiliter silahlı gücü olarak solculara komünistlere karşı işledikleri günahları unutmadan ülkücülere milliyetçilere soru:
- Anayasa Mahkemesi’ni tepki göstermeye çağırırken TBMM’de Tayyip Erdoğan’ı alkışlamak dürüstlük müdür?
- Ülkücü milliyetçi hareket ne zaman dürüst olacaktır?
- Ülkücülüğün temel ilkesi egemen sınıfın ücretsiz vurucu gücü olmak mıdır?
Sorulacak çok soru var da…
Bu kadarına bile yanıt verecek ahlaki ve siyasi dürüstlük var mıdır?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder