3 Temmuz 2018 Salı

OSMANLI’YA TESLİM OLMAYAN ADRİYATİK KENTİ: KOTOR


SEYAHATNAME-İ RAHMİ ÇELEBİ
OSMANLI’YA TESLİM OLMAYAN ADRİYATİK KENTİ: KOTOR
Balkan gezimizin dördüncü günündeyiz. Budva’da sabahın erken saatinde dinlenmiş olarak uyanmak güzel. Alışkanlıkla sabah yürüyüşündeyim. Hava serin mi serin. Gece yağan şiddetli yağmurdan sonra hava hafiflemiş, nem yok. Plajda kadın erkek tek tük insanlar. Kimi o saatte şezlonga uzanmış kimi kumsalda yürüyor. Sahil kafelerin çalışanları işyerlerini yeni güne hazırlıyorlar. Deniz sakin mi sakin, seyyahınızı yılın ilk kulaçlarını atmaya çağırıyor. Anlayacağınız seyyahınız bu yıl henüz değil denize girmek, kıyısına bile ayak basmamış. Özlem çok derin ama, o serinlikte kendimi Adriyatik’in berrak serin sularına bırakmak yerine Budva’nın sahil yolunda yürümeyi tercih ediyorum. Vakit dar, kırk beş dakika sonra otelde olmalıyım. Hareket saatine çok az kalmış. Adımlarımı hızlandırıyorum. Alelacele kahvaltının ardından otobüsle tekrar yola koyuluyoruz. Adriyatik Denizi’nin yemyeşil sahilinde kıvrım kıvrım yollarda yolculuk nasıl da keyifli!
İlk durağımız Kotor şehri. Yerel dilde kümes anlamına geliyormuş Kotor sözcüğü. Gerçekten de kümes gibi bir yer. Norveç fiyortlarını andıran, dar boğazlarla birbirlerine bağlı koylardan oluşan körfezin ucunda kümes kadar bir kent. Kümes kadar bir kent derken, tabii bugünün Türkiye koşullarına göre diyorum. Yani 7 bin dolayında nüfuslu bir kıyı kenti anlamında. Turizm mevsiminde ise on binlerce.
Kotor da Budva gibi, orta çağ ile modern çağı içiçe yaşatan bir kale kent. Bu anda, yerel rehberimizden duyduğum kadarıyla tarihinden söz etmeliyim. Kuruluşu, milattan çok önce İliryalılar’a yani Arnavutlar’a kadar uzanıyor. Onlardan Roma ve Bizans almış, onlardan da Bulgarlar, Macarlar, Hırvatlar, Venedikliler, Sırplar. Hepsi bir şekilde Kotor’a bulaşmış ama tam egemen olamamış. Sonra Osmanlılar ama Osmanlı da Kotor’u alamamış. Akdeniz’i Hıristiyan donanmalarına dar eden, Fransa’nın Nice ve Toulon limanlarını bile geçici de olsa fetheden Barbaros Hayrettin Paşa, Preveze zaferi sırasında Kotor’u da kuşatmış. Gelgör ki, koca Barbaros’a bile teslim olmamış kümes kadar Kotor. Osmanlı Girit’i fethederken 1657’de bir kere daha Kotor’u kuşatmış, Kotor yine teslim olmamış. Çünkü öylesine korunaklı bir körfezin ucunda kurulu bir kasaba Kotor; Osmanlı’ya teslim olmamış, Venedik Cumhuriyeti’nin stratejik ticari limanı olmaya devam etmiş. Osmanlı, körfezin girişini tutarak Budva gibi Kotor’u da vergiye bağlamakla yetinmiş. Budva gibi, Kotor da özgün tarihi kimliğiyle Venedik’in mirası. Osmanlı’nın dağılmasını düzenleyen 1878 Berlin Antlaşması ile Osmanlı’nın gölgesinden de kurtulmuş. Günümüzde Montenegro’nun bir kenti.
Tarihte Kotor’a yolu düşenlerden biri de 1600’lü yılların ortalarında gezmedik memleket bırakmayan Evliya Çelebi. Lakin dünya gözüyle Kotor’u görmek Çelebi’ye kısmet olmamış. O tarihlerde Kotor, sayısız veba salgınlarından biriyle cebelleşiyor, yabancılar kırk gün karantinada bekletildikten sonra içeri alınıyorlarmış. Karantina süresi kırk gün. Zaten karantina sözcüğü 40 gün anlamına geliyor. Karantinada sıkılan Çelebi, Kotor’u görmekten vazgeçmiş, dışardan gördüğü duyduğu kadarını kaleme almış.
***

Kotor kalekenti körfezin ucunda suyu bereketli bir akarsuyun ağzında kurulmuş; sırtını yüksek dağlara yaslamış. Surlar dik yamaç boyunca kıvrıla kıvrıla Çin seddi gibi yükseliyor. Dik yamaçlarda tek tük evler, bir kilise ve zar zor seçilebilen bir kale. Evet evet, sahilde körfez ucundaki kaleden ayrı olarak tepede bir kale; 2 bin basamak ile çıkılabiliyormuş. Yerel rehberimiz bir keresinde 1200 basamak kadar tırmanmış. St. John Kalesi imiş.
Tepedeki kaleye gözüm takıldı, rehbere saati sordum. Kotor’dan ayrılma vaktine daha 2 saat var. Kaleye tırmanmak ne güzel olur! Kaliforniya’da Yosemite Parkı şelalelerine tırmanmak gibi bir şey yani. Kaleden kaleye şahin de uçurabilirim hani! Zorlu bir tırmanış olur ama çıkarım. İnişte tur otobüsümüzü bulabilir miyim? Gerçi yoldaşlar beni almadan gitmezler ama yetişsem bile nerede duş alıp üstümü değiştiririm?.. Vazgeçmek için yeterince bahane var. İçimde ukde kalıyor. Kotor’a bir daha yolum düşerse kimse tutmasın beni!

Dediğim gibi Kotor kalekenti kümes kadar yer, üç ayrı girişi var. Doğuda ve batıdaki kapılardan açılır kapanır tahta köprülerden geçilerek içeri girilebiliyormuş. Biz limandaki büyük kapıdan girdik. Kapının üzerinde Yugoslavya Sosyalist Federe Cumhuriyeti kurucu lideri Josip Broz Tito’ya ait bir söz yazılı:
“Tude nejemo svoje nedamo!”
“Bizim olanı vermeyiz, başkasının olanı istemeyiz!”
Yolculuğumuz boyunca bu tümceyle öyle sık karşılaştık ki, her defasında Tito’ya saygımızı tazeledik. Başkasına ait olana göz dikmeyen, elindekinin kıymetini bilen sosyalist devrimciler insanlığın yüz akıdır diye düşündük; bu düşüncemizi Belgrat’ta Tito’nun anıtmezarında kayda geçirdik!
Ana kapıdan girer girmez kendimizi Silah Meydanı’nda bulduk. Modern çağ öncesinde kaleyi savunmak için yapılmış silahların depolandığı, bakımlarının yapıldığı yer olduğu için bu ad verilmiş. Kafe ve dükkanların sıralandığı meydanda Prag’daki kule kadar gösterişli olmasa da taş mimarisiyle dikkati çeken saat kulesi yükseliyor. 17’nci yüzyılda dikilen kulenin bakımını o zamandan bu yana aynı aile yapmaktaymış. Kulenin dibinde ise piramit şeklinde bir anıt var. Eskiden yüz kızartıcı şuç işleyenler bu piramite bağlanıp teşhir edilirmiş, gelen geçen yüzüne tükürürmüş. Bu nedenle buraya Utanç Meydanı demişler. Kotor avuç içi kadar ama böyle meydan olarak düzenlenmiş çok yeri var.
Kale içinde şehrin koruyucu azizlerinden olan Sveti Tryphon’un adını taşıyan katedral görülmeyecek gibi değil. Temeli 809 yılında atılmış, depremlerin savaşların tahribatına uğramış. Son olarak 1979 depreminde ağır hasar görmüş ama UNESCO’nun listesine girdikten sonra başarılı bir restorasyonla eski görkemine kavuşmuş. Katedrale giriş ücrete tabi, gerek görmedik.
Kale içini yeterince dolaştıktan sonra sıra geldi yorgunluk atmaya. Çoğunluk kale içindeki mekânları tercih etti; azınlık olarak, kaleden çıkıp sahilde lokanta aradık. Aradığımızı da bulduk. Aranırken körfez turu önerileri de aldık. Ohrid Gölü’ndeki tekne turu gibi Kotor körfezini de turlamak güzel olurdu. Ama mevcut az olunca fiyat çok tuzlu geldi, körfez turu içimizde ukde kaldı.
Yolculuğumuz sürüyor. İkindiye doğru Hırvatistan’ın Dubrovnik kentinde olacağız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder