Filistin halkı kaçıncısı olduğu
artık sayılamayan trajedilerden birini daha yaşıyor.
Nasıl kaçırıldıkları ve
öldürüldükleri kuşkulu üç İsrail yurttaşının cesetlerinin bulunmasının ardından
İsrail ordusunun Gazze’ye yönelik başlattığı saldırı tüm gaddarlığı ile devam
ediyor.
Öldürülen Filistinli sayısı 2
bine yaklaştı. İsrail bir kez daha Filistin’in zaten derme çatma olan
altyapısını taprip ediyor, hastaneleri, okulları, elektrik santrallerini
vuruyor. Evi başına yıkılan Filistinli bir kez daha savaşın dehşetinden
kaçınmak için yollara düşüyor. Gaddarlıkta sınır tanımayan İsrail ordusu gücü
yetse bölgeyi tümüyle insansızlaştıracak.
***
Filistin’in yalnızlığı
Dahası İsrail, gaddarlıkta en
rahat dönemini yaşıyor. İran’ın Batı ile diyalog çabası nedeniyle sesini
kısması, daha önceleri Filistin’i iyi kötü sahiplenen Saddam Irak’ı ve Kaddafi
Libyası’nın tarihe karışması, Suriye’nin iç savaşla pasifize edilmesi, Mısır’ın
askeri darbe ile Batı dünyasına yeniden kazanılması İsrail’in elini
güçlendiriyor.
Sürekli yinelenen trajedi
karşısında uluslararası kamuoyunun tepkisiz seyirciliği de aynı şekilde
kendisini yineliyor. Akan kanı durdurmak için ne BM ciddi bir çaba gösteriyor
ne de İslam dünyası ortak bir ses verebiliyor. Arap ülkeleri Gazze’den yükselen
çığlıklar karşısında neredeyse İsrail ile aynı saftalar.
Türkiye Filistin’in tek sahip
çıkanı rolünde görünüyor ama Türkiye’nin bölge politikasında hiçbir ağırlığı
bulunmuyor. Erdoğan yönetimindeki Türkiye’nin bölgedeki ağırlığı, birçok Arap
ülkesinin bile terör örgütü ilan ettiği HAMAS’ın ağırlığından daha fazla değil.
Bölgede bir kriz çıktığında araya girmesi için kimse Türkiye’nin kapısını
çalmıyor. Öyle ki Erdoğan hükümeti, darbeden bu yana kanlı bıçaklı olduğu diplomatik
ilişkileri kopardığı Mısır’a son ateşkes görüşmelerindeki inisayitifinden
dolayı teşekkür bile etti.
Tayyip Erdoğan’ın uluslararası
diplomaside ve özel olarak Filistin sorununda hiçbir ağırlığı yok. Zira Erdoğan,
iç politikada nasılsa dış politikada da öyle. İdeolojisi ve inancı gereği içerde
ayrıştırıyor, ötekileştiriyor, cepheleştiriyor. Aynı şekilde komşuları ve İslam
ülkeleri arasında çıkan sorunlarda arabulucu olmak yerine anlaşmazlığın tarafı
oluyor. Çok daha somut söylemek gerekirse, Ortadoğu’da ve İslam dünyasında Müslüman Kardeşler eksenli bir dış politika
izliyor. Bu doğrultuda Filistin’deki saflaşmada FKÖ’nün değil radikal dinci HAMAS
tarafında yer alıyor. HAMAS’la “kardeşlik”
düzeyinde yakınlaşınca arabulucu olmak için İsrail’le diyalog kuramadığı gibi
ne İslam dünyasını harekete geçirebiliyor ne de uluslararası toplumu.
Uluslararası konjonktürün
sağladığı bu rahatlık içinde İsrail zalimlikte kendi sınırlarını aşıyor.
***
İsrail’le ticaret Filistin’le kasavet
Arap dünyası İsrail’in katliamına
karşı topyekûn ve kararlı şekilde Filistin’e sahip çıkmıyor. Çünkü Arap egemen
sınıflarının çıkarları emperyalist devletlerin bölgesel hedefleriyle
birleşiyor. Bu ittifakta bağımsız demokratik laik Filistin devleti seçeneğine
gerçekleşme olanağı tanınmıyor. Çünkü bağımsız demokratik laik Filistin
devleti, Arap dünyasındaki şeyhliklerin krallıkların sonunu getirecek yolda ilk
adımı oluşturur. Filistin halkı ne çekiyorsa bu demokratik potansiyelinden
çekiyor!
Filistin sorunundaki bu
oportünizm karşısında Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan Arap dünyasını en üst
perdeden azarlıyor. Hızını alamayıp Batı dünyasını ilkesizlikle, Haçlı Seferi
peşinde olmakla suçluyor. Ama tüm çığırtkanlığına karşın Erdoğan ilkesizlikte ikiyüzlülükte
Batı ülkelerinden, Arap dünyasından geri kalmıyor. Hemen her gün “İsrail soykırım yapıyor, döktüğü kanda
boğulacak” dese de Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesindeki bilgilere
göre Türkiye/İsrail ikili ticaret hacmi 5 milyar dolar dolayında. Başbakan
Erdoğan’ın oğlu Burak’ın ticaret gemilerinin İsrail limanlarında ne aradığına
ilişkin soru önergesi TBMM’de yanıt bulamıyor. İsrail’in en çok ticaret yaptığı
ülkeler listesinde Türkiye ilk 10’da yer alıyor. Irak Kürdistanı’nda çıkarılan petrolün
Türkiye üzerinden İsrail’e satıldığı da artık sır değil.
AKP Türkiye’si ile İsrail
arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler böylesine ballı kaymaklı olunca, Tayyip
Erdoğan’ın niçin en üst perdeden İsrail karşıtı söylem tutturduğu çok daha iyi
anlaşılıyor. Kendi itiraflarıdır. AKP
Sözcüsü Hüseyin Çelik, Tayip Erdoğan’ın İsrail karşıtı söylemini “milletin gazını almak” olarak
nitelendirmiş, “Başbakan’ın bu çıkışları
olmasa Türkiye’de antisemitizm daha çok artar” deyivermişti. (Milliyet, 14 Haziran 2010)
Sözün özü, Filistin’de yaşanan
insanlık trajedisi, İsrail bombalarıyla parçalanan çocuk bedenleri, Tayyip
Erdoğan’ın gözünde seçmenlerine yönelik propaganda ve ajtasyon için istismar
edeceği, sıradan bir mağduriyet olmaktan öte bir değer taşımıyor. Arap ve AKP
sermayedarları İsrail’le ticarette kasalarını doldururken olan Filistin
halkına oluyor. Bu iğrenç ticareti ve ikiyüzlülüğü alkışlama görevi de
Erdoğan’ın alnı secdeli seçmenlerine düşüyor.
Rahmi YILDIRIM
Kalemine emeğine sağlık sevgiler
YanıtlaSil