1 Aralık 2015 Salı

AK FAŞİZMİN HAPİSHANELERİNDEKİ GAZETECİLER

Türkiye’nin 185 yıllık basın tarihinde, gazetecilerin kendilerini baskı altında hissetmedikleri sadece 1 yıl bile olmuş mudur? Sanmıyorum. Gazetecilikte 29 yılı geride bıraktım. Özgürlük havasını soluyabildiğimiz 1 gün bile hatırlamıyorum.
Osmanlı dönemi baskı ve kaba sansür dönemiydi. Meşrutiyet ilan edildikten sonraki özgürlük günleri 1 yıl bile sürmedi; sansüre ve baskıya, gazeteci cinayetleri eklendi. İkinci Meşrutiyet’ten bu yana geçen 107 yılda Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin listesine göre 76 gazeteci yazar öldürüldü.
Cumhuriyet, Osmanlı’yı aratmadı. Tek parti iktidarının baskı ve sansürünü DP’nin baskı ve sansürü izledi. On yıl süren DP devrinde hapse giren çıkan gazeteci sayısı 800’ü geçti.
DP’yi izleyen dönemlerde gazetecilerin yazarların başı en çok ceza yasasının 141, 142 ve 163’üncü maddeleriyle dertteydi.
Darbe yılları, gazetecilerin sorgusuz sualsiz cezaevine atıldıkları yıllardı. 12 Eylül faşizmi döneminde Halkın Kurtuluşu dergisi yazı işleri müdürü Veli Yılmaz, 748 yıl 6 ay hapis cezası ile kırılmayacak bir rekorun sahibi oldu.
1990’lı yıllarda gazeteci cinayetleri katliama dönüştü. Sadece 1992 ve 1993 yıllarında 22 gazeteci öldürüldü. Evrensel muhabiri Metin Göktepe, 8 Ocak 1996’da gözaltında katledildi.
AKP iktidarında yaşanan 2000’li yıllarda da gazeteciler sansürden baskıdan nefes alamadılar, Hrant Dink’in de aralarında olduğu meslektaşlarını cinayetlere kurban verdiler.
2015 yılı geride kalırken cezaevlerindeki gazeteciler listesi kabardıkça kabarıyor. Gazeteci örgütlerinin ve Bağımsız İletişim Ağı BİA’nın raporlarına göre, cezaevlerindeki gazetecilerin sayısı 27’ye ulaştı. Hapisteki gazetecilerin ve dağıtımcıların çoğunluğu, resmi ideolojinin marjinal saydığı Kürt medyasına mensup. Merkez medyadan ise Taraf  yazarı Mehmet Baransu, Samanyolu TV yöneticisi Hidayet Karaca, Bugün yazarı Gültekin Avcı, aylardır cezaevindeler. 
Nihayet geçen Kasım ayı başında Nokta Dergisinin yayın yönetmeni Cevheri Güven ile yazı işleri müdürü Murat Çapan, ay sonunda ise Cumhuriyet’in genel yayın yönetmeni Can Dündar ile Ankara Temsilcisi Erdem Gül tutuklandılar. 
Tutuklu ve hükümlü gazetecilerin çok büyük çoğunluğu “terör örgütü” suçlamasıyla hapiste bulunuyor. Bir gazetecinin “suçu” ise “polise direnmek”. Can Dündar ve Erdem Gül ayrıca casuslukla suçlanıyorlar. Medya kuruluşlarını hedef alan fiziki saldırıların ve sansürün ise haddi hesabı yok.
***

Peki mahkemeler gazetecileri hapse atmakta niçin tereddüt etmiyorlar?
Sorunun yanıtı ülkedeki rejimin niteliğiyle ilgilidir. Tarihin hangi döneminde, hangi rejimde olursa olsun o rejim için en önemli ölçütlerin başında adalet sistemi ve medyanın konumu gelir.
Hapisteki gazetecileriyle, baskı altında tutulan medyasıyla, gazetecileri ve barışçıl muhalifleri cezaevlerine atmakta tereddüt etmeyen yargısıyla Türkiye, ne yazık ki dünyada en kaba baskı rejimleriyle yönetilen ülkelerle aynı grupta yer almaktadır.
Ülkelerin demokrasi karnesini tutan Washington merkezli Freedom House’un 195 ülkeyi kapsayan “Dünyada Özgürlük 2015” raporunda Türkiye, Mozambik ve Papua Yeni Gine gibi ülkelerle birlikte ‘kısmen özgür’ kategorisinde gösterilmekte; Türkiye’nin her geçen yıl demokratik ilkelerden daha da uzaklaştığı vurgulanmaktadır.
Paris merkezli Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütünün 2015 yılını irdelediği Dünya Basın Özgürlüğü Raporu’nda da Türkiye, 180 ülke içinde 149’uncu sırada, Irak ile Gambiya arasındadır. RSF’nin raporlarında Türkiye’nin AKP yönetiminde sürekli gerilediği görülmektedir; 2005 raporunda Türkiye 98’inci sıradaydı.
***

Bu noktaya gelinmesinin asıl nedeni, hiç kuşkusuz AKP iktidarının 12 Eylül faşizminden ve mirasçılarından devraldığı faşist siyaset ve baskı kurumlarını günün koşullarına göre tahkim etmesidir.
AKP, Türkiye kapitalizminin küresel sermaye ile bütünleşme sürecindeki en gözü kara partisidir. Beşeri ve entelektüel donanım fukarası lideri, kitabı gazeteyi bombadan daha tehlikeli gördüğünü açıkça söylemekten çekinmedi. Darbe dönemlerinin sıkıyönetim mahkemelerini aratmayan AK mahkemeler de barışçıl muhalifleri ve gazetecileri hapse atmakta tereddüt etmediler.
Bu faşizan zihniyet ve iktidar döneminde Türkiye dünyada en çok “terörist” barındıran ülke haline geldi. Amerikan haber ajansı AP’nin 5 Eylül 2011 tarihli haberine göre, 11 Eylül 2001’den bu yana tüm ülkelerde 119 bin 44 kişi terör suçlamasıyla tutuklandı, 35 bin 117 kişi terörist olarak hüküm giydi. Türkiye 12 bin 897 hükümlü sayısı ile ilk sırayı aldı. Çin bile, 7 bin “terörist” ile ikinci olabildi.
Türkiye’nin bu birinciliği elde etmesinde, özgürlüklere düşman AK siyasetin yanı sıra yasaların en barışçıl eylem ve ifadeleri bile “terör suçu” sayması etkili oldu.
Terörle Mücadele Kanunu “toplumla mücadele kanunu” olarak uygulanırken, Türk Ceza Yasası’nın 220’nci maddesi de, terör örgütü üyesi olmayan insanların bile “terör örgütü üyesi” “terörist” olarak cezalandırılmasını düzenlemektedir.
 Resim yaparak, şarkı besteleyerek, şiir yazarak da terörist olunabilir! Kitap, bombadan daha etkili bir silahtır.” sözleri de AKP iktidarı döneminde telaffuz edilebildi.
Vurgulanmalı ki, bir ülkede tek bir gazeteci bile gazetecilik çalışmasından, haber ve yazısından dolayı hapisteyse, bu durum o ülke için çok büyük utançtır.
Ve elbette meslek namusuna sahip gazeteciler, devrimciler, sosyalistler, özgürlükleri savunmaktan geri durmayacaklardır.

4 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Sevgili kardeş eline sağlık. Eski bir yazımı cagristirdin paylaşayım dedim. Uçarak da terörist olunuyor ! Selamlar...
    http://www.airkule.com/yazar/baslik/606
    Bahadır Altan

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Bahadır,
      Erken uyanmışsın.
      Yoksa neler olurdu neler!
      Gerçi bahane ararlarsa her şey bahane de.
      Yine de dikkatli olmakta yarar var.
      Çok selam.

      Sil
    2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil